Uluslararası ve kentsel ilk seslendirmeler (prömiyer) her zaman ilginç ve önemlidir. Kimler tarafından nerede yapıldıkları müzik tarihine geçer. 16 Nisan 2025 akşamı, 39. Uluslararası Müzik Festivali kapsamında biri uluslararası, diğeri kentsel olmak üzere iki ilk seslendirmeye tanıklık ettik. Üç genç; besteci Ege Gür (d. 1998) , kemancı Elvin Hoxha Ganiyev (d. 1997), şef Tolga Atalay Ün ( d. 1995), Orkestra Akademik Başkent’le bu ilk seslendirmelere imzalarını attılar.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın kalın mat kuşe kağıda bastırdığı 4 sahifelik el kitapçığında, gene besteci ve çalınacak yapıtlar hakkında bilgi yoktu. Zaten o el kitapçığına da salona girip yerlerimize oturduktan sonra ulaşabildik, anca gelebildi? Acaba vakıf yönetim ve danışma kurulları bu tür eksik ve gecikmelerin sorumlu veya sorumlularını soruşturup tekrarlanmaması için önlem alıyor mu? Tekrarlandığına göre sanırım üzerinde durulmuyor!
Bu eksikliğin bir bölümünü OAB’nin genel müzik yönetmeni şef Orhun Orhon, sözlü olarak giderdi. Özellikle ikinci yapıt olarak ülkemizde ilk kez seslendirilecek Philip Glass’ın 2. Keman Konçertosu hakkında bilgi verdi.
BU GENCE DİKKAT
Konserde önce Ege Gür’ün, yaylılar topluluğu için yazdığı “Sessizliğin Soğuk Sularında” başlıklı yaklaşık 10 dakika süreli yapıtı dinledik. Ege, günümüzde “yeni müzik” olarak adlandırılan türü zenginleştiren, yazdığı her yapıtın bir programı, yani anlattığı bir konu, olay, dönem, felsefe olan ve her yazdığına da uygun ad veren bir besteci.
Sizlere bu 27 yaşındaki bestecimiz hakkında biraz bilgi vereyim.
Ankara Güzel Sanatlar Lisesi’nde kontrbas ve piyano eğitimi aldıktan sonra 2016'da H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Sanat Dalı’na girmeye hak kazandı. Sıdıka Özdil, Burhan Önder, Turgay Erdener ve Hatıra Ahmedli Cafer gibi besteci hocalarla kompozisyon, Yasemin Marlalı ile piyano çalıştı. 2021’de doğum yeri olan İstanbul’da MSÜDK’da Özkan Manav’la yüksek lisans çalışmalarına başladı ve beste yapmayı yoğunlaştırdı. İki kısa filmin müziklerini hazırlayarak İFSAK seçkisine girdi. Türkiye’de açılan pek çok oda müziği beste yarışmasını kazandı.Yüksek lisans çalışmasını bir yapıt ve “Necil Kâzım Akses’in Altıncı Senfonisi” üzerine yazdığı tezle tamamladı. 2024 TUGFO sezonunda Cem Mansur’un siparişi üzerine yazdığı “Görünmez Olanın İmgesi” başlıklı orkestra yapıtı Berlin’de 2024 Avrupa Bestecilik Ödülü’nü kazandı, yapıtın seslendirilişinde şef kürsüsünde kendisi yer aldı.Şimdi Gedik Filarmonu tarafından Ada Yalın Yücel solistliğinde önümüzdeki sezon seslendirilecek keman konçertosu üzerinde çalışıyor.
Ege’nin “Sessizliğin Soğuk Sularında” başlıklı yapıtı, tam da yazıldığı pandemi döneminde yaşananları ve karışık duyguları yansıtıyor. Yapıtta, bu konserde başkemancı sandalyesinde oturan Ana Albero’nun bir kısa keman solosunun da bulunduğunu kaydetmeden geçmeyelim. Ayrıca girişte yer alan kontrbas solo da ilginçti ve Özlem Er Civelek de iyi tınlattı. Orkestranın yapıtı mükemmel icra ettiğini söyleyebiliriz, sanırım kaydı da yapıldı. CSO Ada Ankara’nın Mavi Salonu’nda bulunan 400 kadar dinleyici, coşkunca alkışladı seslendirmeyi ve şefin sahneye davet ettiği Ege Gür’ü. Bu gence dikkat edin, hem kendini nasıl geliştirdiğini izleyeceğiz, hem de adını daha çok duyacağız.
KEMANCIYA GÜÇ SINAMASI
Konserde ikinci eser aralarında İstanbul Müzik Festivali’nden verilen Yaşam Boyu Başarı’nın da bulunduğu bol ödüllü Amerikalı besteci Philip Glass’ın (d. 1937) kemancı Robert McDuffie’nin isteği ve Toronto Senfoni ile Londra Filarmoni Orkestraları’nın siparişi üzerine, A. Vivaldi’nin Dört Mevsim konçerto dizisine çağcıl bir gönderme olarak besteledi. Yapıt 2009’da Kanada, ertesi yıl İngiltere’de seslendirildi. Türkiye’de 35 yıl sonra ilk seslendirmeyi, son dönemin yükselen parlak kemancısı Elvin Hoxa Ganiyev tarafından yapıldı. Ankara doğumlu, Türk ve Azerbaycan pasaportları taşıyan, askerliğini Türk ordusunda yapmış olan Elvin, yapıtı Orhun Orhon’la birlikte seçmiş. Cazibesi büyük olasılıkla ilk seslendirme ve minimalist çalışmaya örnek oluşturmasıydı. Aslında besteci, yapıtlarının “minimalist” olarak nitelendirilmesi yerine “tekrarlanan yapılara sahip müzik”diye adlandırılmasını tercih ediyor.
Bu yapıtta değişik bir bölümleme yapmış Glass… Prolog yani girişte solo keman ve yaylılar birlikte çalıyor. Ardından dört tutti ile 3 solo sırayla geliyor, yapıt başladığı gibi tutti ile sona eriyor. Kendisinin kadans yerine şarkı olarak nitelendirdiği sololar, kemancıda yüksek enerji ve güç gerektiriyor. Sıralama tam olarak şöyle:
Prolog (solo ve 1. kemanlar)
Bölüm 1 (tutti)
Şarkı 1 (solo)
Bölüm 2 (tutti)
Şarkı 2 (solo)
Bölüm 3 (tutti)
Şarkı 3 (solo)
Bölüm 4 (tutti)
Solo keman ve yaylılarla birlikte yapıtta bir de synthesizer kullanmış besteci, barok dönemdeki çembalo yerine dijital bir sürekli bası yeğlemiş.
Antonin Vivaldi’nin (1678-1741) takvimsel sırayı tizleyen İlkbahar-Yaz-Sonbahar-Kış konçertoları her biri hızlı-yavaş-hızlı üçer bölümden toplam 12 bölümlü bütünleşik bir yapıdır. Glass’ın konçertosunda ise bu mevsimler ve Vivaldi müziğiyle ilgili belli belirsiz esintileri yer yer hissediyorsunuz, o da dikkatlice ve merakla dinlerseniz.
Doğrusu Vivaldi’den yola çıkarak yapılan çalışmalar arasında Astor Piazzola’nın Buenos Aires’te Dört Mevsim’i ve bunun orkestral düzenlemesini daha anlamlı bir esinlenme olarak görmek mümkün.
Glass’ın konçertosunu, solist kemancının enerji ve gücünü sınamak için yazılmış bir “etüd” olarak nitelendirebiliriz. Doğrusu Elvin, bu sınavı başarıyla verdi, seslendirme sırasında yaşadığı ve hissettiğini çektiğim fotoğraftaki yüz ifadesinden anlayabilirsiniz.
Aldığı tekrar tekrar ve büyük alkış sonrası, nefes nefese ve yorgun olmasına karşın, bir bis parçası çalması dinleyiciye olan saygısının ifadesi olmalı. Zaten özellikle uzmanlaştığı Ysaye’nin 4 sonatından son bölümü, tüm nüanslarıyla seslendirmesi de bir özveri olarak kabul edilebilir.
Orkestra Akademik Başkent’e gelince, kurulduğundan bu yana izlediğim bu orkestra, özellikle Orhun Orhon’un müzik direktörlüğünde çok gelişti, tınısı bütünlük kazandı. Her üye her rahlede oturabiliyor ve gözlemlediğim kadarıyla kimse bundan gocunmuyor. Orhun Orhon da, kimi şefler gibi “her konseri ben yöneteyim” hırsı içinde değil, desteklediği genç ve iyi şeflere sıklıkla fırsat veriyor.
Bence, tüm eksik ve yanlışlarına rağmen Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin önemli ve doğru kazanımı Orhun Orhon ile orkestrası oldu. Hem açılış, hem de bu ve önümüzdeki günlerdeki Yamandu Costa konseriyle, en azından “temcid pilavı”na dönüşerek tekrarlananlar yerine değişik yapıtlar kulağımıza ulaşıyor.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
17 Nisan 2025, Ankara