Bizim devlet orkestraları modern müziği pek sevmez. Modern müziğin çalınması zordur, çok çalışma ve yoğun dikkat ister. Bizdeki dinleyicinin de kulağının alışık olduğu eserleri tercih ettiği farzedilerek “aman dinleyici kaybetmeyelim” gerekçesiyle, Stravinski'den öteye pek geçilmez! Ama gene de yılda birkaç modern eserden kaçınılamaz. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın 15-16 Ocak programında böyle bir eser yer alıyordu.
Bela Bartok'un enstrüman ve uyumlu müzisyen sağlanmasındaki güçlük nedeniyle ülkemizde pek sık seslendirilmeyen “İki Piyano, Vurmalı Çalgılar ve Orkestra için Konçerto”su geçtiğimiz yüzyılın bu alanda en dikkati çeken eserlerinden biridir.
İcrası iki piyanist için olağanüstü dikkat ve uyum isteyen eseri, kardeş olmayan bir ikili, Başar Can Kıvrak - Cem Babacan Piyano İkilisi repertuarına aldı. “Kardeş olmayan” deyişimin nedeni, piyano ikilileri genellikle ya kardeştir, hâttâ ikizdirler, ya da karı-koca...
Kıvrak'la Babacan'ın birlikteliği ise “Moskova kardeşliği”ne dayanıyor. Başar Can Kıvrak Bilkent'i Gülnara Aziz'ın sınıfında, Cem Babacan Hacettepe ADK'nı Menekşe Akar'ın sınıfında tamamladıktan sonra, tam 6 yıl Moskova Çaykovski Konservatuarı'nda öğrenimlerini sürdürerek en iyi dereceyi temsil eden “kırmızı diploma”yı alıp iyi icra düzeyine ulaşmış olarak Türkiye'ye döndüler. Kendi solistlik etkinliklerinin yanısıra birlikte çalışmayı sürdürüyor, iki piyano resitalleri veriyorlar. Bartok konçertoyu geçen yıl Işın Metin yönetiminde BSO eşliğinde seslendirdiler. Bu kez CSO'da şef Alpaslan Ertüngealp'di. Vurmalı çalgılarda CSO'nun genç üyesi Can Kıyıcı ile Ankara'daki orkestralarda sıklıkla konuk sanatçı olarak çalışan Ali Can Öztan yer alıyordu.
Macar besteci Bela Bartok'un (1881-1945) bu yapıtı, bir çağdaş müzik topluluğunun siparişi üzerine yazdığı sadece iki piyano ve vurmalılar için sonattı. İlk seslendirilmesinde eser büyük başarı kazanınca, besteci bunu orkestra eşlikli olarak yeniden ele almıştı. Bu seslendirmede orkestrayı Alpaslan Ertüngealp'ın yönetiyor olması olumlu bir raslantıydı. Çünkü yıllardır Budapeşte'de yaşayan, Liszt Akademisi mezunu, Macarcayı anadili gibi konuşan Ertüngealp, besteciyi ve müziğini de gayet iyi tanıyordu.
Bu konseri önceden duyururken, “ 2015'teki bu seslendirmeyle, CSO, Bartok Yılı'nı da görmüş oluyor. 2015, Bela Bartok'un 70. ölüm yılı ve dünyada pek çok orkestra Macar besteciyi eserlerini seslendirerek anacak” demiştim. Bu benim tahminimdi ve olması gerekendi. Ama CSO'nun program kitapçığında herhangi bir not göremedim. Demek ki bu da bir “rastlantı”ydı!
Konseri 16 Ocak'ta ikinci gece izleyip dinledim. Yüksek virtüozite ve hem birbirini, hem şefi dikkatle kollama isteyen üç bölümlük eseri, Kıvrak – Babacan ikilisi olağanüstü enerjiyle başarılı biçimde seslendirdiler. Kıyıcı ve Öztan vurma çalgılarda piyano ikilisini duyarlılıkla tamamladılar. Eserin sonunda deyim yerindeyse salon inledi. En güçlü biçimde “Bravo” diye bağıran, Moskova Çaykovski Konservatuarı mezunu ilk piyanistimiz olan, Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi Gökhan Aybulus'tu.
Her zamankinden fazla genç dinleyicinin bulunduğu salondan yükselen israrlı alkışlar sonucu, iki piyanoya kimin tarafından uyarlandığını bilemediğim, Meksikalı besteci Arturo Marquez'in 2 No'lu “Danzon”unu “bis” olarak sundular. Eserdeki soloyu başkemancı Bilgehan Erten hayli keyifle çalarken, trompetçi Kutay Maktay da bu kez perküsyonist yanını sergilemek fırsatını buldu. Kuliste yüzler gülüyor, başarının tadı çıkartılıyordu.
Salonunda iki piyano bulunduran veya temin edebilen kurumlar, 1936'da ülkemize gelerek etnomüzikolojik araştırmalar yapmış olan Bartok'un bu yapıtını ister sonat, ister orkestra eşlikli biçimiyle dinleyicilerine sunmak istediklerinde Kıvrak-Babacan ikilisi hazır durumda.
Konserin ikinci yarısında, önceden açıklanmış programda Modest Mussorgski'nin Çıplak Dağda Bir Gece başlıklı senfonik şiiriyle Peter İlyiç Çaykovski'nin, açıkhava seslendirmelerinde gerçek toplar kullanılan 1812 Uvertürü'yle Slav Marşı vardı. Şef Ertüngealp, isabetli bir kararla Slav Marşı'nı başa almış, parlak 1812 Uvertürü'nü de sona saklamıştı. Slav Marşı ve Çıplak Dağda Bir Gece'de Ertüngealp'in yönetimindeki CSO'dan temiz bir seslendirme dinledik. 1812 Uvertürü'nde ise, yaylılarla üflemelilerin dengesinin yer yer istendiği gibi olamadığını algıladık. Gene de, dinleyiciyi memnun eden bir seslendirmeydi.
Bu haftaki konserle ilgili olarak beni en memnun eden yan, CSO'nun 10 yıldır Alpaslan Ertüngealp'e uyguladığı ambargoyu kaldırmış olmasıydı. Bu 10 yıl içinde yurtdışında pek çok orkestrayı yöneten, ünlü Claudio Abbado'nun asistanlığını, vekilliğini yapan, Türkiye'deki orkestralardan da davet alan Ertüngealp, 2004 yılından bu yana CSO'nun “kara liste”sindeydi! Bu “kara liste” meselesine de, bir başka vesileyle, bir başka yazıda değinirim.