Çıkan kısmın özeti:
Elli küsur yıl önce, Bingöl’ün Göriz (Çevrimpınar) köyündeki üç yıl süren öğretmenlik serüvenimi özetlemiştim. Daha sonra da Vali Kemalettin Gazezoğlu’nun isteği üzerine Erzincan’a giderek bu kentimizde “halk eğitim uzmanı” olarak görev aldığımı, ancak “kooperatifçilik” falan gibi Erzincan mütegallibesine aykırı gelen girişimlerim yüzünden bu kentte barınamayıp İstanbul’a döndüğümü anlatmıştım. Sonuç, apaçık şöyleydi: Mayasına emperyalizmin bulaşmadığı yerli bir yurtsever yönetim, yurdumuzda en çok birkaç yıl hüküm sürebilirdi. Günümüzde bu durum, pekişmiş olarak geçerlidir: Toprak ağaları ile kasaba mütegallibesi ve onların hempaları gibi geleneksel geri düzeni belirleyen egemen sınıfların yanı sıra, onlarla çabucak ittifak kuran yabancı firmaların kent ve kasabalardaki temsilcileri (makine-motor satıcısı firmalar, yabancı akaryakıtçılar falan feşmekân), halkımızı seçim-geçim gibi aldatmacalarla hizaya getirmekte birebirdir. 2015 yılının nisan ayında gittiğim Bingöl kentinde toplumsal yapı ve onun biçimlendirdiği yaşam biçimi, başka türlü olabilir miydi? 1960 yılında Bingöl’ün nüfusu 18 bindi; şimdiyse 100 bin. Altı kat büyümüş bir kent nasıl bir görünüme bürünür? Tabii ki betonlaşarak!
Ben bir kente, beton yığınlarına bakarak not verecek değilim. Ben orada insanlığın durumuna bakarım. İnsan değerlerine saygı ve misafirperverlik bakımlarından Bingöl, yarım yüzyıl öncesi kadar sağlamdı. Zaten Doğu’nun hangi kentine gitseniz, insanlık görürsünüz; İstanbul gibi hayvanlık değil! İşin bu tarafı güzel; ama ileriye dönük toplumsal ve siyasal istekler açısından daha canlı olabilirdi Bingöl. Bu kentte belediye, iktidar partisinin elinde. Böyle olunca bilinen bir gerçeği vurgulayayım: Muhalefet partisinin görev yaptığı belediyeler, iktidardan destek görmez. O zaman da kentinin belediye hizmetlerinden yararlanmasını isteyen Bingöllüye düşen görev, iktidar partisinin başkan adayına oy vermektir.
Bingöl’de kaldığım iki gün içinde, konuşurken güncel politikaya hiç girmedim. Dışarıdan gazel okumak benim neyime? “Evrensel” gazetesinde haftalık yazılar yazdığımı bilenler vardı. Bu bana yeter…
Cuma günü gittiğim Göriz köyünde ise tanıdıklarım o kadar azalmıştı ki, aradan geçen tam 52 yılın, başka deyişle ben köyden ayrıldıktan sonra yetişen iki kuşağın bana sadece hatır saymak için yaklaştığını sezinledim. Öğrencilerimden ancak birkaçıyla kucaklaşabildim.
“Yaşam” dediğiniz, yarım yüzyıl içinde her şeyi eskitip atıyor işte!
Yalnız şu bilinsin: Dünyaya bir kez daha gelecek olursam Bingöl’ün Göriz köyüne yine gider, oraya üç yılımı vermek isterim…