Dillere pelesenk olan “yerelden evrensele” kavramını, gösterdiği gelişimle “bölgeselden evrensele” dönüştüren Tekfen Filarmoni'yi bu yeni biçimiyle ilk kez 27 Şubat 2020 gecesi Ankara konserlerinde dinledim. Kavramsal değişikliğe vurgu yapmamın nedeni, Karadeniz Oda Orkestrası adı ve “Üç Denizin Sesi” savsözüyle 1992'de başlatılan, Karadeniz, Hazar ve Doğu Akdeniz'den gelen müzisyenlerle, bu bölgenin yerel çalgılarına yazılmış konçertoları seslendiren orkestranın, zaman içinde tam bir filarmoni orkestrasına dönüştürülerek ve tüm çoksesli müzik dağarından yapıtları çalar duruma gelmesi. Üstelik müzisyenlerin bir bölümü artık tüm Avrupa ülkelerinden, Akdeniz'e kıyıdaş öteki ülkelerden de gelebiliyor.
Tekfen Filarmoni Orkestrası, üç yıldır şef Aziz Shokhakimov (d.1988) yönetiminde, her yıl iki kez Bursa, Eskişehir, Ankara, İstanbul’u kapsayan, her gece bir kentte konser verdiği “jet turne” düzenliyor. 2020'nin ilk turnesinde yetenekli İtalyan kemancı Anna Tifu (d. 1986) solist olarak seçilmişti. Bükreş'teki 2007 George Enescu Yarışması birinciliği başta olmak üzere çocukluğundan itibaren pek çok keman yarışmasında ödül kazanmış kemancıya orkestra, Ernest Chausson’un Poème ve Maurice Ravel’in Tzigane başlıklı eserlerinde eşlik etti.
Konser Fransız besteci Emmanuel Chabrier’nin (1841 – 1894) en tanınmış iki orkestra yapıtından biri olan Espana başlıklı rapsodisiyle başladı. Bestecinin Endülüs sokaklarından dans izlenimlerini notaya döktüğü bu renkli yapıtta, daha ilk ölçülerden itibaren yüksek tını kalitesine ulaşmış bir orkestrayla karşılaştık. Başta trombonlar olmak üzere pırıl pırıl nefesliler, güçlü yaylılar, iyi akord edilmiş timpanide sağlam vuruşlarla iyi bir seslendirme yapıldı.
Edepli giysisi, ciddi duruşuyla sahneye gelen Anna Tifu, bir konçerto yerine, toplamı 25 dakika süreli iki virtüoz eseri, orkestra eşliğinde peşpeşe seslendirdi. Önce Fransız romantiklerinden Ernest Chausson'un (1855 – 1899) tüm iyi kemancıların vazgeçilmezlerinden “Poeme”ini dinledik. Ardından bu besteci kuşağının hemen ardından gelen Maurice Ravel'in (1875 – 1937 ) “Tzigane”ı geldi. Her iki yapıtta da kemancı Tifu, üstün yay tekniği, ajilitesi,sağlam entonasyonu ile mükemmelliğe ulaşmış olduğunu kanıtladı. Poem, bugüne kadar canlı olarak dinlediklerim arasında belleğimde yer edecek kalitedeydi. Tzigane'ın girişindeki kadans bölümünde bir kez daha kemancının sağlamlığına tanık olduk. Ravel, Tzigane'ı önce piyano eşlikli olarak yazmış, sonra bizzat kendisi orkestra eşlikli düzenlemesini de yapmıştır. Orkestra kadansın sonunda arple birlikte yapıta dahil olur. Buradaki girişte arp partilerinin iyi duyulamamasını, orkestranın aşırı volümüne bağladım.
Yoğun alkışa Tifu, Eugène Ysaÿe'nin (1858-1931) 2. Sonatının ilk bölümünü mükemmel seslendirerek karşılık verdi. Kemancı Tifu, “Associazione Canale of Milan” tarafından kullanımına tahsis edilmiş “Marèchal Berthier” kod adlı 1716 yılı bir Antonio Stradivari enstrümanla çalıyor ve geçmişi maceralı kemanın hakkını veriyor. Konser arasında parlak kemancımız Elvin Hoxha ve BSO'nun viyola grubundan Emre Akman'la konuşurken, genç müzisyenlerin “Acaba elindeki keman Stradivari olmasa, aynı sonucu elde edebilir mi?” sorusuna yanıtım “Hiç kuşkunuz olmasın” biçiminde oldu. Hocaları arasında, İtalyanlar, önemli kemancıları Salvatore Accardo'nun (d. 1941) da yer aldığı bol ödüllü Anna Tifu ile ne kadar öğünseler azdır.
“Fransız” bir ilk yarıdan sonra, ikinci yarıda “Alman” bir senfoni dinledik. Beethoven'in sürdürümcüsü olarak nitelendirilen Johannes Brahms’ın (1833-1897) Do minör 1. Senfonisini yönetirken şef Shokhakimov, tüm gençlik enerjisini ortaya koydu. Yapıtı belleğine almış ve içselleştirmişti.
Yazılışının 14 yıl sürmesini bestecinin arkasında Beethoven'in ayak seslerini duymasıyla açıkladığı, ilk seslendirmeyi yapan şef Hans von Bülov'un de yapıta “Beethoven'in 10. Senfonisi” etiketini yapıştırması Brahms'ın senfonik çizgisinin başlangıcını yeterince vurgular.
Şefin, orkestrayı yerleştirme düzeni, nasıl bir bütüncüllük peşinde koştuğunun göstergesiydi âdeta. Tüm yaylılar, 1. ve 2. kemanlar, viyolalar, viyolonsel ve hemen arkasındaki kontrbaslar sanki tek bir grupmuşçasına, yaygı ve bitişik biçimde konuçlandırılmıştı CSO sahnesinde. Akort da, başkemancı tarafından gruplara ayrı ayrı yaptırılıyordu. Her grubun kendi içinde durumunu saptaması için olsa gerek. Ancak Brahms senfoni 3. bölümün sonunda şef, başkemancıdan orkestraya yeniden akort yaptırmasını istedi. Belkide son bölüm öncesinde, her bölüm arasında alkışlayan dinleyicinin yarattığı konsantrasyon kaybınının giderilmesi için bir önlemdi bu.
Tüm müzisyenlerin itinayla seçildiği orkestrada, halen Avrupa'da master, sanatta yeterlilik için çalışan ve orkestralarda çalan Türk müzisyenler de yer alıyordu. Diğer Türk müzisyenlerin de ülkemizin önde gelen orkestralarından izinli olarak bu oluşumda yer aldıkları, kitapçıktaki karınca duası gibi çok küçük puntalarla yazılmış liste incelendiğinde görülüyordu. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Rusya Federasyonu'ndan gelen müzisyenleri ise Özbekistanlı şef Shokhakimov'un seçmiş olması doğaldı. Orkestranın sahne üstünde ciddî duruşu, laubali davranışlarından, birbirlerine kaş-göz etmekten kaçınmaları, yılda iki-üç kez biraraya gelmelerine karşın disiplinin sağlandığını gösteriyordu.
Brahms seslendirmesinde, kemanların pitzicato (tel çekme) uygulamalarında yeterli eşzamanlılığın sağlanamadığı, pitzicato tınılarının da aynı gürlükte olmadığı dikkatimi çekti. Çello ve kontrbaslarda ise zamanlama iyiydi. Brahms senfoninin ikinci bölümündeki keman solosunda Rus başkemancı Alexei Moshkov, daha iyi olabilirdi. Üflemelilerde, flütte Aslıhan And, obuada Seyid Mas, klarnette Yağızcan Keskin iyi sololarıyla dikkati çekerken, timpanide girişten itibaren Emre Günay kalitesini gösterdi. Şef Shokhakimov, alkışlara karşılık Antonin Dvorak'ın (1841-1904) Slav Dansları'ndan 8.'ncisini çoşkuyla çaldırarak konseri noktaladı.
Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nin açılış konserlerini BİFO'dan devralan Tekfen Filarmoni, kadrosunu diri, canlı tutmak için 29 Şubat 2020'de İstanbul'da bir seçme sınavı yapacak. Toplama yöntemiyle biraraya gelen orkestraların “Boşta kim varsa gelsin” mantığı yerine “seçme mantığı”nı kullanması yerinde bir uygulama.
Orkestrada gözlemlediğim enerji, dirilik ve dikkatin sürdürülmesinde şefin olduğu kadar seçme yönteminin de katkısı olmalı.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
28 Şubat 2020, Ankara