Ankara ve Türkiye'nin sanat yaşamına önemli katkılarda bulunan, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı'nın Başkanı değerli dostum, büyüğüm Mehmet Başman'ı kaybetmenin acısı içindeyim. 1929 doğumluydu, yâni 87 yaşındaydı. Ağır ilerleyen hücrebozan rahatsızlığıyla birlikte yaşamasını öğrenmişti ama su toplayan akciğerinin kalbe baskı yapması sonucu 21 Ağustos'u 22 bağlayan gece rahatsızlandı. Kalbi durdu, hastanede tekrar çalıştırıldı, ama bilinci kapalıydı, kalp de tekrar durunca yapacak bir şey kalmamıştı.
D-Marin' Festivali'nin ilk iki konserinden, Bodrum'dan Pazartesi gecesi dönmüştüm. Salı sabahı otomobili muayeneye götürmekte olduğum sırada, Kavaklıdere Fabrikasında bir anma töreni yapılacağı bildirilince direksiyonu tereddütsüz Akyurt'a kırıverdim.
Cenazeyi sorarsanız, aile Başman'ın vasiyetini yerine getirerek O'nu sessizce 22 Ağustos Pazartesi günü Cebeci Asri Mezarlığı'ndaki aile kabristanında toprağa vermişti. 2013 'te hazırladığı vasiyetinde, “Kimse cenaze için rahatsız olmasın, gömün, sonra duyurun” yolunda bir isteği vardı.
Yazının sonunda özgeçmişini adım adım vereceğim, orada da göreceksiniz, dolu dolu yaşadı Mehmet Bey.
Yaşamı hep çalışmak ve mücadele etmekle geçti. Belki de uzun yaşamasının, sinsi hastalıkla da rahatlıkla başetmesinin nedenlerinden biri çalışmayı elden bırakmamasıydı. And Evi'ndeki odasında sürekli çalışır, yeni projeler geliştirir, kitap okur, dostlarını orada kabul ederdi. Eski ama rahat, yeşil deri koltuklara oturur, birer kadeh bazen şarap, bazen viski eşliğinde sohbete dalardık. Manisa'da Pendore bağlarını tesis edip oraya bir fabrika kurma çalışmalarına başladıklarında, hayretle Mehmet Bey'in bilgisayardaki çizim programlarını öğrenerek avan projeyi bizzat çizdiğine tanıklık etmiştim. Kod farkından yararlanarak üzümlerin nereden nasıl gelip doğrudan üretime gitmek üzere nasıl bırakılacağını, sonraki üretim adımlarını bir kesit üzerinden zevkle anlatmasını dün gibi anımsıyorum.
Uluslararası Ankara Müzik Festivali'ne çok büyük önem veriyordu. Festivalin yapıldığı MEB Şura Salonunun iyileştirilmesi çalışmaları sırasında kendisine “yeniden şantiye şefliğine döndünüz!” diye takılmıştım. Ne zaman arasam inşaatın başında buluyordum. Bazen “İşin yoksa atla gel, durum nasıl gidiyor gör” diye oraya çağırırdı. Katkı için koltuk bağış kampanyası açıldığında, benim de 100 dolarlık katkı yaparak bir adet koltuk satın aldığımı öğrenmiş, “100 dolarlık koltuklar gerilerde ama sen emekçi adamsın, bu kadarı yeter” diye takılmıştı.
Kendine özgü bir afacan muzipliği vardı Mehmet Bey'in, hem dostlarına, hem kendi kendisine espri yapmayı severdi. On yıl önce rahmetli Asım Cem Konuralp'in cenazesinde Metin And, Başman ve ben biraraya gelmiştik. Ortalarındaydım, hafifce sol dirseğiyle uyararak, “Bak, en gencimiz sensin, ikimizi de uğurlarsın!” demişti gülerek. Ben de “Yapmayın kimin ne zaman gideceği belli olmaz” demiştim. O yıl kalp ameliyatı geçirdiğimde , geçmiş olsun demek için aramış, “Yahu Asım'ın cenazesinde doğru demişsin, direkten döndün” diye hatırlatmıştı.
Anılar çok... Ama kafasında hep önemli iki projesi vardı, bu iki projeyi de Ankara Festivali çerçevesinde gerçekleştirmek onu çok mutlu etmişti. Birincisi Ankara'nın üç orkestrasından gelen müzisyenler ve koristlerin katılımıyla çok büyük kadrolu bir Beethoven 9. Senfoni konseri yapmaktı. Nitekim Esenboğa civarında Türk-Metal'in o devasa salonunda on bin kişilik bir dinleyici önünde muazzam bir konser yapılmış, dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel açılışta yaptığı konuşmada “İşte laik Türkiye” seslenişinde bulunmuştu. Bu konser sadece müzik tarihimize değil, siyasi tarihimize de geçti.
Diğer projesi de Mahler'in “Binler Senfonisi” diye anılan 8. Senfonisinin gene büyük bir kadroyla Ankara'da ilk kez seslendirilmesinin gerçekleştirilmesiydi. Bu da ATO salonunda üçbin kişilik dinleyici önünde yapıldı.
Bu projeler için, bırakın Vakıf kasasını ve sponsor katkılarını, kendi cebinden de paralar harcadı. Ama en büyük mutluluğu da o yaşadı. Konser bittikten sonra gözlerinin içi gülüyordu.
Galatasaray Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversiteli olmak onun için bir iftihar vesilesiydi. Eski okul ve sınıfdaşlarıyla haftalık yemeklerde buluşurdu ama son zamanlarda azaltmıştı bu yemekleri.
Mehmet Başman, değerbilir, vefalı, dost bir insandı. Az tartışmamışızdır ama sertçe bir tartışmadan sonra bile gönül almasını bilirdi. Her cumartesi telefonla konuşur, hal hatır sorar, güncel konuları görüşürdük. Erken davranmışsa “Bak elimi çabuk tuttum” derdi. Son zamanlarda cep telefonundan görüntülü konuşmayı öğrenmişti, çok hoşuna gidiyor, “Birbirimizi görerek konuşuyoruz, nasıl dişsiz halimi beğendin mi?” diye takılmadan edemiyordu.
Fabrika ve Vakıf çalışanlarının katılacağı anma töreni için kapıdan içeri girdiğimde, holde bir sürprizle karşılaştım. Bir kaide üzerine Mehmet Başman'ın bronz-döküm büstü yerleştirilmişti. Oğulları Ali ve Murat Başman'la sarılıştık, vakit geldiğimde tüm çalışanlar toplandı.
Ali Başman, gözyaşlarını zor tutarak duygusal bir konuşma yaptı, verdiği mesaj babasının çizgisini sürdürecekleri yolundaydı. Ardından Murat Başman konuştu ve herkesin elindeki gülleri büstün önüne bırakmasıyla bir saygı geçişi yapılmış oldu. Büstü, SCAMV Onur Ödülü Altın Madalya sahiplerini iki tabloda buluşturmuş olan sevgili Dr. Fatih Kızılcan yapmıştı. Onu da buradan, başarılı çalışması için kutluyorum.
Dostluğuyla hep iftihar ettiğim, bu iyi ve büyük insanı yaşadığım müddetçe unutmayacağım. Yerinin doldurulması çok zor. Ama tüm ailenin onun adını, anısını ve ideallerini en iyi biçimde yaşatacağından hiç kuşkum yok. Tüm sanat camiasının başı sağolsun.
MEHMET AKMAN BAŞMAN'IN KISA ÖZGEÇMİŞİ
Tanınmış eğitimci, düşünür ve Milli Eğitim eski bakanlarından Avni Başman’la ilkokul öğretmeni Ümmü Gülsüm’ Hanımın oğludur. 1929 yılında Ankara'da doğdu. 1948'de Galatasaray Lisesi'nden ve 1953'te Istanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Genel Makina bölümünden mezun oldu.
1953 yılında Tokar A.Ş.'inde Proje ve Uygulama Mühendisi olarak çalıştı.
1954-1955 yıllarında İ.T.Ü Maden Fakültesi Hidojeoloji Enstitüsü'nde asistan olarak görev aldı.
1956 -1957 yılında Fransız Petrol Enstitüsü, Petrol Sondaj ve Üretim konusunda Master yaptı ve ülkeye dönüşünde D.S.İ Yeraltı Suları Dairesi Sondaj Başmühendisi olarak görev aldı.
1957-1958 yıllarında 7. Kolordu, Diyarbakır Askeri Emlak Müdürlüğü'nde Makina Mühendisi-Yedek Subay olarak askerlik görevini yaptı.
1959-1972 yıllarında Anadolu Çimentoları A.Ş. Yunus Çimento Fabrikası'nda sıra ile, bakım işletme, proje mühendislikleri ve Teknik Müdür görevlerinde bulundu.
1973-1975 yıllarında sanayi danışmanlığı ve inşaat müteahhitliği yaptı.
1976-1985 yıllarında danışman olarak yurtiçi ve yurtdışında görev aldı. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Sanayi Geliştirme Kuruluşu'nun çimento uzmanı olarak Latin Amerika, Hindistan, Afrika ve Arap ülkelerinde uzun ve kısa süreli görevlerde bulundu.
1986 yılından itibaren, bir aile şirketi olan Kavaklıdere Şarapları A.Ş.'nin yönetimine fiilen katıldı ve 1988 yılından itibaren de Yönetim Kurulu Başkanlığı üstlendi.
Yine 1973 yılında Kurucuları arasında bulunduğu Sevda Cenap And Müzik Vakfı’nın da Başkanlık görevini 1988 yılından beri ablası Cevza And vefatı üzerine üstlendi.
Ülkede şarap sektörünün gelişmesine : yeni bağ ve tesisler kurarak, unutulan Anadolu üzüm türlerini geliştirerek ve tanıtarak, bölgesel şarapçılığı canlandırarak, sosyal ve teknik toplantılar düzenleyerek, kitap ve sürekli yayınlarla katkıda bulundu.
Ülkede çoksesli müziğin gelişmesine de : konser, yarışma, seminer ve kurslar düzenleyerek, korolar kurarak, Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin kurulması ve gelişmesini sağlayarak ve Ankara da MEB Şura Salonu’nun, Ankaralı sanatseverlerinin katkıları ile yenilenmesini, büyük izleyici kapasiteli çok amaçlı bir konser ve gösteri salonuna dönüştürülmesini gerçekleştirerek, katkıda bulundu.
Galatasaray Spor Kulübü Divan Üyesi ve Çağdaş Sanatlar Vakfı’nın Kurucu Üyesi bulunan, "Zlota Oznaka Orderu Zaslugi" Polonya, "Officier de l'Ordre des Arts et des Lettres" Fransa, "für Wissenschaft und Kunst" Avusturya, "Officier de l'Ordre National du Mérite”, Fransa , “Ordre de la Couronne”, Belçika, Litvanya Liyakat madalyaları ve “T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile onurlandırılan Mehmet A. Başman evli, (Sevgi Erhan); iki oğlu (Ali Necati ve Murat Avni); iki gelini (Nazan Borçnak ve Elif Mülayim) ve üç kız torun (Cevza, Aslı ve Zeynep) sahibiydi.