Kosova yeniden gerilim bölgesi olma yolunda. Yaşanan onca acıya, geçen yıllara karşın bir ders alınmamış mı? Ortak barış istenci hiç mi uyanmamış? Korkumuz budur. Dileriz yanılıyoruzdur. Filistin çatışması gibi kangrene dönüşürse olan yine toplumlara olur. Kaldı ki dönüştüğü bile söylenebilir (Balkanizasyon). Uluslararası toplumdan bir yarar beklenmesin. Gölge etmesinler, çatıştırmasınlar, birbirine kırdırmasın; başka ihsan istemez. Barışı isteyecek ve sağlayacak Balkanlar’ın insanlarıdır. Bunu iyi öğrenmeliler.
Bölge öylesine sıcak bir alan ki kol gezen kötülüklerin yazın dünyasında yansıması bulunmaması düşünülemezdi. Başlıca iki roman var, aşınmadı, eskimedi. İvo Andriç’in Drina Köprüsü (Çev. Hasan Ali Ediz) ile Meşa Selimoviç’in Derviş ve Ölüm’ü (Çev. Mahmut Kıratlı). Andriç, 1961 Nobel Yazın Ödülünü alırken, Selimoviç bu romanını yazmaya başlar.
Okurlarımızın, her iki kitabı da okuduklarını varsayarak yazıyorum. Kolay anlatılır romanlar değil. Kendiliğinden bütünlenen romanlar, demek yanlış olmaz. “Drina Köprüsü” gerçek olduğu denli simgesel. Birkaç kuşak bu köprünün, belirlenmesinde payı bulunan geçmişi, geleceği, yaşamı paylaşmaktadır. Doğu ile Batı burada karşılaşır. Samim Kocagöz şunları yazıyor:
“... Büyük bir ilgi ile okuduğum bu roman doğu ile batının ilişkilerini, toplumların doğudan batıya, batı anlayışının doğuya —manevî anlamda— geçişini büyük bir başarı ile anlatıyor. Yazar, Sava nehrine dökülen Drina suyu üzerindeki bir köprüyü ele alarak, bu köprünün başındaki Vişegrad kasabasının ortaçağdan günümüze gelen serüvenini ilginç bir kuruluş ve dille anlatmış... Drina Köprüsü, doğudan batıya, altından geçen sular gibi, Osmanlılığı geçirmektedir. Doğu ile batıyı kaynaştırmaktadır. Yüzyıllar boyunca doğudan batıya olan bu akış, bir zaman geliyor ki tersine dönüyor... Andriç'in şu görüşü ne kadar yerinde: Balkan savaşından sonra yitirilen ülkeler için, Türk gençieri, Müslüman unsurlar ah vah ederken Bosnalı gençler, Sırp gençleri Viyana, Prag Üniversitelerinde okuyorlar... Sırplar, Hırvatlar, Slovaklar milliyetçilik fikirlerini geliştiriyor, sosyalist görüşleri yayıyor, Müslümanlar, Türkler, hâlâ Drina Köprüsüne bakmakta, eski günleri anmaktadırlar” (Drina Köprüsü, Altın, 1965, Vatan, 28.6.1962).
Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm’de dinsel yapı üzerine kurulu dünyasında yaşayan Mevlevî Şeyhi Ahmed Nureddin’in, erkek kardeşinin suçsuz yere tutuklanıp idam edilmesinden sonra düştüğü derin, onulmaz acıyı anlatır. Suç, ceza, adalet, otorite, din… Sorgu, hesaplaşma, çözümleme çabası. Bir bakıma Şeyh, Selimoviç’tir. Onun da ağabeyi haksız biçimde kurşuna dizilmiştir. Derviş ve Ölüm, Selimoviç’in yaşama tutunma, acısına direnebilme, yas yoludur. Düşün yelpazesi çok geniştir Şeyhin. Bilincinin duvar ördüğü hiçbir yaklaşım yoktur. (Bizde İslamcı kesim bir zamanlar alabildiğine sahiplenmeye çalıştı Derviş ve Ölüm’ü ama romanın niteliği bu çabaları aşar!). Şeyh de çevresindekiler de çok sıradışıdır.
Kimi çokbilmişler, Osmanlıda, bir tekerkli sultanlık (monarşi) yönetiminde insan hakları, hayvan hakları, azınlık hakları… aramaya kalkarlar. Bunlar boş laflardır. Elbette dönem hemen tüm devlet düzenlerinin benzer yapıda olduğu dönemdir ama, Osmanlı diğerlerindeki, dünyadaki değişimi, ilerlemeyi görememiş, uzun bir süre daha katı uygulamalarını sürdürmüştür. Kuşkusu olan Drina Köprüsü’nü özenle, düşünerek okumalıdır.
Barış, insanlığın binyıllardır ulaşamadığı özlemidir. Yayılmacılık toplumları birbirine kırdıracak bahaneleri, gerekçeleri bulmakta pek ustadır. Dememiz o ki kardeşlikten şaşmayacaksın. Bugüne dek çektiğin acılar mutlaka ders olmalı.
GÜNAY GÜNER
8 Haziran 2023, Ankara