İKİ MÜTHİŞ SES BU DÜNYAYI TERK ETTİ:
GRACE BUMBRY VE RENATA SCOTTO
Operanın iki dev ismi, Grace Bumbry ve Renata Scotto dünyamızı çok az arayla terk edip, yıldızlarda buluştular. Her ikisi de unutulmayacak izler bıraktılar. Her ne kadar sahnelerden çekilerek, kendilerini daha çok eğitime vermiş olsalar bile, dünyanın bir köşesinde olduklarını bilmek bile opera severler için yeterli oluyordu.
SİYAH VENÜS: GRACE BUMBRY
Eboli, Amneris, Venüs, Aida ve daha çok sayıda opera karakterine ses veren Grace Melzia Ann Bumbry, sahne adıyla Grace Bumbry 1937 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Saint-Louis şehrinde, orta halli bir ailede doğar. 7 yaşında bir yandan piyano dersleri almaya başlar, öte yandan okulunun a capella korosunda şarkı söyler ve şan dersleri de alır. Grace Bumbry kendisini şana yönlendirenin, on yaşında doğduğu ilde dinlediği kontralto Marian Anderson olduğunu her vesileyle anlatmıştır. Muhteşem tekniği, kadife sesi, dramatik gücüyle Bumbry’e model olan Anderson, Metropolitan Operasında sahneye çıkan ilk siyahi şancı olmasıyla da bilinir.
Grace Bumbry 16 yaşında bir mahalli radyonun desteklediği genç yetenekler şan yarışmasında birincilik ödülüne hak kazanır ama Saint-Louis Müzik Enstitüsü’nün sağlayacağı bir burstan ibaret olan ödül, siyahi olması nedeniyle reddedilir. Bununla birlikte yarışmanın organizatörleri genç yeteneğin ulusal yayın yapan bir başka radyoya katılmasını sağlar ve Bumbry Verdi’nin Don Carlo operasından, ünlü “O don fatale” aryasını söyler. Bu ona Boston Üniversitesi Güzel Sanatlar Koleji’nin kapılarını açar. Ardından Northwestern Üniversitesine giden Grace Bumbry burada hayatını tamamen değiştirecek ve yol göstericisi olacak kişiyle, ünlü soprano Lotte Lehmann ile tanışır ve çalışmaya başlar. Üç buçuk yıl öğrencisi olduğu ve rol seçiminde onu yönlendiren, çalıştıran Lotte Lehmann Bumbry’e Avrupa’ya gitmesini öğütler. Ve işte Bumbry önce Salzburg, sonra Basel’de sahneye çıkar.
Ama 1958 yılında Paris’te verdiği bir resital, 1960’da Paris Operası’nda Amneris (Aida) rolünde sahneye çıkmasını sağlar. 23 yaşındadır ve başarılarıyla ünlenmeye başlamıştır. 1961 yılında Köln şehrinde Carmen rolü için dinletiye katılır ancak bir sonuç alamaz. Buna rağmen, ünlü Alman şef Wolfgang Sawallich Bayreuth Festivali’ne başvurmasını tavsiye eder. Richard Wagner’in torunu Wieland Wagner “O don fatale” aryasında dinlediği Grace Bumbry’e o yıl Festival’de sahnelenecek Tannhäuser operasında Venüs rolünü teklif eder. Böylece, Victoria de los Angeles, Wolfgang Windgassen ve Dietrich Fischer-Dieskau gibi büyük şarkıcıların yanında, 24 Temmuz 1961 tarihinde, ünlü Bayreuth sahnesi Festspielhaus’da sahneye çıkan ilk “renkli” şarkıcı olarak ün yapar. Başarı büyüktür. Sanatçılar 42 kez sahneye çağırılır, 30 dakika boyunca alkışlanırlar. Wieland Wagner’in cesur girişimi ırkçı eleştirilerin hedefinde kalsa da, ne Wagner, ne de Bumbry bundan etkilenirler. Bumbry daha sonraları “Kendi ülkemde de benzer tepkiler aldıktan sonra, Almanya’da neden farklı olmalıydı ki?” demiştir. Buna karşılık, Grace Bumbry müzikal olarak olumlu eleştiriler alır. Wagner onu 1962 yılında yeniden davet eder. Grace Bumbry’e “siyah Venüs” lakabı takılır. Aynı yılın sonlarına doğru Carmen Jones adlı filmde başrolü üstlenir.
Bayreuth performansı, son derece parlak geçecek bir kariyerin başlangıcı; medyanın da büyük ilgi odağı olur. Bunu 1963’de Londra, Viyana, Salzburg; 1964’de La Scala ve nihayet, 1965’de Londra’da olduğu gibi, Eboli (Don Carlo) rolüyle Metropolitan Operası izleyecektir. 1966 yılında Herbert von Karajan Salzburg Festivali’nde Carmen rolünde sahneye çıkması için onu seçecek, aynı zamanda operanın film versiyonunu da kaydedeceklerdir.
Grace Bumbry’nin geniş, gür, dramatik mezzo-soprano sesi ona Ulrica (Maskeli Balo), Eboli (Don Carlo), Lady Macbeth (Macbeth), Laura Adorno ( La Gioconda), Hérodiade (Hérodiade) rollerini muhteşem şekilde üstlenmesini sağlar. Lakin mezzo-soprano rollerin pes notaları sesini yorar. Doktorları soprano rollere geçmesini tavsiye ederler. 1970’li yılların başlarında radikal bir karar alır ve soprano roller söylemeyi seçer. Daha sonraları, “Buna, sesim karar verdi.” diyecektir. Tizlerinin keskinliğiyle mezzo’nun koyu renklerinin çok özel bir karışımı olan sesinin soprano renge elverişli olmadığını öne süren sevenlerinin tepkisini alır. Buna rağmen, hatırı sayılır soprano aryalarında kayıtlar yapan Grace Bumbry, sonuç olarak o yıl Richard Strauss’un Salome operasında Salome’yi seslendirir. Bunu ertesi yıl Tosca, Jenufa, Médée, Norma, Turandot, Gioconda ve daha başka roller izleyecektir. Bununla kalmayacak, Londra’da, Norma operasının bir yapımında hem Norma, hem de Adalgisa’yı, dönüşümlü seslendirecektir. Aynı şekilde, Aida ile Amneris; Venüs ile Elisabeth; Cassandre ile Didon (Truvalılar, Berlioz) rollerine çıkacaktır.
Grace Bumbry 1997 yılında, 60 yaşında Strauss’un Klitemnestra rolüyle sahneye veda eder ve kendini öğretime adar. On üç yıl boyunca ustalık sınıfı düzenler; ders verir. 2001 ve 2002 yıllarında hocası Lotte Lehmann onuruna büyük şehirlerde resitaller verir. 2010 yılında tiyatro direktörü Jean-Luc Choplin onu sahneye çıkmaya ikna eder; 73 yaşında Paris, Chatelêt Tiyatrosunda sahneye çıkar. Bunu Berlin’de Leonard Bernstein’in Candide operasındaki Yaşlı Kadın (2012) ve Çaykovski’nin Maça Kızı operasında Kontes rolü (2013) izler.
Grace Bumbry bildiklerini başkalarıyla paylaşma konusunda her zaman istekli, verici bir kişi, iyi bir pedagogdu. 2009 yılında Berlin’de Grace Bumbry Ses ve Opera Akademisi kurmuş, “Bumbry Yöntemi” adıyla bir metot geliştirmişti.
7 Mayıs 2023 tarihinde, 86 yaşında dünyamıza veda etti.
Bir yıldızın sahip olabileceği aura ve tüm özel niteliklere sahipti: çekicilik, manyetik bir sahne duruşu ve patlamaya hazır bir yaradılış. Ve tabii Tanrı vergisi bir ses. Muhteşem, kadife gibi yumuşak, koyu renkte, güçlü, çarpıcı tizlere, derin pes tonlara sahip bir ses. Bu nitelikleriyle en büyük Verdi rollerinin ustası. 20nci yüzyıl şan sanatına derin izler bırakmış bir ses.
VE BİR DE RENATA SCOTTO VARDI
Geçtiğimiz yüzyıla iz, hem de derin izler bırakan bir ses de Renata Scotto idi. Micaëla’dan (Carmen), Klitemnestra’ya ( Elektra); Mimi’den (La Bohème), Madama Butterfly’a ; Violetta’dan (La Traviata) Lucia’ya (Lucia di Lamermoor); özetle, bel canto’dan Wagner ve Strauss’a kadar, yüzden fazla rolü seslendiren; legatosu, frazesi, fakat bunların da ötesinde, rollerini dramatik olarak canlandırmadaki ustalığıyla, bir rolü eldiven gibi kendisine uydurabilmesiyle ünlü; tam anlamıyla bir dram oyuncusu, rollerini büyük tutkuyla canlandıran İtalyan soprano Renata Scotto da dünyamızı terk etti.
Renata Scotto 1934 yılında Savona’da (İtalya) müzikle çok da ilgili olmayan mütevazı bir ailede doğar. Küçük kız genç yaşından itibaren şarkı söyler, söylediği şarkılarla komşularının dikkatini çeker. 12 yaşındayken bir akrabası onu Savona’daki Chiabrera Tiyatrosunda büyük Tito Gobbi’nin seslendirdiği, Rigoletto operasının bir temsilini izlemeye davet eder. Renata Scotto daha sonraları opera şarkıcısı olmaya o gece karar verdiğini anlatmıştır. Şarkı söylemeye olan merakı nedeniyle şan ve piyano dersleri alması için Milano’ya yollanır. Dönemin ünlü sopranolarından Mafalda Favero yeteneğini keşfeder ve kariyerinde yükselmesine destek olur. Renata Scotto’nun ilk sahneye çıkışı 18 yaşındayken 1952 yılında, doğduğu ilde, Violetta rolüyle olur. Kazandığı büyük başarı, ardı ardına rol teklifleri almasıyla sonuçlanır. 1953 yılının Ekim ayında La Fenice (Venedik) operasında Cio-Cio San’ı (Madama Butterfly) seslendirir. İki ay sonra, La Scala (Milano) Tiyatrosunun açılış temsiline, La Wally (Catalani) operasında, Renata Tebaldi ile Mario del Monaco’nun yanında, Walter rolünü seslendirmesi için çağırılır. İzleyicinin büyük beğenisini kazanır. Bunu Liù (Turandot), Sophie (Werther), Micaëla (Carmen), Nedda (I Pagliacci) izler ama henüz 25 yaşına bile gelmemiş bir soprano için ağır rollerdir bunlar.
1956 yılında ünlü tenor Alfredo Kraus profesörü Mercedes Llopart ile çalışmasını tavsiye eder. İspanyol soprano ile Scotto teknik üzerinde çalışırlar ve Llopart Scotto’nun tekniğini yeniden çalışmasını sağlar. Ayrıca Scotto’dan lirico-spinto rolleri bırakmasını, bel cantoya odaklanmasını ister. Renata Scotto bu tavsiyeye anında uyar ve Bellini ile Donizetti operalarının başrollerini söylemeye başlar: Lucia di Lamermoor, I Puritani, Aşk İksiri. 1957’de, Edinburgh Festivalinde Uyurgezer Kız (La Sonnambula) operasındaki Amina rolünde, planlanmamış bir beşinci temsile çıkmayı reddeden Callas’ın yerine sahneye çıkmasıyla da uluslararası üne kavuşur. Scotto yıllar sonra Llopart için, “Bana gerçek anlamıyla şarkı söylemesini öğretti.” diyecektir.
Ertesi yıl, kendisini opera şarkıcısı olmaya iten opera olan Rigoletto’da, Gilda rolüyle Viyana Devlet Operası’na ilk kez ayak basar. Bu rolü sonradan iki kez kaydedecektir.
Renata Scotto kendinden emin, öz güveni yüksek bir karaktere sahiptir. Cio-Cio San (Butterfly) rolü onu çok çekmektedir. 1962 yılında Londra’da, ama özellikle New York, Metropolitan Opera’da rolü tekrar seslendirir. 1965 yılında başlayan ve 1987 yılına kadar sürecek olan dönemde Scotto, 319 kez MET’de sahneye çıkacaktır.
Öte yandan, bel canto ve hatta daha hafif (leggero) rollerden vaz geçmez. I Capuleti e i Montecchi’de (Bellini) Jülyet; Robert le Diable’de (Meyerbeer) Isabelle; Faust’ta (Gounod) Marguerite’yi seslendirir. Bir ara ağır roller bile dener. Il Trovatore’de Leonora; Otello’da Desdemona; I Vespri Siciliani’de Elena rolü gibi. “ Risk almaya ihtiyacım vardı.” diyecektir bir söyleşide. Daha da ileri giderek, 1974’de Norma; 1975 yılında Anna Bolena’yı söyler. 1980 ve 1990’li yıllarda işi mezzo-soprano roller söylemeye kadar vardırır: Parsifal’de Kundry, Werther’de Charlotte, Güllü Şövalye’de Mareşal gibi. 1976 yılı başlarında ise Puccini’nin Il Trittico adlı birer perdelik üç operasından oluşan üçlemede baş kadın rollerinin üçünü seslendirmesiyle hafızalarda kendine yer bulur.
Ayrıca yapımcılığa da girişir. İlk önce çok sevdiği Madama Butterfly’la işe başlar (1986). 1995’de New York City Opera’da La Traviata’yı sahneler; yapımın televizyondan naklen yayını en iyi televizyon yapımı olarak Emmy Ödülü alır. 2002 yılında Richard Strauss’un Elektra operasında Klitemnestra rolüyle sahneye veda eder.
Büyük soprano sonra da kendini eğitime adar, Santa- Cecilia Akademisi ve Julliard School’da ders verir; hocalığında da üstünlüğüyle ün kazanır.
Operanın en önemli seslerinden; efsane sanatçı; 40 yıl boyunca en büyük opera evlerinin afişlerinde baş sırayı işgal eden; bugün de referans olan çok sayıda ses ve görüntülü kaydı bulunan soprano Renata Scotto 16 Ağustos 2023 tarihinde, Savona’da 89 yaşında hayata gözlerini yumdu.
AYŞE ÖKTEM
25 Ağustos 2023, Çeşme