13’üncüsü düzenlenen Uluslararası İstanbul Opera Festivali, AKM’de sahnelenen “Saraydan Kız Kaçırma” temsili ile sonlandı. Festivalin son temsili buruk ve sönük bir havada gerçekleşti. Bunun açıkçası bariz bir sebebi yoktu ama “ bir şeyler” eksikti.
Açılışta tam tekmil bulunan DOBGM, kapanışta maalesef yoktu. Protokol olarak sadece İDOB Vekil Müdürü Ayşem Sunal Savaşkurt, Festival Direktörü Engin Yavuz ve AKM Sanat Yönetmeni Remzi Buharalı salonda mevcuttu.
Ama şu var ki “ Saraydan Kız Kaçırma”da İstanbul Arkeoloji Müzesi ve onun doğal dekoru beynimize öyle bir yerleşmiş ki hemen hemen aynı sanatçılar sahnede aynı performansı sergilemelerine rağmen, daha önce defalarca hiç sıkılmadan izlediğim bu opera bu defa resmen “bastı” …
Bunda kapalı tiyatro salonunun çok büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Arkeoloji Müzesi’nin mis gibi açık havada devasa sütunlarının geniş sahne olanağı sunan merdivenleri ile birleştiği alana kurulan sahne ile karşılaştırıldığında, istemsiz bir şekilde tiyatro salonu sahnesine sanki dekor “sıkışmış” hissi veriyordu.
Dekorları açıp kapatmakla uğraşan sanatçılar, salon yan kapılarından yapılan girişler ve “bir kopukluk” tüm dikkatimi dağıttı.
Yayıla yayıla kurulmuş ferah sahneden, sıkıştırılmış sahneye geçiş benim gibi müdavim izleyiciye iyi gelmedi.
Oyuncuların performanslarına diyecek tek kelime yok, hepsi “ dar alanda” harika performans sergilediler. Hele ki Ceren Aydın inanılmaz bir performans ortaya koydu. Mozart eserlerinde sopranoların limitlerini zorlayan ve herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği aryalar yazmasıyla bilinir. Ve o tizlere çıkmak bambaşka bir şey ve yetenek ister. Ama Ceren Aydın bunların hepsinin üstesinden başarıyla ve hiç zorlanmadan geldi ve finalde hak ettiği alkışı aldı.
Belmonte rolünde geçen senelerde de oynamış İDOB’un banko sanatçılarından Ufuk Toker alışıla geldiği gibi kendine yakışan bir performans sergiledi.
Serkan Bodur artık üstüne yapışan ve onsuz düşünemediğim Pedrillo canlandırması ile her zaman olduğu gibi harika bir performans sergiledi. Lakin daimi izleyiciler olarak “Edi ile Büdü” misali “Osmin” karakterinde Tuncay Kurtoğlu ile Pedrillo rolünde Serkan Bodur’un uyumlu, matrak ve doğaçlama içeren performanslarına öyle alışmışız ki gözlerimiz aramadı dersek yalan olur. Ayrımcılık olarak algılanmasın ama ben dönüşümlü temsillerde hep “Osmin” rolünü Kurdoğlu’nun canlandırdığı temsilleri seçmişimdir.
Umut Tingür deneyimli bir operacı olarak “Osmin” rolünün gereğini harika bir şekilde gerçekleştirdi ama o da dar alanın azizliklerinden maalesef nasibini aldı. Hap kadar sahnede ne kırbacı şakladı, ne de Blondchen’i ağız tadı ile kovalayabildi.
Blondchen karakterini canlandıran Işılay Meriç Karataş hemen hemen tüm karakterler ile en çok diyaloğu olan karakter olarak performansı ve herkesle olan uyumu göz doldurucuydu.
Açıkçası keşke kapanış temsili “ Saraydan Kız Kaçırma” Arkeoloji Müzesi’de olsaydı diye hayıflanmadık değil…
Carmen’de “Don Jose” Muamması…
Geçen yazımda Carmen’de “Don Jose” yi oynayan Ali Murat Erengül’ ün ismini zikretmeden performansını bir dinleyici olarak naçizane ‘zayıf’ bulduğumu ifade etmiştim. Ama şunu öğrendim ki son bir ayda “hiçbir şekilde sahneye çıkmayacağı” düşüncesi ile bu role formalite olarak “yedek” hazırlanmak durumunda kalmış. Carmen yazımda belki de olayı dramatize etmek için “ provaları rahatsızlığı gerekçesi ile bıraktı “ ifadesi abartılı gelse de gerçekleri net yazmamak adına bu şekilde yazmıştım.
Öyleyse doğrusunu olduğu gibi yazalım, her şey daha net ve anlaşılır olsun.
Carmen’de baş role çıkacak olan Efe Kışlalı son provayı yapıp 23 Temmuz’da yapılan “ 3 Tenor” konseri için Bodrum’un yolunu tutmuştur.
Kışlalı, Carmen’deki rolü için sesini, kendini yormamak ve korumak adına “7 Tenor” konserine bile çıkmazken, ne akla hizmet ise Carmen temsilinden 4 gün önce “eğlencelik” bir repertuvar icra etmek için Bodrum “ 3 Tenor” konserine çıkmış, uzun ve yorucu bir performans sonrası kendisinde Carmen’e çıkacak ne ses kalmış, ne de derman.
Ali Murat Erengül 1 aylık !!! yedek çalışması ile bir anda kendini “hiç istemeyerek “ ve hazır olmadığını halde mecburen sahnede bulmuş.
Bu bilgi bana geç ulaştığı için kendisi için kullandığım “zayıf kaldı” ifademi geri alıyor ve kendisini “son dakika kucağında bulduğu bu sorumluluğu” elinden geleni en iyi şekilde yerine getirebilmek için gösterdiği çaba ve emek için canı gönülden kutluyorum” olarak düzeltiyorum.
İDOB Orkestrası Sanatçılarına Yapılanlar Reva mı?
İDOB Orkestra hakkında kaleme aldığım yazılara istinaden de net olamam gerekliliği hasıl oldu.
İDOB Orkestrası sanatçıları aylar öncesinden çalışmak için çalınacak eserlerin notalarını talep etmiş, ve hatta festivale son bir ay kala sorulduğunda bile, notaları görememiş. “Tosca” üzerinden örnek verelim, kimin şef olacağı dahi belli olmadığı bir süreci detaylandırmamak adına yazmamıştım. Festival sorumlularınca orkestra müdürlüğünden yönetilen sorulara “ hiçbir şey daha belli değil” şeklinde cevap verilirken, daha da vahimi bulunuyor: Carmen için çalışmalara başlandığında sırada bile “ Tosca” nın akibeti konusunda bariz bir belirsizlik söz konusuydu.
Provalar ve program elbette Orkestra Müdürlüğü ile istişare edilmiş! ( ya da daha doğrusu dikte edilmiş) ve o şekilde programlanmıştır. Lakin asıl soru “orkestra müdürü / müdürlüğünün talepleri dikkate alınmış mıdır” ya da “ orkestra müdürlüğüne seçenek sunulmuş mudur?” . Bu soruların cevabı maalesef “hayır”dır, İDOB Orkestrası’na bir excel çalışma programı gönderilmiş ve zaten sayılı gün kala hiç kimsenin evet ya da hayır deme şansı olmamış veya rızası alınmamıştır, zaten yukarıdan gelene kimsenin hayır deme şansı da yoktur.
Madem tekrar orkestra konuşuyoruz trajikomik bir durumdan daha okurlarımızı haberdar edelim.
Tüm provalar Süreyya Operası’nda yapılırken, provadan Haliç KM’ye gidecek sanatçılar için servisin AKM’den konması konusunda ne diyeceğimi bilemiyorum. Bunun mantığını anlamak mümkün değil, sanatçıya “ sen Kadıköy’den nasıl gidersen Taksim'e AKM’ye git, biz sizi sadece HKM’ye AKM’den götüreceğiz” nasıl denir aklım almıyor. Bunu sorgulayanlara verilen cevap : “Servisin kontak açma maliyeti 2500 TL” olmuş. Ama bu sanatçının değil festival yetkililerinin sorunu / sorumluluğudur. Sanatçının şahsi aracıyla ya da toplu taşıma ile Kadıköy’den Taksim’e yapacakları yolculuğun benzin ya da yol masrafı niye sanatçıya ödenmemiş ya da yüklenmiştir.
Yapıcı olmak adına eleştiriyi ölçülü tutmayı arzu etmeme rağmen yazmadıklarımızın bilemediğimizden değil inceliğimizden olduğunu yeterince hissettirememişiz ki yapılan geri dönüşlere istinaden bunları alenen kaleme almak durumunda kalmaktan üzüntü duyduğumu belirtmek isterim.
13. Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nin genel değerlendirmesini “Konser Arkası Müzik Dergisi" Ağustos sayısında kaleme aldım, umarım gelecek sene düzenelenecek “14.Uluslararası İstanbul Opera Festivali”için yazdıklarımız dikkate alınır…
OSMAN ENFİYECİZADE
31 Temmuz 2022, İstanbul/Moda