Yeni Cumhurbaşkanı seçimi konusundaki düşüncelerimizi ortaya koymayı sürdürelim, tartışmalara kültür sanat planında bir alıntıyla katkı verelim.
Yazıya konu olarak alıntılayacağımız satırlar, yakın tarihimizi, cumhuriyet tarihimizin kültür sanat anlayışını ortaya koyan yaşanmış bir kesittir. Bu nedenle yazının başlığı “Tarihimizden Bir Yaprak” da olabilirdi.
Alıntı; müzik tarihçisi, eğitimci ve yönetici olarak Türkiye’nin kültür sanattaki kurumlaşmasında önemli hizmetler yapan bir cumhuriyet aydınından, Cevat Memduh Altar’dan...
Kısa alıntı şöyledir:
“Atatürk’ün operaya büyük ilgisi vardı. Kendilerini çok yakından tanıyabilmenin mutluluğuna erdiğim o büyük insan, akademi niteliğini taşıyan sofralarına da katıldığım, tarihe sığmayan o büyük insan operayı çok seviyordu. Yurtdışında seyrettiği operaları hiç unutmamıştı. Örneğin Tosca operasını ve bu operadaki aryaları çok seviyordu.
Günün birinde, 1936’da batıdan davet edilen Prof. Carl Ebert ve zamanın Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan Beyle Cebeci'deki Musiki Muallim Mektebi’nin müdür odasındaydık. Başbakan İnönü de oraya geldiler. Saffet Arıkan Bey Prof. Carl Ebert ile opera konusunda konuşuyordu ve Carl Ebert’e şöyle dedi. ‘Sayın Cumhurreisimiz soruyorlar, Türkçe bir metinle bir opera ne zaman oynanacak?’
Carl Ebert Ankara’ya yeni gelmişti, henüz bir sene olmamıştı çocuklarımızla uğraşalı. Ebert şöyle bir durdu, cevap verdi ‘5 yıl sonra’ dedi. Saffet Arıkan Beyin ‘Bunu Cumhurreisimize söyleyebilir miyim?’ cevabına, ‘Söyleyebilirsiniz’ dedi Carl Ebert…”
Altar bildirisinde; kültür tarihinde plastik sanatlar Rönesansından da ancak 100 yıl sonra ortaya çıkan ve çok güç gelişebilen müzikteki Rönesansı düşünerek, Ankara’da daha yeni kurulan konservatuvarda 5 yıl sonra opera temsillerinin icra edebileceğine ihtimal de veremediğini, ancak bunu dünya çapında bir sanat insanı Ebert’in söylediğine vurgu yaparak, gerçektende 5 yıl sonra ilk opera temsillerinin gerçekleştirildiğini söylüyor.
Alıntı, cumhuriyetimizin kültür sanat alanındaki kurumlaşmasının da kısa bir özeti niteliğindedir. Bizim, kısa alıntıyı bu yazıya konu etmemizdeki asıl amacımız ise, daha kuruluş aşamasında, yokluklar içerisindeki cumhuriyetin ve cumhuriyeti kuranların; bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanıyla sanata ne denli ilgi duydukları ve önemsedikleri gerçeğini vurgulamak içindir.
Günümüzdeki anlayışa da bakarak, 90 yıl önce, sanata gösterilen bu duyarlığa ve yaklaşıma ancak “Hayali cihan değer” diyoruz.
İşin özüne gelelim:
Bilim ile birlikte sanat alanımızdaki bu kurumlaşma, cumhuriyetin kuruluş ideolojisinin yaşamsal değerdeki iki alanıdır ve toplumu çağa, uygarlığa taşıyan cumhuriyetin iki motor gücüdür.
Bu yapıyla da iki alan ve özellikle de sanat, Türkiye’yi, büyük sorunlar yaşayan İslam coğrafyasından ayıran, farklı kılan alanlardır. Bu coğrafyada konservatuvarı, tiyatroyu, orkestrayı, operayı, baleyi, kurumlaştıran nadir bir ülkeyiz.
Gelişkin uygar toplumlar ile geri bırakılmış ortaçağ toplumları arasındaki ayırt edici en önemli özellik, onların sanatla olan ilişkisidir. Doğaldır ki seçilecek yeni cumhurbaşkanlarını değerlendirmek, onların cumhuriyetin kuruluş ideolojisine sahip olup olmadıklarını anlamak için sanatla ilişkilerini, düşüncelerini bilmemiz gerekir.
Sanat merkezlerini, heykelleri yıkan; tiyatroyu, operayı, baleyi, koroyu, orkestrayı yaşamımızdan silmek için yasalar hazırlayan günümüz siyasi iktidarının bu konulardaki anlayışını yaşayarak öğrendik. Benzer, benzemez yeni adayların bu alanla ilgili düşünceleri nelerdir?
Onlar da bugün olduğu gibi aynı yolun yolcusu, “Yeni Türkiye”nin başkanı, cumhurbaşkanı mı olacaklar? Değilseler bizim Tamer Levent’in deyişiyle “Sanata okey!..” diyorlar mı?