Çok ama çok uzun bir aradan sonra Cuma/ Cumartesi / Pazar üst üste üç konsere giderek klasik müzikte eski özlediğim tempoma harika bir dönüş yaptım diyebilirim.
Sadece tercihimi senfonilerden yana değil de oda müziği resitallerinden yana kullanmayı tercih ettim. Açıkçası oda müziğini daha yoğun, eser çeşitliliği ile daha zengin, sanatçıyla doğrudan etkileşimin daha keyifli ve her zaman süprizlere açık olması sebebiyle daha çok seviyorum. Hele ki barok dönem eserlerini daha da etkiliyici buluyorum.
Ve açıkçası bu haftasonuna denk gelen üçleme hem sanatçıları hem de çeşitliliği açısından bir klasik müziksever için çok doyurucuydu diyebilirim.
Üç günlük müzik maratonumu siz değerli okurlarımıza, dün (Pazar) günü gittiğim, hem mükemmel sanatçılığı hem de duruşu ve düzgün kişiliğiyle çok beğendiğim, değerli kontrbas sanatçımız Onur Özkaya’nın Moda All Saints’de verdiği resitalinden başlayarak aktarmak istiyorum.
Ülkemizin önde gelen kontrbas sanatçılarından Onur Özkaya bu konserinde barok repertuvarının mihenk taşlarından Carl Friedrich Abel, Johann Sebastian Bach ve Georg Philip Telemann'ın gizli kalmış eselerinden oluşan bir seçki hazırlamıştı. Sanatçı bu devasa enstrüman için kendi yaptığı düzenlemelerden oluşan programı ile klasik müzikseverlere keyifli bir Pazar gecesi resitali yaşattı.
Öncelikle Onur Özkaya’yı kontrbası solo bir enstrüman olarak öne çıkarma cesaretinden dolayı canı gönülden tebrik ediyorum. Bu benim Türkiye’de dinlediğim ilk solo kontrbas resitali idi. Bu konseri benzersiz kılan diğer bir özellik ise sanatçının, başka enstrümanlar, özellikle viola da gamba için yazılmış eserleri kontrbas için kendi yaptığı düzenlemelerle çalmış olmasıydı.
Başarılı kontrbasçı, resitalinde düzenlemelerini kendi yaptığı Georg Philipp Telemann'ın “Viola da Gamba için 1 numaralı Fantazisi ve Solo Sonatı” nı , Carl Friedrich Abel’in “Viola da Gamba Sontatı”nı ve Johan Sebastian Bach’ın “1 numaralı Sol majör Çello Süiti” düzenlemelerini seslendirdi.
Zaten barok eserleri çok seven ve de davudî sese sahip olan çello ve kontrbas gibi enstrümanların sesine hayran bir müziksever olarak, kontrbasın tüm salonu dolduran sesinin tınlamalarını en önde izleyecek kadar şanslı bir dinleyici olarak ciğerlerime kadar hissetmek çok keyifliydi.
Onur Özkaya’nın sanatına duyduğu saygının ve enstrümanına duyduğu sevginin ne kadar derin olduğunun özellikle altını çizmek isterim. Çünkü Onur durmadan çalışarak, kendine son model bir araba almak yerine ya da hizmet verdiği kurumların olanaklarını kendine bir enstrüman aldırmak için kullanmak yerine, kazandığı tüm parasını kendi sazına sahip olmak için harcamış bir sanatçı.
Kendine ve enstrümanına yatırım yaparak 15 sene önce çok değerli 1852 yılı yapımı, ünlü Cremona'lı usta Enrico Cerutii yapımı bir sazı satın almış ve hala bunun kredisini ödüyor. Sanatçı gerek senfoni gerekse diğer konserlerinde gururla kendi sazını çalmakta. Bu resitalinde barok eserler çalması nedeniyle, Çek asıllı usta David Herman'ın onun için özel olarak yaptığı barok stil yayla performansını gerçekleştirdiğini de ayrıca belirtmek isterim.
Onur Özkaya saygın müzisyenlik kariyenin yanı sıra çok değerli bir akademisyen, ve bu konser gecesinde salonun neredeyse yarısını hocalarını gururla seyreden öğrencileri dolduruyordu. Konser sonunda onların hocalarını ne kadar çok sevdiğini ve hocaları ile nasıl gurur duyduklarını görmek ayrı bir güzellikti.
Başarılı akademisyen öğrencilerine hem değerli bir enstrümana sahip olmanın önemi hem de kontrbas gibi bir enstrümanı solist olarak nasıl öne çıkabileceğine dair harika bir rol modeli ve vizyon sunması ile ayrıca takdiri hak ediyor.
Onur Özkaya’yı böyle bir konsere imza attığı ve TADEV Vakfı’nı bu konsere verdikleri destek için tekrar tebrik ediyorum.
PİYANİST-BESTECİ BOĞATAY KÖPRÜLÜ
Cumartesi günü yine Moda All Saints’de ama bu sefer genç ve başarılı bir besteci / piyanist Bogatay Köprülü’nün resitaline davetliydim.
Bogatay Köprülü son dönemde ülkemizin yetiştirdiği en başarılı ve tam donanımlı sanatçılardan bir tanesi. Kelimenin tam anlamıyla 10 parmağında on marifet olan bir sanatçı. Bir de bu marifetlerinin arasına Köprülü ailesinin en minik üyesi Ulya Köprülü’nün katılmasıyla babalığı da ekledi.
Bogatay’ın meziyetlerinin arasında en ön plana çıkanlar besteciliği, piyanistliği, eğitmenliği ve yazarlığı diyebilirim. Kendisi yoğun programına rağmen bir müzisyen gözüyle deneyimlerini, gözlemlerini, duygu ve düşüncelerini düzenli olarak her ay Konser Arkası Klasik Müzik Dergisi’nde kaleme almakta.
Bogatay Köprülü piyano alanında ciddi bir eğitime ve kariyere sahip sahip bir sanatçı. Mütevazi , ağırbaşlı ve sadece sanatıyla varlığını ortaya koymayı tercih eden bir kişiliğe sahip. Günümüzde Avrupa’da çağdaşı 40 yaş altı birçok ünlü piyanistle Almanya’da ve Fransa’da birlikte eğitim almış tam donanımlı bir sanatçı.
Ama ülkemizde maalesef yetenekli bir müzisyen için saydığımız meziyetlerden ziyade başka (!) hususlar daha önemli olduğundan, bu ve benzeri sanatçılarımız hak ettikleri değer ve saygıyı maalesef yeteri kadar göremiyorlar.
Bogatay Köprülü son yıllarda yaptığı ve derece kazandığı besteleriyle ön plana çıkmakta.
Genç sanatçı piyanistlik kariyeri ile paralel uzun yıllardır sürdüğü bir bestecilik kariyerine sahip. Küçük sayılabilecek yaşlarından beri beste yapmakta.
Bu konser Bogatay Köprülü için 2 senelik pandemi sürecinden sonra, ufak bir kazada elini kırmasından, baba olup uykusuz gecelere merhaba demesinden ve prömiyerini yaptığı yeni bestesi “Scherzo Op.5”i icra etmesiyle ilklerin konseriydi... Besteci kimliğinin ilk resmi eseri olan 14 yaşında bestelediği “Üç Impromtus Op.1”’den yeni bestesi Scherzo Op.5”e kadar yaşadığı değişimin eserlerine nasıl yansıdığının duyabildiğiniz bir resitaldi.
Konser birinci yarısında piyanist, besteci olarak bariz etkilerini eserlerinde duyduğunuz romantik dönemin efsanevi besteci/piyanistleri Scubert’den “4 Impromtus D899” u ve Chopin’den de Scherzi Op.20 & Op.31”i harika bir şekilde seslendirdi.
Asıl bu resitale damgasını vuran konserin ikici bölümüydü. Sanatçı hem piyanist, hem de besteci kimliği ile ön planda idi.
Köprülü üç bölümden oluşan “3 Impromptus Op.1” ile resitalinin ikinci bölümünün açılışını gerçekleştirdi. Impromptu, romantik dönemden günümüze bir tür olarak önceden planlanmamış, tek seferde ve doğaçlama hali ile bestelenmiş müziği ifade etmektedir. Bu eser Köprülü’nün 2005 yılında tamamladığı ilk yazılı eseridir. Bu üç parçadan oluşan müzikte Köprülü’nün; daha 14 yaşında genç bir besteci olarak ileride, yani bugün kullanacağı teknikten çok farklı olsa dahi, onun temelini oluşturan ilk ayak izlerini duyabileceğimiz bir performans sergiledi.
Genç besteci bu eserini şöyle tanımlamaktadır :
“İlk iki müzikte, boğazın suları ve deniz teması üzerine çalışılmış sesler bulunur. İlk gençlik yıllarımın düşünceleri, karanlığı sanki bir gece dönüşü yolunda, şehir hatları vapurunda kulağa gelişinin tasviri niteliğindedir. İlk yoğun duygular, ilk ciddi arayışlar, ilk yalnızlıklar benim müzikteki üretkenliğimin çıkış noktası olarak nitelendirilebilir. Üçüncü Impromptu ise, biraz daha kararlı, belki de kararsızlıkta ısrarcı olmakta kararlı, yine aynı dönemin duygularını barındıran ama içerisinde umudu da barındıran bir arayışın tezahürü diyebilirim. Bu eserin yazım süreci ve nedeni daha belirgin olmakla beraber; benim, eşim ve kızının annesi de olan, piyanist Birce Polat ile beraber, “S. Rachmaninov Op.45 Senfonik Danslar” konserini dinlemeye gittiğimiz gecenin ardından ortaya çıkmıştır. Daha sonra kendisine ithafen besteleyeceğim ilk büyük müziğin, “Piyano Sonatı”nın da ayak izleri görülmektedir.”
Bu kadar güzel bir eserin 14 yaşında genç bir bestecinin kaleminden çıkmış olması, hem eserin bütünselliği, hem romantik dönemin kural ve kuramlarını barındırması hem de harika armonisiyle tüm dinleyenlerin dinleyenlerin büyük beğenisini kazandı. Kendi eserini çalıyor olması eserin sahip olduğu duygu derinliğini ondan daha mükemmel icra edecek kimse olamayacağından en ince nüansına kadar notalarla içinize işleyen bir duygu aktarımı gerçekleştirdi.
Genç piyanist resitalin son bölümünde Moda All Saints’i dolduran şanslı müzik severlere yeni bestesi “Scherzo Op.5” in Türkiye ve dünya prömiyeri niteliğindeki ilk seslendirişini yaptı.
Köprülü bu eserini şöyle anlatıyor:
“Bu eser benim kişiselleşen, dönüşen ve değişerek sürekli gelişen bestecilik anlayışımı ve bu süreci en iyi yansıtan, kısmen yakın dönem bestecilik örneklerimden bir tanesidir. Ayrıca bu eseri “Piyano Konçertosu” eserimden hemen önce bestelemiş olmam, aralarındaki fikirsel ve teknik benzerlikleri olağan kılar. Bu küçük çalışmanın bazı parçaları, uzun yıllar üzerinde çalıştığı konçertonun da son bölümüne ilham kaynağı olmuştur, hatta doğrudan finaline evrilecektir.”
Besteyi bir dinleyici olarak çok beğendimi naçizane ifade etmek isterim. Romantik dönemin büyük ustalarına saygı niteliğinde tını ve göndermelerin Karadeniz folklorik tınılarıları ile harmanlandığı, dengeli eser kendini ilgi ve beğeniyle sonuna kadar dinletitı. Eseri bestecisinden ilk defa dinlemek büyük bir ayrıcalıktı. Bestesini klasik müziğin altın dönemi olarak nitelendirdiğim ‘Romantik Dönem” temelinde yapılandırılması çok hoşuma gitti. Eserin genç bestecinin kaleminden sağlam klasik temellere oturtulmuş, ama tamamen özgün “kendi sesine” sahip bir eser olduğunu ifade etmek isterim. Ülkemizde Bogatay Köprülü gibi bir çok genç sanatçının sağlam adımlarla geldiğini ve önlerindeki engellerin kalkmasıyla daha büyük işlere imza atacaklarına gönülden inanıyorum. Bu resitalin en kısa zamanda kaçıranlar için bir tekrarının olmasını ve tekrar dinleme şansını yakalamayı umarım.
YETENEKLİ İKİ KARDEŞİN GÖRKEMLİ ETKİNLİĞİ
Gelelim Cuma günü gittiğim Avusturya Kültür Ofisi'nde ( ACF) verilen, bir nevi ev sahibi olduğum konsere. 1 Nisan Cuma günü ACF Palais Yeniköy’ün büyülü salonunda Avusturyalı iki genç kardeş sanatçıdan kurulu “Duo Guschlbauer“ gerçekten muhteşem bir konsere imza attılar.
Genç ve başarılı çellist Marilies Guschlbauer ve piyano eşliğinde kardeşi Nikolaus Guschlbauer Türkiye’deki ilk konserlerinde müzikseverlere çok keyifli bir program sundular.
Duo Guschlbauer ana merkezine Beethoven'in “Mozart - Sihirli Flüt Operası” üzerinde Çello & Piano için varyasyonlar Mi Bemol major WoO 46” ve “Sonata No.4 Do major, Op. 102/1” eserlerini konumlandırdıkları bu konserlerinde kendilerinin çalmaktan çok keyif aldıkları kişisel favorileri Nadia Boulanger'ın “Çello & Piano için 3 Eser”ini ve Robert Schumann'ın “Adagio & Allegro, Op. 70” ve son olarak Brahms “Sonata No. 1 Mi minor Op.38”i seslendirdiler.
Şanslı dinleyiciler Türkiye’de ilk konserini veren başarılı çellist Marilies Guschlbauer’in virtüozite gerektiren performansını kardeşi Nikolaus Guschlbauer’in eşliğinde Palais Yeniköy’ün büyüleyici salonunda dinleme ayrıcalığına sahip oldular.
Bu konser tek kelime ile dinleyenleri hayrete düşüren bir performanstı diyebilirim. Bu kadar genç iki müzisyenden böyle bir performansı dinleyen klasik müzikseverler hayret ve beğenilerini bu iki genç sanatçıyı uzun süre ayakta alkışlayarak gösterdiler. Aslında bu yetenek bu iki gencin genlerinden geliyor dersek yanlış olmaz. İkisi de Avusturyalı ünlü şef Theodor Guschlbauer’in kanından geliyor. Ve bu genler gerçekten ünlü sanatçılara rakip olacak performanslarının adeta kanıtı niteliğinde ve umarım bu iki genç yeteneği Türkiye’de en kısa zamanda tekrar dinleme şansına sahip oluruz.
OSMAN ENFİYECİZADE
4 Nİsan 2022, İstanbul