İstanbul Barok’u duydunuz mu? İstanbullular mutlaka duymuşlardır, çünkü Uluslararası İstanbul Barok Festivali, geçtiğimiz günlerde 23ncü Festival etkinlikleriyle İstanbulluların karşısındaydı. Bu zamana kadar sadece medyaya ( o da yansıyabildiği ölçüde) yansıdığı kadarıyla bildiğimiz bu etkinliğin bir konserine katılma şansını yakalamış olmak, büyük bir sevinç kaynağı oldu bizim için.
1975 yılında keman, flüt ve klavsen üçlüsü olarak müzikolog ve klavsen sanatçısı Leyla Pınar tarafından kurulan İstanbul Barok, daha sonra genişletilmiş ve bir Barok topluluğu haline getirilmiş. Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda konser veren İstanbul Barok, 7 Barok opera, oratoryo, kantatlar da seslendirmiş alanında son derece yetkin ve faal bir topluluk. İlgi ve çalışmalarını Avrupalı bestecilerin Türklerle ilgili eserleriyle, Türkiye'deki Barok çağı bestecilerinin eserleri üzerine yoğunlaştıran, Haliç Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Leyla Pınar çalışmalarının ülkemizdeki gençlerle birlikte değerlendirilmesi için kurduğunu belirttiği İstanbul Barok ile çok ilginç konulara, bestelere eğiliyor. İşte bu yıl 23ncüsü gerçekleştirilen Festival’in başlığı “Barok Mülteci Bestecilerin Müzikleri ve Telemann’ın 250nci Yılı”.
17 Mayıs akşamı Beyoğlu’nda, yeni restore edilen Grand Pera kültür ve sanat kompleksinin Barok Salonunda klavsen başında Leyla Pınar; kemençede Nermin Kaygusuz; blok flütte Mustafa Baysal; keman ve basso continuoda Orhan Avcı; bendirde Sevinç Çağlar Güvercinlik’in bulunduğu toplulukta, kontrtenor Kaan Buldular da yerini almıştı. Çalgıların hepsinin “dönem çalgısı” olduğunu hatırlatalım.
Leyla Pınar konserin başlangıcında Topluluğunun amacı ve Festivalin bu yılki teması hakkında açıklayıcı bilgiler verdi. Bugünün en güncel konusu olan mültecilerin, Barok dönemde de gündemde olduğunu; yıllar yıllar boyunca süren, genellikle de din eksenli savaşlar, iktidar kavgaları, ticari kaygılar nedeniyle, insanların zorunlu olarak yer değiştirmesi neticesinde gittikleri yerlerde mülteci durumuna düştüklerini; yine de yeni yerlere uyum sağlamak suretiyle, oralara katkıda bulunduklarını kısaca anlatan Leyla Pınar, bu bestecilerden bazılarının eserlerini bu yılın programına alırken, ölümünün 250nci yılında Barok dönemin en önemli bestecilerinden Georg Philipp Telemann’ı da anmak istediklerini anlattı.
Yaşamı İtalya’da başlayıp, Viyana’da sonlanan Antonio Caldara’nın ünlü “Salve amiche, ombre piante” şarkısını kontrtenor Kaan Buldular tatlı sesiyle hüzünlü bir şekilde seslendirdi. Kaan Buldular ayrıca, yaşamı Londra, Dresden, Viyana ve ülkesi İtalya arasında bölünen Nicola Porpora’nın Polifemo operasından “Alto Giove” ve Händel’in Rinaldo operasından ünlü “Lascia ch’io pianga” aryalarıyla, Telemann’ın bir kantatından flüt eşliğinde bir bölüm seslendirdi. Araya D. Scarlatti, G.P. Telemann, G.B.Bononcini, J. A. Hasse’den klavsen- flüt; klavsen-flüt-keman, solo klavsen vb. gibi çalgılar için olan küçük ebatta eserler serpiştirilmişti. Bunların arasında Rum asıllı besteci Zaharya (Kürkçü Mîr Cemil) ile Leh asıllı besteci, santuri, müzikolog Ali Ufkî’nin (Albert Bobowski) eserleri farklı nağmeleriyle ilgi çektiler.
Zaharya’nın bestesini dört telli kemençesiyle Nermin Kaygusuz, puslu, kadife sesiyle seslendirdi. İtalya’dan Fransa’ya göç eden ve orada Jean Baptiste Lully adını alarak Güneş Kral’ın ( XIV. Louis) Sarayında besteci ve dans hocalığı yapan Giovanni Battista Lulli’nin “Türk seremonisi için marş” adlı parçasında topluluğa, yeniçeri çalgılarından bir tür tuğ olan çevgen ile Kaan Buldular tempo tutarak eşlik etti.
Konserin son eseri en beklenmedik parçalardan biriydi, en azından bu satırların yazarı için. Topluluk, renkli ve eksantrik bir kişilik olan, çok sayıda çalgı çalmasıyla da tanınan Çek besteci Frantisek Koczawara’nın Prag Savaşı adlı klavsen, keman, viyolonsel ve davul için bestelediği yapıtı seslendirdi, anlatıcı sıfatıyla Ali Pınar da besteye eşlik eden metni okudu. Prag Savaşı Avusturya ile Prusya arasında yedi yıl süren savaşın en önemli gününde, Avusturya ordusunun Prusya’yı yendiği 6 Mayıs 1757 günü savaş alanını, tüm sesli efektleriyle yansıtmak suretiyle anlatan bir yapıt. Bestecinin en ünlü eseri. AliPınar’ın anlatımıyla daha da etkileyici olan eseri Festival sayesinde tanımış olmak şanstı.
Mekânın görsel güzelliğinin yanı sıra, akustik açıdan da barok müziğe elverişli olması etkinliğin ilginçliğini arttırmıştı. Klâsik Türk musikisiyle, Barok müzik arasında köprüler kuran Leyla Pınar ve her biri son derecede başarılı müzisyenlerini, kontrtenor Kaan Buldular ve Ali Pınar’ı kutlamak ve yüreklendirmek gerekli.
Leyla Pınar, İstanbul Barok topluluğuyla 2004 yılında, Ankara’da Händel’in az bilinen operası Deidamia’yı seslendirmiş; Ali Pınar’ın rejisini yaptığı opera ilgi uyandırmış, lakin çok az süreyle afişte kalmıştı. Bir Ankara’lı olarak, Leyla Pınar ve tüm müzisyen arkadaşlarını, tekrar Ankara’da görmekten mutluluk duyacağımız tartışılmaz.
AYŞE ÖKTEM
21 Mayıs 2017