Bazı etkinlikler, kişiye duygusal yanı da yüksek fırsatlar sunuyor. ADK-DER’in 7. Beste Yarışması ve seçilen yapıtın Viyola Yarışması’nda çalınmasının zorunlu tutulması bana böyle bir fırsat yarattı.
Gömürgen, Çalgan, Bozok ve Kahramankaptan
İnsanlar internet üzerinden haberleşebiliyor, hatır sorabiliyor ama yüzyüze gelmenin hâli başka. Konservatuvarın giriş fuayesinde dostlarla sohbet ederken, kapıdan Erol Gömürgen’in girmesi bu açıdan beni heyacanlandırdı. Tam da İstanbul’dan jüri başkanlığı görevi için gelmiş Koral Çalgan ve jüri üyesi Tayfun Bozok’la konuşuyorduk. Gömürgen’le sarılıştık. Sonra Tayfun’un isteğiyle hep beraber bir fotoğraf çektirdik. Baktım, Gömürgen 90’ında, Çalgan 85’inde… Bu dörtlüde en yaşlı üçüncü kişi ben değil miyim? Tayfun’un da bugünlerde sağlık sorunları var, geçireceği bir operasyona hazırlık olarak iki gündür sigarayı bırakmış. Kendi kendilerimize sağlıklı günler dileyerek girdik finalin yapılacağı salona…
Bir başka duygusal yan da, finalde çalacak olan üç viyolacıyı da çocukluklarından itibaren tanıyor, biliyor olmamdı. En gençleri 2005 doğumlu Arcan İsenkul’u Bilkent Gençlik Orkestrası’nda viyola grubu üyesi olarak anımsıyorum. Sonra şef Işın Metin Bilkent Senfoni’ye takviye gereken büyük kadrolu konserlerde Arcan’ı orkestraya aldı. O zaman küçücük boyuyla sahneye çıkıp oturuşu hiç gözümün önünden gitmez. Böylece hocası Cavid Cafer’le aynı orkestrada çalma onuruna erişmişti. Sonra lisans için Almanya’ya gitti, Frankfurt Müzik Yüksek Okulu’nda bir dönemin yıldız viyolacısı Prof. Tabea Zimmermann’ın öğrencisi oldu. Pek çok yarışmada da çeşitli ödüller kazandı. Arcan’ı sahnede görünce Bilkent’teyken “Bu çocuğun boyu ne kadar uzayacak acaba?” diye düşündüğümü hatırladım. Gördüm ki yeterince uzamış, normal bir delikanlı olmuştu.
Arda Aykut’u da yurt dışına gittiği için ne zamandır görmemiştim. ADK’da liseyi bitirdikten sonra lisans için Almanya’da kazandığı UdK Berlin’e giden 2002 doğumlu Arda’ya da “Boyun hayli uzamış” diye takıldım. Arda, Ankara Operası tenorlarından, Antalya Operası’nın kurucu müdürü Tamer Aykut’un küçük oğlu. Ağabeyi Arın, besteci ve şef olarak Londra’da çalışıyor. Şeflik yüksek lisansını piyano bölümü mezunu olduğu ADK’da Prof. Burak Tüzün’le yapmıştı. Arda ise Berlin’de Prof. Julia Rebekka-Brembeck Adler’in öğrencisi olarak çalgısında ne denli ilerlediğini bizlere kanıtladı.
Denizsu Polat’a gelince, en son başarısını, 2020’de CSO’nun yasal giriş sınavında onlarca adayı sollayarak en yüksek puanı alması diye anımsıyorum. 2008 doğumlu Denizsu da, ADK’da liseyi tamamladıktan sonra lisans için Avusturya’da Salzburg Mozarteum’da Prof. Veronika Hagen’in öğrencisi oldu, halen de aynı kurumda doktora çalışmasını Prof. Muriel Razavi ile sürdürüyor. Avusturya’daki öğrenciliği döneminde Salzburg’un iki önemli orkestrasının viyola gruplarına seçilerek takviye olarak görev alması kendine güvenini mutlaka arttırmış olmalıydı. O da pek çok yarışmada ödül aldı, çeşitli orkestralarla solist ve solo viyolacı olarak görev yaptı. Şimdi ise ADK’daki ilk hocası Murat Cangal’la birlikte CSO’da çalıyorlar.
Üç viyolacımızı da, 12 Mart 2025 günü saat 11.00’de peşpeşe çıktıkları sahnede, James Ross yönetimindeki Hacettepe Senfoni Orkestrası eşliğinde dinledim. Önce zorunlu yapıt Boran Mert’in “Medhal” başlıklı tek bölümlük parçasını seslendirdiler. Ardından Arda Aykut ve Arcan İsenkul , Çek kökenli Alman besteci Carl Stamitz’in ( 1745- 1801) Re majör Viyola Konçertosunu, Denizsu Polat ise , Viyanalı müzik yayıncısı ve besteci Franz Anton Hoffmeister’in (1754 - 1812) Re majör viyola konçertosunu çaldılar.
Jüri üyeleri teşekkür belgelerini ADK-DER Başkanı Arzu Sugüneş'ten alırken
İcraları rahmetli Ruşan Güneş’in kardeşi, değerli dostum Zeki Murat Güneş ve şef Burak Tüzün’le izledim, onlara kendi derecelendirmemi yaparak söyledim. Yarışmanın jürisi Koral Çalgan, Ali Başeğmezler, Cavid Cafer, Feza Gökmen, Bige Bediz Kınıklı, Mario Misciagna ve Beste Tıknaz Modiri ayrı yerlerde oturarak izlediler. Ali Başeğmezler’in üç icracıyı da , elindeki tabletten partisyona da göz atarak dinlediğine tanıklık ettim.
Akşam saat 17.00’de jüri kararının açıklanması ve ödül töreni için yeniden salona geldik. Töreni Ankara Operası heldentenoru Ünüşan Kuloğlu sunuyordu. Bu kim? diye soranlara, adını söyleyince tepkileri “Aaaa, gerçekten o mu?” biçiminde oldu. Çünkü Ünüşan âdeta yarı yarıya incelmiş, yaşına göre normal sayılabilecek bir kiloya inmiş, giderek azalmış olan saçlarını da yeni modaya uygun tamamen kazıyınca ortaya yepyeni bir Ünüşan çıkmıştı!
Törende önce Bilkent’te viyola eğitimine önemli katkılarda bulunan ve BSO viyola grubunda yıllarca hizmet etmiş Doç. Sakine Saidova (1945-2020), bir film gösterilerek anıldı. Biraz uzuncaydı ama içinde hayli tanıdık sima gördüm. Ardından rahmetli dostumuz Ruşen Güneş’le ilgili olarak YESA tarafından SCAMV Onur Ödülü Töreni için çekilmiş bölümlerden oluşan bir film gösterildi. Onun tatlı anlatılarını yeniden dinler, dostlarının değerlendirmelerine kulak verirken duygusallaşmamak elde değildi.
ADK-DER Başkanı Arzu Gürerk Sugüneş’in son altıya seçilen ama finalist olamayan iki katılımcıya belgelerini vermesiyle başlayan törende, beste yarışmasının kazananı Boran Mert’e ve bu kararı oybirliğiyle alan jüriye belgeleri verildi.
Hatıra Ahmedli Cafer, Sugüneş, Bujor Hoinic, Boran Mert, Sezai Tolunay, Zeki M. Güneş
Ne yazık ki beste jürisinden sadece iki kişi törene gelmişti, Bujor Hoinic ile Hatıra Ahmedli Cafer. Diğerlerinin adları okundu ve “Yok” yazılmış oldular!
İcra yarışmasının jüri üyelerinin ise tamamı salondaydı, sonuç üçüncüden itibaren icracıların sahneye çağrılmasıyla açıklanmış oldu. Önce Arda Aykut, ardından Denizsu Polat ve yarışmanın kazananı Arcan İsenkul gelerek ödül ve belgelerini aldılar. Benim dostlarla önceden paylaştığım sıralama tahminim de tutmuş oldu.
Başkemancılığını Burcu Zorlu'nun yaptığı HSO yeniden sahneye geldi ve yarışma birincisi Arcan İsenkul zorunlu yapıtı yeniden seslendirdi. Yarışmada günlük takım elbiseyle orkestrayı yöneten şef James Ross, bu kez frakını kuşanmıştı. James Ross’un eşi bir Türk hanımefendi, yılın yarısını Büyükada’da, diğer yarısını şefin angajmanları nedeniyle Londra’da geçiriyorlarmış. Şefin orkestra üyeleriyle anlaşması bakımından bir zorluk yok, çünkü Türkçe konuşuyor. Bu durumu görünce kendi kendime “Howard Griffiths’in kulakları çınlasın” diye düşündüm.
Törende, evsahibi konumundaki konservatuvar müdür v. Metin Munzur da kısa bir konuşmayla dinleyicilere hitap etti. Jüri Başkanı Koral Çalgan hayli duygulandı, gözyaşlarını zor tuttu. Ödül sunanlar arasında Beypazarı Belediye Başkan Vekili Sezai Tolunay da vardı. Beypazarı Belediyesi’nin bu yarışmanın destekçisi olma nedeni, Ruşen Güneş’in has bir Beypazarlı olması. Ankara’ya gelişlerinde mutlaka bir vakit yaratıp Beypazarı’na da ulaşır, aile büyüklerini ve akranlarını görürdü. Beypazarı’nda verdiği son konsere de Orhan Ahıskal’la birlikte gitmiştik.
17 Mart’ta duayen sanatçımızın 85. Yaşgünü kutlanacak gıyabında…Ona adadıkları bir konseri de 24 Mart 2025 akşamı şef Kutay Maktay yönetiminde Orkestra Akademik Başkent, CSO kemancısı Özge Özerberk ile viyolacı Hüseyin Mehmetoğlu’na Max Bruch’un Keman, viyola ve orkestra için Mi minör konçertosunda eşlik edecek.
Gelelim üç viyolacının performansına. Birinciliği elde eden Arcan İsenkul, çok müzikal bir yaklaşım sergiledi, tınısı mükemmeldi, teknik zorlukları da olan Stamitz konçertoda kendi dokunuşları dikkatimi çekti. Şef ve orkestra üyeleriyle iletişimi, göz teması gayet mükemmeldi.
Denizsu Polat sağlam viyolacı olduğunu gösterdi, tınısı iyiydi. Daha iyi değerlendirme yapabilmek için, keşke o da Stamitz çalsaydı diye düşünmedim değil. Ama Denizsu’yu konçerto seslendirirken ilk kez dinleyince, Salzburg orkestralarının kendisini neden sıkça davet etmiş olduğunu anladım.
Arda Aykut’un üçüncü gelmesindeki neden finalde kötü çalması değil, diğer iki finalistin daha iyi çalmasıydı. Arda Stamitz konçertoda bir kaç pis ses yapsa da finale hakkıyla kalmış olduğunu gösterdi. Her üç viyolacı da Boran Mert’in “Medhal”ine iyi hazırlanmışlardı.
Medhal’i beğendim. Besteci yaylı grupların yanına iki flüt, bir obua, iki korno eklemiş, iki kişilik vurmalı çalgıcı için de, glockenspiel, kaynana zırıltısı, üçgen zil, kasa, kastanyet ve vibrafon ekleyerek orkestrayı oluşturmuştu. Çağdaş bir yaklaşımla, geleneksel bazı makamların nasıl birlikte ele alınabileceğini göstermişti. Türk renkleri kendini duyumsatıyordu. Bazı yerlerde Hasan Ferid Alnar’ın uygulamalarını sezer gibi oldum. Bazı yerlerde de bir Fransız yaklaşımı hissettim. Yapıtın ilk bölümünde orkestranın biraz daha hafif çalarak solo viyolayı bastırması engellenebilir diye düşündüm. Sonuç olarak yapıt güzeldi ve umarım orkestralarımız, 2025-26 programlarını düzenlerken uvertür olarak bu Türk yapıtını dikkate alırlar.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
13 Mart 2024, Ankara