Hep rastlaşıp müzik hakkında konuştuğumuz bir müziksever, konserin arasında, hızla yaklaşıp, “Ne diyorsunuz bu parçaya Şefik Bey? Müzik mi şimdi bu?” diye sordu. Dostumuz kararını vermişti zaten, sorusu kendi cevabını içinde barındırıyordu. Kendisine müzikte yeni yaklaşım ve yazı tarzı hakkında kısa bir açıklama yapmaya çalıştım. Baroktan klasik döneme kadarki müziğe alışık olanların bu yeni tarzı yadırgadığını, ama bunun yaşadığımız çağın dışavurumu olduğunu, bestecinin öğrenimi boyunca her yıl yazdığı birkaç eseri dinleme olanağı bulduğumu, bu akşamkinin ise en gelişmiş eseri olduğunu belirttim.
Müziksever dostumuzun tepki gösterdiği beste, Bilkent MSSF Kompozisyon Bölümünü geçtiğimiz yıl bitiren İranlı genç besteci Aida Şirazi'nin (d.1987) büyük orkestra için yazdığı ilk geniş çaplı eserdi. Sipariş de okulu birincilikle bitirdiği için BSO tarafından kendisine verilmişti.
Aida, piyano ve santurla başladığı müzik öğrenimini kararlı bir biçimde kompozisyon dalında devam ettirmek üzere geldiği Bilkent'te Yiğit Aydın'ın öğrencisi oldu, bölümdeki Onur Türkmen, Tolga Yayalar gibi hocalardan da yararlandı, gelen yabancı hocaların ustalık sınıflarını hiç kaçırmadı.
Her yıl sonu, kompozisyon öğrencilerinin yazdıklarının seslendirildiği konserlerde Aida'nın işlerini de dinledim. Kendine anlatmak üzere seçtiği programların arkasında hep felsefi bir yapı bulunuyordu. Örneğin “Zaman nerede kaldı?” başlığını verdiği küçük bir topluluk için yazdığı eserde
“Sanki zaman ne akıyor ve ne de duruyor, tahammül ediyor” nitelendirmesini yapmasını hiç unutmuyorum.
ŞİR ALİ MARDAN'A SELAM
Aida, bu kez ülkesinin güneydoğusunda yaşayan Bahtiyarî aşiretinin halk kahramanı “Şir Ali Mardan” için yazılmış halk türküsünü ele almıştı. Aslında bu türkünün ana ezgisi, bugüne kadar değişik sanatçılar tarafından değişik tempolarda söylenmiş, kullanılmış, hâttâ Fransa'da çalışan İranlı bir dansçı ve koreograf tarafından sahneye de taşınmıştı.
Besteci, dönemin Şahlık rejimi tarafından kurşuna dizilmiş Şir Ali Mardan'ı, “guard / koruyucu” olarak ele alıp, eserine “Bir Koruyucuya Dair Çarpıtılmış Anımsamalar/ The Distorted Reminiscenses of a Guardian” adını vermişti.
Şirazi eserini 13 Mart'ta Ankara'daki terör saldırısında ölenlerin anısına adamıştı.
AİDA ŞİRAZİ'NİN YÖNTEMLERİ
Eserde türkünün ana ezgisinin deforme edilmiş biçimde bakır üflemeliler tarafından âdeta bir köy bandosu havasında seslendirildiğini, temanın yer yer ortaya çıkıp kaybolduğunu, sona doğru ise daha anlaşılır biçimde serimlendiğini gördük. Şirazi, vurmalı çalgılardan arşe sürtülerek değişik sesler elde edilmesinden, piyanonun ses çubuklarının kurcalanmasına, kornocuların elleriyle ağızlıklara, fagotçunun da kalak ağzına vurmasına, piyanonun ses çubuklarının kadar yeni müzik adına çeşitli yöntemler kullanmıştı.
Buna bazı gruplardaki çalgıların farklı notaları çalması da dahildi. Örneğin birinci kemanların tümü arşeyle çalarken, sadece ilk rahledeki yardımcının tel çekme yöntemi kullanması gibi...
Sonuç olarak, Aida Şirazi, kendi ülkesinin bir yöresinde yaygın biçimde bilinen bir halk türküsünden hareketle ortaya çağdaş bir eser çıkarmış, orkestra olanaklarını da bu iş için başarıyla kullanmıştı. Bir Bahtiyari aşireti mensubu bu eseri dinlemiş olsaydı, kısa süre içinde Şir Ali Mardan'ı mırıldanmaya başlayabilirdi. Ama bu ezgi bize yabancı olduğu için ancak eser içinde birkaç tekrar sonucu durumu kavrayabildik.
Bu orkestra yazısını dinledikten sonra Aida Şirazi hakkında geçtiğimiz yıl yazdığım “ Aida, İran kökenli önemli kadın besteci olarak uluslararası alanda başarılara imza atmaya aday” görüşüm daha da güçlendi. Sanırım Amerika'da burslu olarak lisansüstü çalışmalarına devam edecek, yolu açık olsun.
Sadece klasik dönem severlerin, bu tür müziklere sınımamasını anlıyorum ama İsmet İnönü'nün bir zamanlar çevresine klasik için yaptığı “Sürekli dinlerseniz anlamaya, zevk almaya başlarsınız” uyarısını anımsatmak istiyorum.
ŞİİRSEL BİR İCRA
BSO'nun 19 Mart konserinin ilk yarısında, programda S. Rahmaninov'un (1873-1943) 2. Piyano Konçertosu yer alıyordu. Solist, uluslararası dolaşımda kendine yer edinen Hırvat piyanist Martina Filjak'tı (d.1978). Eğitimini Zagrep, Viyana, Hannover ve Como'da tamamlamış, kazandığı yarışmalara 2009'da Cleveland'ı da ekleyerek turne olanaklarını arttırmış bir piyanist Filjak. Hırvatistan ve İtalya vatandaşlıklarını taşıyor.
Stefan Sanderling'in yönetiminde, başkemancı sandalyesinde Ellen Jewet'in oturduğu BSO eşliğinde Rahmaninov konçertoyu, üstün tekniğinin getirdiği rahatlıkla son derece şiirsel biçimde seslendirdi. Filjak'ın piyano başında artistik zorlamalarla uğraşmadan doğal bir çalışı var.
Yoğun alkış karşısında dinleyiciye, terör olaylarında ölen kahramanların anısına çaldığını söylemesi büyük sempati yarattı. Bis olarak, Eston besteci Arvo Part'in (d.1935), bir arkadaşının 13 yaşındaki kızı için yazıp armağan ettiği “Für Alina” başlıklı kısa parçayla, dinleyici üzerinde yarattığı etkiyi daha da arttırdı.
KIŞ RÜYASI'NDAN ALKIŞLA UYANMAK!
Konserin ikinci yarısında, baba mesleğini başarıyla devam ettiren şef Stefan Sanderling yönetimindeki BSO'dan P. I. Çaykovski'nin (1840-1893), “Kış Rüyaları” başlıklı Sol minör 1. Senfoni'sini dinledik. Bestecinin St. Petersburg Konservatuvarı mezuniyeti sonrası ilk önemli işlerinden biri olan, hem Rus havası, hem de o Rus havasına ilerde daha yoğun biçimde ekleyeceği lirik-romantik yaklaşımın yer aldığı senfoniyi BSO başarıyla seslendirdi. Özellikle flüt, obua, fagot, klarnet sololar, bakırların pırıltısı, yaylıların güçlü ve yuvarlak tınısıyla eser dinleyiciye büyük keyif vermiş olmalı. Salonun yaklaşık üçte biri, her bölüm sonunda alkışlayarak, “Arkadaş sen istediğin kadar programa nerede alkışlanacağına dair alkış işareti koy. Ben programa bakmıyorum bile, hoşuma giden her duraksamada basıyorum alkışı” mesajı verdi.
Orkestra yönetimi, nasıl konser öncesi Türkçe-İngilizce cep telefonu, giriş-çıkış uyarılarını sesli olarak yapıyorsa, alkış konusunu da uyarmalı.