Yıldönümlerinin yuvarlak rakamlara ulaşmasında yapılan kutlamalar daha özenlidir genellikle... Ankara Devlet Konservatuvarı’nın 80. yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikler 2 Mayıs sabahı, Beşevler’deki, hastane olarak başlanıp sonradan konservatuvara çevrilmiş binada başladı.
Gelen davetiyede, sabah 10.00’da açılış konuşmalarını Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen ile Konservatuvar Müdürü Prof. Metin Munzur’un yapacağı, ardından Gitar Orkestrası dinletisi sunulacağı belirtiliyordu. 10.20’de HÜGO sahnedeki yerini aldı.
Manuel Adalid firmasına özel olarak yaptırılmış iki soprano, iki alto, iki tenor ve iki bas klasik gitardan oluşan orkestranın başgitaristliğini Soner Egesel, şefliğini ise Kompozisyon Bölümü’nde sanatta yeterlilik çalışmasını sürdürdüğünü öğrendiğim Ali Alizade yapıyordu. Solistler, halen yüksek lisans çalışmasını sürdüren iyi kontrabascı Evren Şen ile flütçü Şafak Ceyhan’dı.
Evren Şen, gitarlar eşliğinde G. Bottesini’nin Ağıt’ını mükemmel seslendirdi. Şafak Ceyhan ise, E. Bozza’nın Aria’sı ve Şili’den Inti-Illimani grubunun “El Mercado Testaccio” başlıklı parçalarını seslendirirken, kontrabas da eşlikte gitarlara destek verdi. El broşüründe HÜGO’nun Sanat Danışmanı olarak görünen Gitar Bölüm Başkanı Prof. Ahmet Kanneci’yi gözlerim aradı ama göremedim.
Ardından, Rektör başka programı nedeniyle katılamadığı için açılış konuşmasını Müdür Munzur yaptı ve hemen 1. Ulusal Müzik ve Sahne Sanatları Sempozyumu’nun ilk oturumuna geçildi.
Burada garipsediğim bir durumu vurgulamak istiyorum. Amacım ilgili arkadaşları üzmek değil elbette. Ancak, akademik bir yaklaşımla hazırlanan sempozyumlarda seçilen bir veya iki tema olur, bildiriler bu temaları değişik yönleriyle ve bakış açılarıyla işler. Buna, aynı çatı altından Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi’nin iki yılda bir düzenlediği Ulusal Sanat Sempozyumları örnek gösterilebilir. Yıllar önce ben de davet üzerine birine katılarak, saptanan tema çerçevesinde bildirimi sunmuştum.
ADK’nın düzenlediği sempozyum programını incelediğimizde ise “Müzik ve Sahne Sanatları” gibi çok genel bir başlıktan başka verilmiş bir tema bulunmadığını gördük. “Buyurunuz bildiri sununuz” türünden bir çağrı yapılarak 4 Nisan’a kadar süre verilmiş, gelenlerden 41 tanesi seçilerek günlere ve salonlara dağıtılmıştı. Son yılların yasa çıkarma yöntemi olan “torba yasa” gibi, akla gelebilecek ve gelmeyecek her konuda bildiri görünüyordu programda. İsterseniz 41’den birkaç örnek vereyim:
-Sihirli Flüt ve Masonluk: Bir Yeniden Değerlendirme
-Enis Batur’un Müzikal Anlatı Denemeleri
-Aziz Bey Hadisesi’nde Tamburilik ve Tambur
-Beethoven’in Birinci Senfonisinin Orkestra Şefliği Eğitimindeki Rolü ve Önemi
-Müzik ve Kimya Bilimleri Ortak Paydası’nda Taş Plak.
Tüm başlıklar arasında, konservatuvarın kurucu teorisyeni Paul Hindemit, ve bu yolu açan Atatürk’le ilgili bir başlık yer almıyordu. Neyse ki, “Osmanlılarda İlm-i Musiki” vardı.
Dinlediğim ilk oturum ise açılışa özel düşünülmüş olmalıydı. Oturum Başkanlığını müdür yardımcısı Levent Kuterdem’in yaptığı oturumda, Bale bölümünün uzun yıllar temel direği olmuş Müride Sun Aksan, “ ADK’nın 80. Yılında Türk Balesi” başlıklı bildirisini özetleyerek sundu. Âdeta içini döktü, bale eğitimini giderek zorlaştıran karar ve uygulamaları anlattı. Durumun iç açıcı olmadığı tablosunu çizmiş oldu.
Müdür Yardımcılarından Doğan Çakar ise “Konservatuvarlara girişte yapılan özel yetenek sınavları”nı ADK örneğinden hareketle, bazılarını karşılaştırmalı olarak tablolarla anlattı.
Bir başka müdür yardımcısı Kamer Güngör’ün, Elif Akar tarafından okunan bildirisinin başlığı “ADK’nda Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi” başlığını taşıyordu.
Bir bölümü, herhangi bir yasal ya da yönetsel düzenleme olmadan yaşama geçirilebilecek bir öneriler demetiydi bu. Gelen bazı sorular üzerine Kamer Güngör açık yüreklilikle, mevcut durumla ilgili özeleştiri de yaparak, pek çok sorunun çözümünün konservatuvar dışında ülkeyi yönetenlerin tercihleriyle ilgili olduğunu ifade etti.
Sempozyumda bildiri sunumlarının tümünü izlemek de mümkün değil. İiki ayrı salonda aynı saatte farklı oturumlar bulunuyor. Bir taraf müzik, diğer taraf tiyatro ağırlıklı...Umuyorum, bildiriler kitaplaştırılır ve meraklılarla öğrencilerin yararlanımına sunulur.
80. Yıl kutlama programında dikkatimi çeken bir durum da, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk önemli yapısı olan, mimar Ernst Egli’nin imzasını taşıyan Cebeci’deki ilk konservatuvar binasının hiçbir etkinlik için kullanılmamakta olduğu. Özal döneminde Mamak Belediyesi’ne tahsis edilen, hayli tahribata uğrayan, bir ara duvarındaki MMM (Musiki Muallim Mektebi) arması bulunan konser salonunda nikah kıyılan bu Cumhuriyet tarihinin değerli yapısı, bu kez unutuldu mu, yoksa bilinçli olarak tercih mi edilmedi, bilemiyorum. Orada tek bir dinleti bile yok. Belki de artık Cebeci’deki binayı geri alabilmek, ya da oranın müze haline getirilmesini sağlamak iddiasından da vaz geçildi. Şimdi herkes, Beytepe’de temeli atılmış bulunan yeni binanın tamamlanmasını bekliyor.