1 Kasım 2019 Cuma günü, Cebeci'deki tarihî konservatuvar binasında, duvarları MMM yani Musiki Muallim Mektebi armalarıyla süslü konser salonunda düzenlenen “ Kuruluşunun ve Eğitime Başlamasının 95. Yılında Musiki Muallim Mektebi Çalıştayı: Türkiye'de Müzik Eğitiminin Dünü-Bugünü-Yarını” başlıklı toplantıdaydım. Bir tam güne sıkıştırılmış Çalıştay'ı, dakikasını sektirmeden başından sonuna izeyip dinledim. Düzenleyiciler, yapılanma çalışmalarını sürdüren Ankara Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi ile Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü* idi.
Bir üniversite ile bir Bakanlık biriminin böyle bir işbirliği ile, Cumhuriyet tarihinde önemli bir nirengi olan, âdeta yapılmak istenen müzik devriminin başlangıcını temsil eden Musiki Muallim Mektebi kuruluşunun yıldönümünü anımsayıp, böyle bir toplantıyı düzenlemesi, hep boş tarafını görmeye alıştığımız bardağın, birkaç parmak bile olsa, dolu tarafının da bulunduğunu göstermesi bakımından olumludur. Fikir üniversiteye aittir, Temel Eğitim Genel Müdürlüğü de desteği vermiştir.
Toplantının açılış konuşmacıları Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu, Mamak Belediye Başkanı Murat Köse, AMGSÜ rektörü Prof. Erol Parlak ile Milli Eğitim Bakanlı Ziya Selçuk idi. Bu Çalıştay'da Mamak Belediye Başkanı'nın işi ne diye sorarsanız, “ev sahibi”pozisyonundaydı... Konuşmasını Barış Pınarı'na bağlayarak siyasetçi olduğunu kanıtladı. Bu tarihî anlamda önemli bina Konservatuvarın Beşevler'deki binaya taşınmasıyla Mamak Belediyesine tahsis edilmişti. Çeşitli kurumların çeşitli girişimlerine karşı, bir daha binayı belediyeden geri alabilmek mümkün olmadı. Şimdi Mamak Kültür Merkezi... Belediye Başkanı binayı restore ettirmeyi sürdürdükleri bilgisini verdi. Acaba döner odaları geri getirmek mümkün olabilecek mi? Hiç sanmam. Konser Salonunun içi de taze boya kokuyordu.
Konuşmalar, hep “iyiniyetli” idi, usuma “Cehenneme giden yol, iyiniyet taşlarıyla döşeli” sözü geldi.
Konuşmalar güzeldi, hele herkes Milli Eğitim Bakanı'nın çok güzel konuştuğu konusunda hemfikir oldu, bu kez usuma “Ainesi iştir kişinin lafza-söze bakılmaz” deyişi geldi.
SAHNEDE ÜÇ MÜZİK TÜRÜNÜN KOALİSYONU
Ardından varılmak istenen “birlik-beraberlik”i simgelemek üzere tasarlanmış müzik dinletileri geldi.
Önce “AMGSÜ Oda Orkestrası” sahneye gelerek Azerbaycan Türkü besteci Kara Karayev'in “İki Dans”ını seslendirdi. Başkemancısı, aynı zamanda İcra Sanatları Fakültesi Dekanlığına getirilmiş olan Prof. Toğrul Ganioğlu (Ganiyev) idi. İkinci kemanda Hüseynali Hüseynaliyev, birinci viyolada adını saptayamadığım bir genç kız öğrenci, ikinci viyolada üniversitede göreve başlamış olan Dokuz Eylül Üniversitesi DK Mezunu Kerem Barış Bahar, viyolonselde Hacettepe ADK'dan yeni üniversiteye geçen Pınar Turan, kontrbasta ise Ergun Babayev yer alıyordu. Bu müzik terminolojisinde sextet olarak nitelendirilen bir yaylı altılı idi. Bunun Oda Orkestrası olarak nitelendirilip sunulmasını yadırgadım. Bir baz oda orkestrası en azından 13 yaylıdan ( 4+3+3+2+1) oluşuyor. Öyle sonuçlanacak bir girişimin ilk adımı olarak, topluluğa nicel anlamda abartılı bir isim koymuş olmalılar diye düşündüm.
Ardından “Klasik Türk Müziği Topluluğu” olarak nitelendirilen bir trio ile şarkıcısı sahneye geldi. Bu Geleneksel Üçlü, Kibele Kıvılcım Çiftçi (kanun), Tolga Oter (ud), Emrah Hatipoğlu'dan (ney) oluşuyordu. Şarkıcı ise Serde Türkel Oter idi. 14. yüzyılda Güney Azerbaycan ve Özbekistan'da yaşamış Abdülkadir Merâgi'nin Rast Nakış Beste'sini sundular.
Son olarak sıra halk müziğine geldi ve türkücü Fındık Buse Katılmış, divan sazında Orkun Kutay Özdemir eşliğinde, Neşet Ertaş'tan bir uzun hava sundu.
Ardından da Toğrul Ganioğlu, Ergun Babayev ve kimya mühendisi Sinan Ayyıldız'dan oluşan keman, kontrbas, çiftsaplı elektrosaz üçlüsü sahneye çıkarak, iki modern ve bir yeni geliştirilmiş teknoloji ürünü enstrümanla güzel bir tını ortaya koydular. Zaten Dr. Sinan Akyıldız, hocası Erol Parlak'ın geliştirdiği “şelpe tekniği”nin günümüzdeki en iyi uygulayıcılarından biri, değişik Uluslar arası ve ulusal projelerde yer alan bir saz çalıcısı. AMGSÜ'nde de doktor öğretim üyesi...
Açılış oturumunun konuşmacıları, günümüzde artık birer “çınar” olarak adlandırabileceğimiz besteci-eğitimci Prof. Muammer Sun ( HÜ-ADK, emekli), kemancı-eğitimci Prof. Dr. Ali Uçan (Gazi-Emekli) eğitimbilimci Prof. Dr. İsmail Güven (Ankara Üniversitesi) ile Doç. Dr. Selman Tunay Kamer (Kastamonu Üniversitesi) idi. Oturumu AMGSÜ Rektörü, değerli bağlama çalıcısı ve teorisyeni Prof. Erol Parlak yönlendirdi. Önceki arada, Milli Eğitim Bakanı'nın, aralarında iki çınarın da bulunduğu açılış oturumunu dinleme gereği duymadan ayrıldığını gördük. Açılış oturumu, profesör ünvanlı üç hocanın, tarihsel, kişisel saptama ve deneyimleriyle hayli öğreticiydi. Burada en somut öneri, Muammer Sun'un yöneticilik yaptığı dönemde verdiği raporla açılışına ön ayak olduğu, 40 taneyle başlayıp 160'a kadar ulaşan, sonra devam ettirilmeyen yurt çapında çocuk korolarının yeniden kurulması önerisiydi.
Öğleden sonraki iki oturum ise birleştirilerek tek konuya indirgendi, “2023 Eğitim Vizyonu ve Küreselleşme Çerçevesinde Müzik Eğitiminin Geleceği” başlığı altında söz isteyenlere iki yönetici Prof. Bülend Alaner ve Prof. Dr. Hakan Cevher tarafından “birer dakika” süre verildi, konuşmacıların sözleri sıklıkla süre nedeniyle kesildi.
Kapanışı ise, bu toplantı için çok çaba gösteren AMGSÜ öğretim üyesi, jeoloji mühendisi, bağlama çalıcısı Doç. Dr. Okan Murat Öztürk ile Genel Müdür Gençoğlu yaptılar. Öğleden sonraki bölümü Rektör Parlak da izlemedi.
ÖZETLE SOMUT ÖNERİLER
Ortaya çıkan “somut” önerilerden üzerinde durulması gerekenleri şöyle özetlemek mümkün:
- İlkokullarda da müzik dersi, sınıf öğretmeninin yanında, müzik öğretmenince verilmelidir.
- Boştaki müzik öğretmenleri, atanarak temel eğitimdeki öğretmen boşluğu süratle
kapatılmalıdır.
-Sınıf öğretmenleri ile müzik öğretmenleri belirli aralıklarla hizmet içi eğitime tabi tutulmalıdır.
- Müfredattaki dengesizlikler giderilmelidir.
- Müzik öğretmenlerine bu eğitim, görevli oldukları okul tipi dikkate alınarak verilmelidir.
-İlk ve orta öğretimde, çocuklara şarkı öğretilmeli, söyletilmeli ve korolar oluşturulmalıdır.
-Bu alanda sivil toplum kuruluşlarının, dernek ve vakıfların da çocukların müzikle tanışması ve
uygulaması için daha çok gayret göstermesi sağlanmalı, özendirme çalışması yapılmalıdır.
-Halk Müziği, Makamsal Müzik ve Çoksesli Çağdaş Müziğin birbirlerine üstünlüğü yoktur, bu ilke
edinilmelidir. Üstünlük duygusundan vazgeçilmelidir.
Burada “niyet edilirse”, en hızlı ve kolay yapılacak olan boş bekleyen müzik öğretmenlerinin okullara atanarak açığın kapatılması yolunda umutlu olunmaması gerektiği, Çalıştay sonunda
Temel Eğitim Genel Müdürü Dr. Cem Gençoğlu'nun “Konu sadece pedagojik değildir, esas ekonomik boyutu var” diyerek her öğretmenin maliyetlerinden örnekler vermesiyle anlaşıldı.
GÖZLEM, DUYGU VE SEZİNLEMELER
Çalıştayın genelindeki konuşmalar, sorular, verilen yanıtları genel olarak değerlendirdiğimizde, bazı gözlem ve çıkarsadıklarım oldu. Bunları da siz okuyucularımla paylaşmak isterim:
- Geçmişte yaratılıp israrla sürdürülen, son dönemde biraz hafifleyen Alaturkacı-Batıcı çatışmasında, savaş baltaları toprağa gömülmüş gibi görünüyor. Ama bazı konuşmacıların duyguları ve yaklaşımlarından, temelde bu ayrılığı tam olarak atlatamadıkları anlaşılıyor.
-2023 Vizyonu hedef alınırken, eski ve şimdi gizlenmeye çalışılan bazı düşüncelerle ilgili lejyoner bir davranışa girilebiliyor.
- Cumhuriyet ve Atatürkçülük herkes tarafından sahipleniliyor. Ama nasıl? Eskiden “Gardrop Atatürkçülüğü” diye bir kavram vardı, şimdi bunun yerini “Sözde Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik” almış gibi. Bol bol Cumhuriyet, Atatürk denildikten sonra, bu ilkelere ters fikirler ifade ediliyor. Ters algı yaratılıyor. Konu saptırılıyor.
- Atatürk'ün "Bir milletin yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.” “Milli, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kaidelerine göre işlemek gerekir. Ancak bu şekilde Türk Millî Musikisi yükselebilir, cihan şümul musikide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığının buna değerince önem vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim." sözleri, gerçek kastı ve amacı gözardı edilerek yorumlanmak, sadece halk müziğiyle yetinilmesi gerektiği gibi sunulmaya çalışılıyor.
Yapılan konuşmalarda örnek olarak sadece 12. YY. Halk-tasavvuf şairleri Karacaoğlan, Yunus Emre gibi isimlerin vurgulanıp, günümüze doğru bir türlü gelinemesinin sebebi de bu yaklaşımda olmasın? Örneğin açılış konuşmalarından sonra, bir Cumhuriyet bestecisi olan A. Adnan Saygun'un adını ilk telaffuz eden Muammer Sun oldu.
-Öykünülen 21. Yüzyıl ve Küreselleşme içinde bile, bir çatı altında ya da aynı sahnede üç ayrı müzik türünü barındırmak, bir tür “müzik koalisyonu” kurmak şeklinde değil, bu türlerin birbirlerini beslemesi, bu türlerle uğraşanların diğer türlerle ilgili yeterli bilgi sahibi olması ve yeni, kaliteli müziği ortaya çıkarabilecek müzisyenlerin yetiştirilmesi biçiminde algılanıyor.
- Batılılaşma ve Batı kavramı doğru kullanılmıyor. Atatürk, Batılılaşma hareketi yapmamıştır, amacı Türk'ün özüne dönüştür. ( Bkz: http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/huseyin-akbulut/cumhuriyet-kulturu-taklit-degil-ozumuze-donustur/2110/) Bunu da sadece halk müziğine, tasavvuf şairlerine indirgememek gerekir. Erken Cumhuriyet döneminde yapılmaya çalışılanın akademik jargonda “modernleşme”ye karşılık geldiği, modernleşme, evrensellik, çağdaşlaşma ve çağdaşlık kavramlarının yerli yerinde doğru kullanılamadığı görülüyor.
- Antiemperyalistmiş gibi görünülerek, globalcilik- küreselcilik hedefleriyle âdeta müzik eğitimi alanının bir yolgeçen hanına dönüşebileceğinin farkına varılmıyor.
*
Ve de en önemlisi: Sanki müzik ve müzik eğitimi, ülkenin içinde bulunduğu genel koşullardan ayrı, bir kapalı kutunun içindeymiş gibi davranılıyor. Ülkedeki yönetim biçimi, yönetme zihniyeti ve topluma bakış değişmeden, müzik eğitiminin geleceği bunlardan ayrı olarak planlanıp uygulanabilir mi?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
2 Kasım 2019, Ankara
* Ana sınıfları, İlkokul (4 sınıf), Ortaokul (+4 Sınıf) ve İmam Hatip Ortaokullarının bağlı bulunduğu genel müdürlük.