Mart ve Nisan aylarında Ankara'daki klasik müzik etkinlikleri birden yoğunlaşmaya başlar. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, orkestraların konserleri, oda müziği dinletileri, konservatuvarlardaki etkinlikler, peşpeşe dizilirler, bazen çakışarak üstüste binerler. Belli salonların programlı konserlerinin dinleyicileri büyük ölçüde oluşsa da, her zaman bu salonlarda müzikten çok cep telefonu ve tabletiyle meşgul olanlar, fuayeden aldıkları pet şişe suyu müzik başladıktan sonra “çatırt” diye açanlar, daha sonra da oynayarak çıtırdatmayı sürdürenler, anahtarlığını tespih gibi sallayarak şakırdatanlar bulunur!
Ama bilinçli dinleyiciyi de, sahnedeki müzisyenleri de, şefleri de esas rahatsız eden, bir kişinin başlatmasıyla salondakilerin bir bölümünün hemen katıldığı yerli yersiz alkışlardır. Her ne kadar, kimileri “Canım, bizim müzisyenler de memnun, dinleyici takdirini böyle ifade ediyor” mazeretini ileri sürse de, bu alkışlar müziğin bütünlüğünü, çalgıcıların, şefin yoğunlaşmasını bozmakta, bölüm aralarındaki sessizliğin sesini zedelemektedir.
Geçtiğimiz Mart ve Nisan'daki yoğun etkinliklerin de çoğunda belirttiğimiz davranışlarla, yersiz alkışlar tekrarlanıp durdu. Buna karşı nasıl önlem alınabilir?
Bilkent Senfoni Orkestrası, kaç sezondur alkışlanması gereken yere alkış çizimi koyuyordu ama bazı konserlerde bu işe yaramıyordu. Çünkü dinleyici girişte bedava verilen el broşürünü almıyor, alanların da bir kısmı bakıp okumak yerine çantasına koyuyordu!
Mart ayında Bilkent Oda Müziği Günleri'nde de aynı yerli-yersiz alkış olayı devam edince, “kim başlatıyor?” diye bir gözlem yapıldı ve tanınan kontenjan çerçevesinde üniversitenin diğer bölümlerden bu konserlere gelen öğrenciler olduğu saptandı. Bunun üzerine el programlarındaki alkış işareti büyütüldü, birden üçe çıkarıldı ve kırmızı olarak basılarak dikkat çekmesi sağlandı. Bu önlem işe yaradı ve Çarşamba akşamları Bilkent Oda Müziği Günleri tamamlanana kadar, yersiz alkış olmadı. Dekanlığın bu önlemini hemen BSO da benimsedi ve el programlarına alkışlanacak yerlere aynı biçimde üç adet kırmızı alkış çizimi yerleştirme uygulamasına geçti. Önlem BSO'da kısmen etkili oldu.
CSO'nun konserlerinde bu yersiz alkışlar olmadığı zaman, devamlı dinleyiciler “Bu akşam olgun bir dinleyici var” diye birbirlerine hayretlerini ifade ederler! Konserlere bazı okullardan toplu gelen öğrenciler başta olmak üzere, her zaman daha ilk bölümün sonunda alkışı basanlar CSO'da da bulunur. Üstelik CSO da bir süredir alkış işareti kullansa da, çizim hayli ince, zayıf olduğundan mıdır, programa bakan dinleyici belki de algılayamamaktadır.
Festivallerde genellikle yeni dinleyici bol olur, sponsorların verdiği biletler dağılır, ama bu da bir mazeret olmamalıdır, bir kere yanlış alkışlandığında salonun genelinin durumuna göz atılıp, uyulur.
34. Festivalde virtüoz kemancı Valeriy Sokolov önderliğindeki Kiev Solistleri konserinde ise bu alkış işi artık iyice işin tadını kaçırdı. Düşünsenize üç ve dört bölümlü iki eserden sonra ikinci yarıda Vivaldi'nin her biri üç bölümden oluşan dört konçertonun oluşturduğu Dört Mevsim konçertosu vardı. El programında da alkış çizimi “ara” yerine kullanılmıştı, yani işe yarayacak bir durumu yoktu!Dinleyici ne dönüp bakmalardan, ne sus işaretinden anladı, her arada bastı alkışı... Heyecanlı bir kadın dinleyici de, her arada alkışıyla birlikte “Bravo” diye bağırmayı ihmal etmedi!Onları kemancı-şef Sokolov'ın “alkışlamayın, bitmedi” el işaretleri de durduramadı! Müzisyenler birbirlerine bakıp müztehzi biçimde gülümsediler ve sonuçta mutlaka içlerinden “ demek ki dinleyicinin düzeyi, bilgisi bu kadar” diye geçirdiler.
Benzeri bir durum da, Hacettepe Üniversitesi'nin 50. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları çerçevesinde, Hacettepe Senfoni Orkestrası'nın şef Burak Tüzün yönetiminde verdiği, üniversite protokolününün salonun bir bölümünü doldurduğu konserde yaşandı. ADK'nın kompozisyon hocalarından Doç. Hatıra Ahmedli Cafer'in dünya prömiyeri yapılan Senfoni'sinin ilk bölümünün sonunda alkış tufanı koptu! Şef Tüzün, ikinci ve üçüncü bölümleri çok kısa bir durakla birbirine bağlayarak ara alkışı önledi. Ama ikinci yarıda İdil Biret'in Mozart'ın 20. Konçertosunu seslendirişi sırasında da ara almışlar gene geldi. Ayrıca salonun arkalarından pet şişe çıtırtıları eksik olmazken, birkaç kez kapılar açılıp kapandı, patırtılar duyuldu!
Tüm bunlar nasıl önlenir? Aslında zor değil. Bizim insanımızın yazılı metinlerden ziyade sözlü uyarılara daha çok kulak verdiği dikkate alınarak yapılacaklar var. Orkestraların yönetim kurulları, belirli görevlileri var. Üniversite salonlarının da mutlaka sorumluları vardır. Kimse topu birbirine atmadan, sorumlu belirlenir, o da önlemini alır ve aldırır.
Örneğin CSO'da yönetim kurulu, BSO'da Rektörlük ya da Program Sorumluluğu, Hacettepe'de gene Rektörlük ya da ADK yönetimi ya da HSO yönetimi (Karar hakkı kimde ise), el programlarında alkış çiziminin doğru ve görünür biçimde yerleştirilmesini sağlar ama esas olarak her konserden önce bir görevli sahneye çıkar ve salondaki dinleyiciye hitap eder. Der ki:
“Değerli dinleyiciler, aldığınız el programlarında nerede alkışlanması gerektiği konusunda işaret mevcuttur. Bunun dışındaki aralarda alkışlanması müzisyenlerin konsantrasyonunu bozmaktadır.
Sizlerden eserlerin bölüm aralarında alkışlanmamasına dikkat edilmesini, ayrıca seslendirme sırasında pet şişe ve benzeri cisimlerle müziği bozacak sesler çıkarmamanızı rica ediyoruz. Teşekkürlerimizle!”
Ayıp mı? Değil...
Orkestralarımızın da, üniversitelerimizin de, konservatvarlarımızın da birer eğitim kurumu olduğunu unutmamalıyız. Bu işlev hocasından öğrencisine, ilk kez gelen dinleyiciden öğrenci velilerine kadar herkes için geçerlidir.
Bu yazıyı, konseri genel sessizlik kurallarına uyarak dinleyenleri tenzih ederek yazdığımı mutlaka eklemeliyim.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Andante'nin Mayıs 2017 sayısında yayımlanmıştır