Yeni teknolojilerin yaşamımızda ve işimizde ne denli önemli yardımcı olduğunu, kullanamadığımız zaman daha iyi anlıyoruz. Mesleki anlamda bilgisayarla ilk kez Hürriyet Dergi Grubu'nda çalıştığım yıllarda tanıştım. 80'lerin sonlarıydı. "Facit" daktilomla arkadaşların "amma müzikal yazıyorsun" diye takıldığı tıkırtılarla yazıp, bunları İstanbul'a faks geçer ya da akşam kargosuyla yollarken, birgün ansızın masama bir bilgisayar yerleştirildi. Arkadaşların yazılarını ekranda kontrol edip, buradan İstanbul'a merkeze aktaracaktım. Tabii kendi yazılarımı da!
Rahmetli Kurthan (Fişek), gülerek "Yedik mi papazı?" diye ortalığı velveleye verirken, hepimiz önünde sonunda alıştık. Verimliliğimizin arttığını gördük. Ardından internetle tanıştık ve bulunduğumuz her yerden yazıp çizer, fotoğrafımızı çeker, yazımızı portale yerleştirir hale geldik.
Bu girizgâhı yapmamın nedeni, yaz dönemi çalışmalarımı sürdürdüğüm Kaş'ta geçirdiğim küçük bir iş kazası. MacBookPro'mun fare (trackpad) bölümüne şekersiz çay dökülmez mi? Hızla kurulama, fönle kurutma, kapalı bekletme biraz işe yaradı zannettim ama nâfile! Tam çalışırken sapıtıveriyor âlet! Sarıp sarmalayıp Ankara'ya, güvenilir servis Promc'teki Ömer Bircan'a kargoladım. Yol, temizlik, test, parça temini ve sonunda ilgili bölümün değiştirilip elime ulaşması altı günü buldu.
Bu altı gün içinde neler olmadı ki... Peşpeşe bir yığın yitik haberi geldi. Önce, gençlik arkadaşım, birlikte çalıştığımız meslekdaşım, gazeteci Sarı Turhan'ı (Salman) yitirdik. Öteki yitiklerimize oranla gençti, daha 70'ini bulmamıştı ama bir süredir kimi hastalıklarla boğuşuyordu.
Ardından Panayot Abacı'nın ölüm haberi geldi. İlk iş, adaşım Şefik Büyükyüksel'i aradım, onun da çoktan haberi olmuştu. Viyola sanatçısı, çevirmen, yayıncı Panayot Abacı, uzun yıllar İdil Biret'le Suna Kan'ın konserlerini de organize etmiş, müzik yaşamında önemli bir kişilikti. Yazılı basında en geniş, ayrıntılı yayını, değişik kalemlerin yazılarının da katkısıyla Cumhuriyet yaptı.
Bilgisayarım arızadan çıkıp henüz elime ulaşmıştı ki, bu kez halk müziğimizin özgün yorumcusu, türkülerin kraliçesi Muzaffer Akgün'ün ölüm haberi geldi. Yetmedi, grafikerlik yaptığım yıllarda bir kitabının kapak düzenini hazırladığım, Prof. Dr. İsmail Türk'ü de yitirdiğimizi öğrendim.
Sağlık alanında kaydedilen ilerlemeler, yeni ilaç ve yöntemler, ölüm yaşı ortalamasını yukarı çekiyor. Artık 90'ı bulanlara hayret edilmiyor. Ama böyle hayli ileri yaştakiler, genellikle yaz aylarının koşullarına dayanamıyor. Peşpeşe aldığımız bu ölüm haberleri, bize sonbaharı ve "yaprak dökümü"nü anımsatıyor. "Her ölüm erkendir" diye bir sözümüz vardır, bu yitikler, kaç yaşında olurlarsa olsunlar, içimizi sızlatıyorlar. Tabii, inatlar uğruna yeniden gelmeye başlayan sivil-asker-polis cenazeleri de...
Son yazımdan bu yana operadaki bir gelişmeyi de anımsatmakta yarar var. DOBGM Vekili Selman Ada, önce yürütmeyi durdurma kararını uygulayıp MersinDOB Müdürlüğüne Erdoğan Şanal'ı iade etti. Göreve başlayan Şanal, Ada'nın kendi asil kadrosunu orkestra şefliğinden genel müzik yönetmenliğine yükselttiği ve Maliye'den vizesini aldığı kendi kendini atama kararını uygulamadı, bunun yasal olmadığını genel müdürlüğe bir yazıyla bildirdi. Bunun üzerine Şanal yeniden görevden alınıp yerine, daha önce de bu göreve getirilmiş olan İzmirDOB Orkestrası klarnet sanatçısı Aslı Utku Engin vekaleten getirildi. Engin herhalde Ada'nın kendi kendini atamasına ilişkin yazıyı onaylayacaktır!
Rengim Gökmen, genel müdürlük görevine iade kararının uygulanmasını bekliyor. Şadi Erdoğan da, açtığı davadan bu yönde karar çıkmasını bekliyor. Erdoğan Şanal yeniden yargı yoluna başvuruyor. Bakalım genel siyasi belirsizlik içinde operada daha ne tür gelişmeler olacak?