Daha önce duymadığımız, bilmediğimiz yeni solistleri dinlemek hep heyecan vericidir. Sahneye çıktığı andan itibaren gözlerinizle incelediğiniz bu solist acaba nasıl çalacaktır? Özgeçmişinde yazanlara uygun mudur, yoksa biraz şişirilmiş midir? Bu sorular ilk ölçülerden itibaren cevabını bulmaya başlar.
İskandinav çellist Andreas Brantelid’le (d.1987)15 Aralık akşamı ilk kez CSO’da karşılaştık. İskandinav dememin nedeni, İsveçli-Danimarkalı ebeveynden Danimarka’da doğmuş ve bir Norveçli koleksiyoner tarafından destekleniyor olması. Avrupa’da ve İngiltere’de çeşitli yarışma ve ödüller kazanmış. Elinde Norveçli Christen Sveaas’ın kendisine tahsis ettiği 1707 yılında Antonio Stradivari tarafından Cremona’da yapılmış “Hegar-Boni” kod adlı bir Stradivarius bulunuyor.
Lorenzo Castriota Skanderbeg yönetimindeki CSO eşliğinde Çek besteci Antonin Dvorak’ın Si minör Viyolonsel Konçertosu’nu seslendiren Andreas Brantelid hem teknik, hem müzikalite bakımından iyi bir çellist olduğunu gösterdi. Sağlam entonasyonu ve eserin hafif çalınması gereken yerlerdeki duyarlılığı ile parıldadı. Orkestra eşlikte, özellikle birinci bölümde biraz forte çaldı ve solisti yer yer bastırdı. İkinci ağır bölüm ve üçüncü final bölümündeki eşlik daha dengeli oldu. Brantelid, alkışlara karşılık verirken, ilk kez Türkiye’de çaldığını, “harikulade” olarak nitelendirdiği CSO ile çalmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, bis olarak Bach 1. Süit’ten Sarabande ile dinleyiciye bir çiçek göndermiş oldu. En önemli çiçeği de, konçertodan sonraki ilk selamda öncelikle sololardaki temiz tınısı nedeniyle kornocu Utku Ünal’a, ayağa kaldırtarak gönderdi.
Konçerto kariyerine henüz 14 yaşında Elgar’la başladığını ve pek çok iyi Avrupa orkestrası ve önemli şeflerin bagedi altında çaldığını düşünürsek, henüz 29 yaşındaki bu solistin, 30’lu yaşlarında daha da gelişerek kariyerini sürdüreceğine, Amerika kıtasında da arananlar arasına gireceğine kuşku yok. Kendisini Türkiye’de başka orkestralarla da dinlemek isteriz.
Onu yeniden dinlemek isteyen bir hayli genç dinleyici olduğunu, çıkışta gördük. Fuayede genç kızlar etrafını sarmış fotoğraf çektiriyorlar, "özçekim" yapıyorlardı. Ne zamandır özlenen bir görüntüydü bu.
Konserin ikinci yarısı Rus besteci Çaykovski’nin eserlerine ayrılmıştı... Başkemancı sandalyesinde Jülide Yalçın Dittgen oturuyordu. Bestecinin İtalya gezisi izlenimlerini içeren ve süvari bölüğünün talime gidişindeki askeri müzikle başlayan bu parlak eserde, trompet sololarda Cem Sevgi, koranglede Güzin Bilgen, flütte Aycan Sancar başta olmak üzere orkestra eserdeki dinamizmi başarılı biçimde yansıttı.
Çaykovski’nin Napolyon’un Rusya seferini konu alan programlı müziği 1812 Uvertürü, CSO’nun temel repertuar eserlerinden biridir. Şimdiye kadar defalarca çaldılar. Hatta bir keresinde Ankara Hipodromu’nda bestecinin öngördüğü gibi, belirtilen yerlerde altı pare kurusıkı top atışı yapılarak seslendirilmiştir. Orkestranın tüm ögelerine, bu arada çello ve viyolalara hayli iş düşen eserdeki parlaklık ve heyecan dinleyici tarafından yeterince algılandı.
Lorenzo Castriota Skanderbeg , soyadından anlaşılacağı gibi (İskenderbey) Arnavut asıllı İtalyan bir şef. Özellikle İtalyan operalarını yönetme konusunda uzmanlaşan, son beş yıldır ülkemize gidip gelen, Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin Müzik Yönetmenliğini de yapan Skanderbeg, CSO’yu daha önce de üç kez yönetmişti. Bu konserde Türkiye’ye alıştığı izlenimini edindim.
Şefik Kahramankaptan
15 Aralık 2016