Okurlarımın bu konser yazısını severek okuması için “nasıl yazsam?” diye düşünmeme hiç gerek yok. Çünkü boşuna yazmayacağımı bilir okurlarım. Bugün onlara bir konser yazısı sunuyorum.
Bozok Kuartet, Türkiye’nin en değerli birkaç yaylı çalgılar kuarteti arasındadır: Birinci kemanda Tayfun Bozok, ikinci kemanda Derya Bozok, viyolada Evren Bilgenoğlu, viyolonselde Münif Akalın. Bu çalgı sanatçılarının her biri, uluslararası düzeyde tanınmış üstün müzikçilerimizdir.
Geçen pazartesi akşamı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konser salonunda “Bozok Kuartet”i dinledik. Program, bir ayağı klasik çağa, öteki ayağı romantik çağa basan Franz Schubert’in (1797-1828) eseriyle başladı. Dinleyicilerin nefesini tutmasına bakarsanız, çok ciddi bir müzik yapıldığı belli oluyordu. Konserin ikinci eseri, Alman kültürünün yükseliş gösterdiği dönemin bestecisi Beethoven’indi (1770-1827). Lessing, Kant, Hegel, Goethe, Schiller gibi düşünür ve şairlerin çağdaşı olan Beethoven’in bestelediği kuartetler, en yalın bir müzik hammaddesinden en yüksek düzeyde bir sanat eserinin nasıl oluştuğunu kanıtlar. Eserin anlamını derinleştiren bu niteliği, Bozok Kuartet’in sanatçıları iyi kavramıştı.
Konserin ikinci yarısı, Joseph Haydn’ın (1732-1809) “Kuş” adlı yaylılar kuartetiyle başladı. Tipik bir Avusturyalı besteci olan Haydn, bu ülkenin kendine özgü bir niteliği olan evrensel kültürle halk kültürlerini kaynaştırma anlayışını klasik çağın potasında hazırlamış, zekâ, sevinç, espri, coşku ve inceliği, yüksek bir sanatsal mantıkla insancıl duyarlılığın müzik ürünlerine dönüştürmüştür. Değerli okurlarım, klasik sanatın amacı zaten budur: Klasik kavramı, müzikte örnek olabilecek evrensel bir mükemmelliği, tarihsel akımların bireşimini, üslup ve biçim özdeşliğini, temiz ve açık anlatımı içerir.
Konserin son eseri, Sovyet besteci Şostakoviç’indi (1906-1975). Bu bestecinin dalgalanmalar sergileyen yaratıcılık serüveni, Sovyetler Birliği’nde uygulanan kültür politikasının yansımaları gibidir. Ne var ki, Bozok Kuartet’in yorumladığı yaylılar kuarteti, her yönüyle capcanlıydı, hatta sevinç taşıyordu. Neden mi?” Bu eser 2. Dünya Savaşı sonrasında bestelenmişti.
*
Bu konsere birlikte gittiğimiz Ankara Devlet Konservatuvarı’nın öğretim görevlisi, genç besteci Can Aksel Akın’a, konseri nasıl bulduğunu sordum:
“Hiç de günümüz Türkiyesini yaşamadık, sanki 22. yüzyılın Türkiyesi’nde bir konser dinlemiş gibi olduk” dedi. Doğruydu. Bozok Kuartet’e teşekkür ediyoruz, bize kötülükleri unutturdu.