Türk yazın eleştirisi denince ilk usa gelenlerdendir Feridun Andaç. Tam anlamıyla Yaşar Kemal uzmanıdır. Göç olgusunun yazına yansımaları üzerine de yoğun çalıştı. Bu alanda birçok yapıt yayımladı. “İlk usa gelenlerdendir” dedik ama Yayınevi-ödül-dergi birlikteliğiyle kurulan “iktidar” girdabına kapılmamış, dürüst kalemli eleştirmen ölçütüyle baktığımızda, sayıca bir elin orta parmağına bile ulaşmak güçleşiyor.
İşte Feridun Andaç sözkonusu ender yazarlarımızdan, eleştirmenlerimizdendir. Andaç bugünlerde iki yeni yapıtıyla daha selamladı okurları: “Bir Güz Güneşi Gibi-Yazınsal Tanıklıklar / Portreler / Kimlikler” ile “Çıkmazdaki Edebiyat”.
Onyıllara yayılmış yetkin yapıtlarında somutlaşan büyük emeği var Andaç’ın. Modern-çağdaş Türk yazınını yaratan güzelim yazarları anlatışında, açıklayışında, birçok nitel ayrıntı özgün kaleminden okura ulaşıyor. “Bir Güz Güneşi Gibi”de de öyle… İşlenen yazarlara, yapıtlarına birer inceyazın mektubu; bilgiyle, öz Türkçe duyarlığıyla varsıllaşan, yazınla düşünceyi buluşturan bilincine has birbirinden değerli, yer yer şiirsel denemeler. Yüz yüze görüşmelere, tanıklıklara önem vermesi de bilgilendirici ve ilginç. Yazarların, Andaç’ın belgeliğinden fotoğrafları da çok değerli… Özellikle gençlere varsıl, yetkin bir Türk yazını galerisi sunulmuş Bir Güz Güneşi Gibi adlı yapıtla.
1928’de Harf Devrimiyle, 1932’de Dil Devrimiyle yaratılan dönüşümün sonuçlarından olan çağdaş yazınımızın ortak değerleri nelerdir? Sözgelimi değerlerden biri Dil Devrimi olabilir mi? Bir Güz Güneşi Gibi’de anlatılan yazarlar ve yapıtları cumhuriyetin, Türk Devriminin başat ortak değerleri olduğunu açıkça gösteriyor.
Hemen her denemesinde Feridun Andaç’ın özü de var. Bu ise yazıları daha özgün, nitelikli kılıyor. Örneğin “Füsun Akatlı-Söz Uçları Yazı Burçları” başlıklı denemede sözkonusu nitel durum yoğun gözleniyor.
Ne yazık ki kaza sonucu yitirdiğimiz Yaman Koray’ın, onyıllar sonra yazınımıza dönüşünü sağlayanın da Andaç olduğunu öğreniyoruz. İyi ki de bunu yapmış, Koray’a benimsetmiş. Koray, benim de apayrı önemsediğim bir usta yazar. “Deniz Ağacı” adlı romanındaki kılıçbalığı av sahneleri çok etkilidir; evrensel yetkinliktedir. Üç yanı deniz dediğimiz Türkiye’nin yazını ne değin mavi ve dalgalı ki? Yaman Koray, Halikarnas Balıkçısı, Zeyyat Selimoğlu, Tarık Dursun K., Nurduran Duman. Çok az, çok az…
Evrensel yazın düzeyinde yetkin bir yazınımız var. Günümüz genç yazarlarının modern-çağdaş yazınımızın kalıtını içtenlikle benimsediklerini, o devasa birikimin değerinin ayrımında olduklarını söylemek neredeyse olanaksız. Yapıtları her zaman yaşayacak olsa da birçok ustayı yitirdik. Varsıl kalıtımızı geliştirebilecek bir yeni yazınımızdan, yazın insanlarımızdan, eleştirmenlerimizden söz edebilmemiz gerekirdi.
Tarihinde de göçerliğin etkili olduğu bir toplumuz. Bir insanlık durumu olarak göç-yazın ilişkisi üzerine yoğun çalışmaları oldu Feridun Andaç’ın. İzlekler belirleyerek çalışan yazarımız da az. Bu derin eksikliğin giderilmesine katkı sağladı. Göç-yazın ilişkisinin belirlediği süreç günümüzde daha ayrı, belki de daha acı özellikler göstermeye başladı. Suriyelilerin ölüme gidercesine göçleri bugün olmasa yarın yazılacaktır.
Feridun Andaç’ın, Fakir Baykurt’un yapıtlarını çözümleyişi bilincimde çağrışım yarattı. Kırsal nüfus günümüzde, kayıt hilelerinin de etkisiyle yaklaşık yüzde otuz gösterilse de kentli nüfusun bile büyük oranının kırsal bakışla yaşadığı; giderek kırsal değerlerin “yozlaşmış” biçimleriyle dolup taştığı biliniyor. Kırsal yazının küçümsenmesi bir yana, yazında bunca az yer bulmasını nasıl yorumlamalı? Belli ki gerçeklerden değil ezberlerden yola çıkılıyor. Yazarlarda arayış değil, çokbilmişlik egemen!
Yeni kuşak yazarlardan söz etmişken, dil-Türkçe duyarlığının yetersizliği bir yana, doğrudan “Türkçenin yetersizliği, Farsça, Arapça sözcüklerin daha ‘güzel’ olduğu savını ileri sürenler bile var. Buradan bir dil işçiliği, derin yapı çıkar mı? Gerçekten olanaksız…
Modern yazınımızın ustaları aynı zamanda Feridun Andaç’ın dostları. Hele de, ışıklar içinde yatsın, Yaşar Kemal var ki yapıtları üzerine uzmanlığı da derin dostluğu da bilinir. Ulusal yazının solunmasında dostluğun, içtenliğin önemi büyüktür. Kürdün Meyhanesini, Küllük Kıraathanesini…o yılları anımsamalı. Bugün aynı içtenlikte bağlar, dostluklar sözkonusu mu? Hiç sanmıyorum. Kimi yazarlar neredeyse birbirinin başını, gözünü yaracak!
Feridun Andaç’ın bir yeni yapıtı da “Çıkmazdaki Edebiyat”. Tarihsel değerde belirlemeler içeriyor. Bu yapıtta da bilginin yanı sıra, kimi yazarlara, bazı kitaplara yönelik, hadi sert demeyelim, yoğun, çarpıcı eleştiriler de yer alıyor. Sağlıklı işleyen bir eleştiri ortamımız olsaydı üzerine etkili tartışmalar yaşanması gerekirdi. Günümüz eleştirisi genel olarak kitap “tanıtım”larıyla, yayınevi-ödül-dergi “iktidar”larıyla; giderek anamalcı kitap-“yazar” pazarlamasıyla, üretimiyle sınırlanmış gibi görünüyor. Ayrıca gerçek, bilgili, nesnel, içtenlikli eleştirmen yetişmiyor. Bir savrulma, genel deyişle çölleşmedir sürüyor.
Feridun Andaç’ın her yapıtı gibi bu son iki yapıtı da yazınımıza büyük kazanç, değerli armağan.
Feridun Andaç, “Bir Güz Güneşi Gibi-Yazınsal Tanıklıklar / Portreler / Kimlikler”,
DafneKitap Yayınları, 2016
“Çıkmazdaki Edebiyat”, Erdem Yayınları, 2016