Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nun podyumunda 200 çalgıcı çocuk ve dinleyicilerle tıklım tıklım dolu, coşkulu bir salon. Çocuklar cıvıl cıvıl. Bu cıvıltı, hep sürüyor, dinleyicileri de etkiliyor. Ama konser programı başlayınca salon sessizliğe bürünüyor, çıt yok.
21 Mayıs 2014 Çarşamba günüydü. Anadolu’nun dört bucağındaki ilkokul ve ortaokullardan gelen 12 ayrı vurmalı çalgılar grubunun hepsi birden podyumda yer almıştı. Programdaki sıraya göre, anons edilince podyumun en önüne gelip müzik öğretmenlerinin yönetiminde bir parça seslendiriyordu. Onları yetiştiren müzik öğretmenlerinin çoğunluğu genç hanımlardı. Şık giyimleriyle dikkat çeken çağdaş eğitimcilerimiz…
Bu vurmalı çalgılar konseri, festivalin ana etkinliğiydi. “Ne festivali?” diyeceksiniz. Tam adı şöyle: “Dinçer Özer ile 8. Uluslararası Vurmalı Çalgılar Festivali”. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın vurmalı çalgılar grup şefi olan Dinçer Özer, 20 yılı aşkın bir süredir “Festival” adı altında olmasa bile, Ankara okullarında vurmalı çalgılar topluluklarının kurulmasına önayak olmuş, bu yolda birçok okulda “vurmalı çalgılar odası”nın açılmasını sağlamıştı.
Festival, okul çocuklarının amatör etkinlikleriyle sınırlı kalmıyordu: Profesyonel vurmalı çalgı sanatçılarından oluşan grupları, ya da özürlü çocuk ve gençlerin yer aldığı grupları da belirtmemiz gerekir. Gelecek yıl, bu ilginç festivale konservatuvarlarımızın vurmalı çalgılar ana sanat dalı öğrencilerinden oluşan grupların da katılması sağlanacak.
Konser programı, Ankara Keçiören Melek Özen Ortaokulu’ndan gelen başarılı grupla başladı. (Bu arada baktım, Cumhurbaşkanlığı Senfoni’nin vurmalı çalgılar grubu sanatçılarından Hakan Yoğuş dostumuz da podyumun bir kenarında oturuyor! Programın akışı içinde fırsat buldukça o da sanatını dinletti.) İkinci çalgı grubu ise Ordu ilimizden geliyordu: Akkuş Çayıralan Yazıkıyısı Ortaokulu öğrencilerinin ritmik hareketteki uyumu harikaydı… Onları Bulgaristan’dan gelen “Sofya Müzik Okulu” öğrencilerinin küçük konseri izledi. Bu müzik okulu topluluğu, dünyaca tanınmış bir Bulgar besteci olan Dobri Palisyev’in vurmalılar için yazdığı bir eseri seslendirdi. (Festivalin lokomotifi Dinçer Özer, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Palisyev’in metotlarıyla yetişmiştir, ekleyeyim.) Sofyalı çocukların seslendirdiği bu eser, köy davulu ve öteki vurmalıların yanı sıra, silofon, vibrafon gibi “melodik vurmalı çalgı”ları da içeriyordu. Dördüncü grup, Balıkesir Kepsut 125. Yıl Yatılı Bölge Okulu’nun baştan aşağı müzisyen karakterli öğrencileriydi. Onu Antalya Muratpaşa Kâzım Şanöz Ortaokulu’nun başarılı grubu izledi. Sonra, büyük bir zevkle İzmir Konak Gültepe Ortaokulu’nun vurmalı çalgılar sanatçılarını dinledik. Sonra da, Bursa’dan 3 Mart Azizoğlu Ortaokulu öğrencilerinin grubu çalmaya başladı. İki müzik öğretmeniyle gelen Bursalılar, 24 öğrenciden oluşan topluluğuyla harika bir müzik yaptılar. (Tam da bu dakikalarda, Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nın vurmalılar sanatçısı Soner Özer, topluluklara destek vermeye başladı.) Ardından gelen topluluk, İstanbul Özel Florya Final Anadolu Lisesi’ydi; 17 öğrenciden oluşan bu topluluğun öğretmeni gerçek bir bateristti, ama doğrusu, öğrenciler de ondan aşağı olmadığı için, onları da yürekten alkışladık. Bu grubu, ODTÜ Geliştirme Vakfı’nın Özel Niğde Ortaokulu’nun başarısı izledi; bu okulun sanatçıları, ODTÜ’nün şanına lâyık olduğunu gösterdi. Sonra da şarabıyla tanıdığımız Kalecik’teki Dumlupınar Ortaokulu’nun coşkulu grubunu izledik. Ardından, yine bir Ankara okulu olan Keçiören Hatice Hikmet Oğultürk Kız Teknik ve Meslek Lisesi’ni, seslendirdiği parçadaki müzikal uyumu dolayısıyla alkışladık. Son topluluk, Ankara’nın Altındağ Yeni Hayat İlkokulu’ydu. Bilindiği gibi Altındağ, başkentin en eski gecekondu mahallelerini içerir. Bu halk çocuklarının vurmalı çalgılardaki başarısını izlerken salondaki birçok dinleyici gibi benim de gözlerim yaşardı.
İyi, güzel de, okurlarım soracaklardır: “Festivalin ana etkinliği olan bu olağanüstü ve ilginç konser programının hem eğitsel hem sanatsal açıdan yeri ve önemi nedir?”
Söyleyeyim: Birincisi, vurmalı çalgılar (perküsyon çalgıları), müziğin özü, ruhu ve cansuyu olan ritmik hareketi belirler. Ritim, insanoğlunun müzikte başta gelen buluşudur. İkincisi, vurmalı çalgılar, eğitsel açıdan öğrenme ve çalgıyı edinme kolaylığı bakımlarından öncelikli bir yer tutar. Üçüncüsü, her müzik öğretmeni, çeşitli ritim kalıplarını çocuklara kolaylıkla öğretebilir. Dördüncüsü, vurmalı çalgılar, ucuz maliyetlidir. Beşincisi, vurmalı çalgıların birlikte kullanılması zor değildir, sonuçta müzikal kafadarlığı sağlar. Altıncısı, vurmalı çalgıların ilk aşamadaki öğrenimi, piyano, keman gibi çalgılarla karşılaştırılamayacak kadar kolaydır. Yedincisi, vurmalı çalgılar, bizim geleneksel müziğimizde, davul, tef, darbuka gibi yaygın çalgılarla yer aldığı için, âşina olduğumuz bir çalgı türüdür. Sekizincisi, perdesi belirsiz ya da perdesi belirli vurmalı çalgılar, yalnızca ritim değil, melodi ve armoni öğelerinin desteklenmesinde de önemli görevler üstlenir. Dokuzuncusu, vurmalı çalgılar, popüler müzik parçalarında önde gelen bir yer tutar; bu yönüyle halkın kulağı bu çalgılara alışıktır. Onuncusu, vurmalı çalgılar, otonom solistik görevler de yüklenebilir. On birincisi, vurmalı çalgılar, idiofon ve membrafon olarak iki grupta toplanır ve çok zengin bir çeşitlilik sergiler: İdiofon grubundaki çalgılara örnek: Kastanyet, maşa, kaynana zırıltısı, kaşık vb. Membrafon grubundaki çalgılara örnek: Davul, timpani, trampet, tef vb.
Bütün bu özellikleriyle eğitim sistemimizde vurmalı çalgıların hak ettiği ölçüde yer alması doğru bir seçimdir. Söz konusu özellikler, vurmalı çalgıların hem eğitsel hem sanatsal yerini pekiştirir.
Şimdi ben soruyorum: Dostum Dinçer Özer’in yıllardır sürdürdüğü eğitsel ve yaygın sanat hareketinin önemini acaba anlatabildim mi?
Bu konserden çıkarken kafam şişmemişti, müzik dinledik, ben ona bakarım…
Ahmet Say // Kiraz Çiçeği