Bugüne kadar Fazıl Say'a ödül verilen, fahri doktora unvanı sunulan pek çok törene tanıklık ettim. Ama bu seferki anlam, önem, öz-biçim ilişkisi bakımından bambaşka bir ödüldü, bambaşka bir törendi. Fazıl'ın biri öğrencilere ücretsiz olmak üzere üç kez konser verdiği ODTÜ'nün Senatosu, uluslararası besteci-piyanistimize “ODTÜ Özel Ödülü” sunulmasını kararlaştırmıştı. Tören Fazıl'ın programları nedeniyle, vizelerin tamamlanıp öğrencinin dağılmaya başladığı 7 Haziran gününe rastlamıştı.
Önce Fazıl Say'ı tanıtan, kaynak olarak kendi resmî sitesi, kitapları, katılımcılar arasında bulunan kâdim dostlar, babası Ahmet Say, annesi Gürgun Say'ın kitaplarının kullanıldığı, iyi hazırlanmış 10 dakikalık görsel bir sunum gösterildi.
Kamuoyunda temsil ettiği kitleye hakaretlerle saldırıldığında, arazisine polis eşliğinde geceyarısı dozerler sokulduğunda ve malum basın kışkırtıldığında dahî, efendilikten, demokratik ve bilimsel ilkelerden ayrılmadan ODTÜ'yü dimdik temsil eden rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, kimilerinin küçümsediği akademiyi temsil eden cübbesi sırtında kürsüye geldiğinde söyleyecekleri az çok belliydi. Okuduğu ödül gerekçesinde hiç gereksiz abartı yoktu:
“Uluslararası üstün başarılarıyla dünyanın en iyi piyanistleri arasında olduğunu kabul ettiren Sayın Fazıl Say'a, günümüzde ülkemizi yurtdışında temsil eden en seçkin sanat ve kültür temsilcileri arasında yer alması, yerel motflere yer veren besteleriyle yerel ile evrensel arasında başarıyla bağlantı kurması ve kültürel değerlerimizi dünyaya tanıtması, klasik müziği, başta gençlerimiz olmak üzere geniş kitlelere sevdirmek amacıyla yorulmadan sürdürdüğü çalışmaları, ilkelerine bağlı, özgürlükleri ve demokratik değerleri savunan bir sanat insanı olması nedeniyle, ODTÜ Senatosu tarafından Orta Doğu Teknik Üniversitesi Senato Özel Ödülü verilmesi uygun görülmüştür.”
Fazıl, sahnede her zaman gösterdiği alçakgönüllü haliyle kürsüye geldiğinde üç temel mesaj verdi. İlki, tüm ODTÜ'lülerin gönlünü okşayacak bir gerçeği ifade ediyordu: “ ODTÜ'nün varoluşu bir ödüldür, esas ödül budur! İkincisi “Umutlar hep yüreğimizde kalacak”... Üçüncüsü de doğrudan öğrencilereydi: “ Dünya ve insanlık için çalışın”.
ODTÜ'deki bu törende Fazıl'ın dinleyiciye verdiği ödül ise, bölümlerini konuşmasında tek tek açıkladığı “Gezi-2”' başlıklı piyano sonatının Türkiye ilkseslendirmesini yapmasıydı. Dünya prömiyerini Viyana'da yaptığı dört bölümlü eser, ODTÜ'lülerin yakından tanıdığı direniş ruhunu da yansıtıyor, Gezi'nin evrelerini şu başlıklar altında yansıtıyordu:
İstanbul sokaklarında direniş geceleri / Gaz bulutunun sessizliği / Berkin Elvan (14 yaşındaki suçsuz çocuk Berkin Elvan'ın öldürülmesi üzerine) / Umutlar hep yüreğimizdedir.
Fazıl 20 dakika süren eserin “atonal kapsamına” girdiğini söyledi. Belki bu saptama ilk bölüm için geçerliydi. Güçlü vuruşlarla tomalarla doğaçtan başlayan tepki hareketinin üzerine gidilmesi, emniyetin orantısız güç kullanarak insanların gözünü çıkarması, aklınıza ne gelirse birinci bölümde betimleniyordu. Müzik 12 ton değildi, tonsuz bir müzikti ama istenen olgu anlatılıyordu. İkinci bölümde İstanbul'un pek çok semtini etkileyen gaz bulutunun göz gözü görmezliği, yumuşak, yer yer lirik biçimde yansıtılıyordu. Üçüncü bölüm için Anadolu'nun bağrından kopup gelen çağdaş bir ağıt tanımlaması uygun düşecekti. Dinleyenler ne zaman Berkan Elvin adı geçse, bu müziği anımsayacaklardır. Son bölümde ise yeniden dinamik bir biçimde umutlar anlatılıyordu.
Fazıl yoğun alkış karşısında birkaç kez sahneye gelerek dinleyiciyi selamladı. Zaten böyle bir geceye, böyle bir eserin ilkseslendirmesini yaptıktan sonra “bis” yakışmazdı.
Dinletiden sonra rektör Ahmet Acar küçük bir kokteyl verdi. Burada hoş bir buluşma gerçekleşti.
Yıldızı giderek yükselmekte olan, pek çok yarışmada başarı kazanan 16 yaşındaki yetenek Can Çakmur, idolleri arasında yer alan Fazıl Say'la tanışma, görüşme olanağı buldu. Adres alışverişleri yapıldı. Henüz ODTÜ Koleji Lise 4'e geçen Can Çakmur'un piyano eğitimini Avrupa'da hangi hocalarla nasıl sürdürebileceği başlıca konuydu. Can Çakmur, Fazıl'ın bu zor sonatını çaışıp seslendirmeyi programına alırsa doğrusu hiç şaşırmayacağım.
ODTÜ'nün yemyeşil yerleşkesinden, kurucu rektör Kemal Kurdaş'ı anarak ayrılırken, Fazıl'ın öğrencilerine öğüdünden esinlenerek “Önce insan olun, önce insan olun” diye tekrarlamaktan kendimi alamadım.
Şefik Kahramankaptan // Yansımalar