Eskişehir Opera-Bale Günleri kapsamında, “Aspendos-Yüzyılların Aşkı” balesi de yer alıyordu. Ama Soma maden faciası nedeniyle Eskişehirli sanatseverler bu baleyle bir aylık gecikmeyle tanıştılar.
Eseri 2013'de dünya prömiyerinin yapıldığı Aspendos Festivali'nde, sezon içinde de Antalya DSO'nun temsillerini yaptığı Haşim İşcan sahnesinde iki kez izlemiştim. Acaba bale Eskişehir'e nasıl taşınmıştı?
Doğrusu sahnelenme kalitesi bakımından hiçbir düşüş yoktu. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen'in kente yeni kazandırdığı, eski itfaiye arsası üzerine yapılan Atatürk Kültür Sanat ve Kongre Merkezi'nin çağdaş olanaklarla donatılmış sahnesine Gürcan Kubilay'ın dekoru monte edilmişti. 1200 kişilik salon büyük ölçüde doluydu. En önemlisi Yılmaz Büyükerşen, eseri torunları dahil aile bireyleriyle büyük bir zevkle izledi.
Eserin beş temel kişiliği, Belkıs'da Derya Tokgöz, Zenon'da Tolga Burçak, Kesos'da Kürşat Kılıç, Kalia'da Esra Taner ve Kral'da Cenk Şahinalp, içselleştirdikleri rollerinde mimleriyle, danslarıyla göz doldurdular. Tüm dansçılar büyük tezahüratı ve uzun alkışları hak ederek aldılar. Yılmaz Büyükerşen'in kaç kez “Bravo” diye bağırdığını sayamadım. Uzun uzun ayakta alkışladı, sonra sahneye çıkarak dansçıları tebrik etti, çukura eğilerek Hakan Kalkan yönetimindeki orkestrayı alkışladı. Ant DOB'un müdürü Kenan Korbek de ayağa fırlamış dansçıları hararetle alkışlıyordu.
Peki, bu eser nasıl doğdu, projenin sahibi olarak size öyküsünü anlatayım:
Türk balesinin, özgün libretto üzerine bestelenmiş konulu yeni bale sıkıntısı çektiği biliniyordu. Projenin amacı, Türk bale repertuarına konusunu Anadolu tarihinden alan yeni bir yapıt kazandırmaktı.
Aspendos Açıkhava Tiyatrosu, Anadolu'da iyi korunmuş ve günümüzde de kullanılan, akustik özelliği çok üstün olan bir antik yapıydı. Bu tiyatronun yapım öyküsünün, sahne ve vücut diliyle anlatıma elverişli olduğunu düşündüm. Ayrıca Aspendos'ta her yıl Uluslararası Opera ve Bale Festivali'nin düzenleniyor olması, konunun çekiciliğini arttıracaktı. Yapıtın, öyküsünü anlattığı mekânda sergilenmesi de çok anlamlı olacaktı.
Ortaya bütüncül bir iş çıkabilmesi için, libretto taslağını yazdıktan sonra, besteci ve olası koreografla birlikte çalışarak sonlandırmayı amaçladım. Günümüzde izleyicinin uzun yapıtlara dayanmasının zorluğunu da dikkate alarak, yapıtı 90 -100 dakikalık süreyi aşmayacak biçimde planladım. Bu nedenle başlangıçta Roma-Selçuklu-Cumhuriyet dönemleri olmak üzere, üç perde olarak tasarladığım librettoyu, iki perde olarak sadece Roma dönemindeki kuruluş öyküsüyle sınırlandırdım.
Balenin müziğini, sahne müziklerinde giderek deneyim kazanan, inandığım ve güvendiğim genç besteci Hasan Niyazi Tura'nın yazmasını istedim. Beste süreci sırasında, yapıtın reji ve koreografisini yapacak olan Mehmet Balkan'la birlikte çalışarak, müzikte ve akışta bazı teknik gerekliliklerin önceden yerine getirilmesini sağlamaya çalıştık. Ancak süreç içinde Balkan'ın sırtındaki yığınla yük nedeniyle bu koreografiyi de yüklenemeyeceği ortaya çıkınca bu kez çalışmalarımızı Nugyar Magalashvili ile sürdürmeye başladık ve 2013'te
20. Uluslararası Aspendos Bale Festivali'nde dünya prömiyerine ulaştık. Tura'nın, renkli, ezgisel müzikleri, Nukri'nin akıcı klasik koreografisiyle, Türk bale repertuarına konusunu Anadolu ve Antalya tarihinden alan, masalsı ögeler de içeren yeni bir yapıt kazandırılmış oldu. Umarım, Antalya'dan sonra gelecek sezonlarda diğer sahnelere de taşınır.