Diva kavramı üzerine düşünmeye devam ediyoruz.
Diva denilince akla sadece İtalyan operası mı geliyor? Kelimenin İtalyanca olmasından olsa gerek, zira Alman operasında da (Fransız operasında olduğu gibi) Diva’lar görüyoruz. Wilhelmine Schroeder-Devrient (1804-1860), sahneleri olduğu gibi, erkekleri tüketmesiyle de ünlenmiş. Wagner’in hayran olduğu bir soprano. Rosine Stoltz (1815-1903) ise Donizetti’nin La Favorite (Fransızca) operasını ilk kez söyleyen şarkıcı; entrikaları, ilişkileri, skandalları ve yalanlarıyla tanınıyor aynı zamanda.
Verdi ve Wagner yapıtlarında şarkıcılardan pek de esinlenmeyenlerden. Onlarla Diva’ların sayfaları yavaş yavaş çevriliyor. Verdi, dönemin en ünlülerinden Tadolini’nin Macbeth’i söylemesini istemeyince; Wagner de Schroeder-Devrient’i kendinden uzaklaştırınca, dünya onların etrafında dönmemeye başlıyor sanki. Ama bu, uzun sürmüyor; 1859 yılında Adelina Patti adlı dünyalar güzeli, 16 yaşında bir soprano, New York’ta Lucia, Zerlina, Rosina, Gilda, Violetta gibi rolleri ardı ardına, altı ay içinde söyleyerek, seyircileri, prensleri, artistleri, kısaca herkesi kendine hayran bırakınca, Diva yeniden canlanmış oluyor.
Neredeyse bir yüzyıl atlayıp, 20nci yüzyıla gelelim, sonuçta bildiğimiz, dinlediğimiz yüzyıldır bu. 20nci yüzyılda “Diva” dendi mi akla 2 isim gelir. Maria Callas “Diva” adlandırmasını kendine yakıştıran, bunu güzel taşıyan bir “fenomendi”. Sahnelerden erken sayılabilecek bir yaşta ayrılıncaya kadar kameralardan olabildiğince uzak durmaya çalışmasına rağmen, opera dünyasına damgasını vurmuş; çekiciliğini sesi ve müziği kadar, müzikal hünerine, yeteneğine, dramatik oyununa borçlu bir sesti. Gittiği her yerde dinleyicileri ayaklandırır, attığı her adım izlenirdi. Diva tanımının en yakıştığı ikinci bir isim de Leyla Gencer’di, şüphesiz. Özellikle “La Diva Turca” (Türk Diva) olarak tanındığı İtalya’da ve Fransa’da çok büyük bir hayran kitlesine sahip olan Leyla Gencer de fiziği, sahnedeki duruşu, kendine özgü, birçok ses arasından ayırt edilebilen sesi ve dram gücüyle, unutulmuş çok sayıda operayı tekrar yaşatmasıyla opera severlerin en sevdiklerinden olmuştu. Bu ikim isim dışında Renata Tebaldi, Joan Sutherland, Leontyne Price, Montserrat Caballé, Jessye Norman da kimileri için birer Diva olarak tarihe geçtiler. Yenilerden Anna Netrebko,
, Cecilia Bartoli’nin Diva kategorisinde sayılıp sayılmayacağı ise öznel bir konu olarak önümüze serilmekte.
Nereye giderlerse gitsinler çevrelerinde anında bir hareketlilik yaratan, ses getiren bazı sanatçıları, aynı derecede iyi olup, benzer etkiyi yaratmayanlardan ayıran nedir? “Bazıları ışık saçarlar ( “aura” sahibidirler) diğerleri saçmazlar” demiş ünlü şef Charles Mackerras. Bugünün opera dünyasında rejisörler ön plana çıkarken, sanatçılardan da “Diva” gibi davranmaları değil, oyuncu olmaları isteniyor. Madonna’nın, (bir zamanlar) Lady Gaga’nın bugünün divası sayıldığı günümüzde, ister istemez, Diva tanımı da değişiyor. Diğer bir ifadeyle “modern diva” “Diva’ya” benzemiyor.