Bir besteciyi, eğitimciyi eserleri ile tanıyor, beğeniyorsanız, bu dünyayı terk ettiğinde muhakkak üzülürsünüz. Ama kendisini yakından tanımışsanız, bir dostluk hukuku geliştirmişseniz, üzüntünüz çok derin olur. Muammer Sun'un (1932-2021) ardından böylesine derin üzüntü hisseden çok sayıda kişi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Muammer Sun, sevecen, bilgisini paylaşan, dostluğa değer veren bir insandı. Hem kendine, hem çevresine karşı dürüsttü, doğru bildiğini savunmaktan hiç vazgeçmedi, hep dik durdu. Öğrencilerini iyi yetiştirmek için uğraşının yanında, müziğin ve eğitiminin vatan sathına yayılabilmesi için büyük çaba gösterdi.
Murat Katoğlu, İlhan Baran,Tayyar Seskır, Muammer Sun ve Rengim Gökmen, bahçe sohbetinde
Muammer Hoca, siyasal ortam elverdiği ve üzerine görev yüklendiği dönemlerde, sorumluluktan hiç kaçmadı, özellikle çocuk eğitiminde müziğin doğru kullanılabilmesi, yeni korolar kurulması için çaba gösterdi, kendisi de çocuk şarkıları yazarken, diğer bestecileri de bu alana özendirmeye çalıştı. TRT'de müzik dairesi başkanı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde, çağdaş Türk müziği dağarının genişlemesi için siparişler verdirdi, yarışmalar düzenledi. Ama tüm bu çabalar 12 Mart 1971 askerî müdahalesiyle kesildi. Eğer Muammer Sun, günümüzde çok rastlanan türden “eyyamcı” bir kişi olsaydı, general Musa Öğün'ün TRT Genel Müdürlüğü'ne atanması için, yasaya aykırı da olsa, “Evet” oyu kullanırdı. Ama yönetim kurulunda bu öneriye karşı Emil Galip Sandalcı ve Sunuhi Cav'la birlikte yasal gerekçelerini açıklayarak karşı çıktı, bunun bedelini tutuklanıp hapse atılmakla ödedi. Bu görüşlerinden ödün vermeyen eğitimcinin Ankara'dan İzmir ve İstanbul'a gönderilmesi de, hep ülkedeki gerçek vatanseverlere karşı gizli-açık yürütülen cadı avının sonucuydu.
“Türk Kalarak Çağdaşlaşma”yı savunuyordu. Murat Katoğlu ile birlikte yazdıkları kitap, “Türkiye'nin Kültür-Sanat Sorunları” altbaşlığının üstünde bu adı taşır. Anadolu kökeniyle hep iftihar eder, yeri geldiğinde ağız dolusu “Ben köylüyüm” demekten kaçınmazdı. Bir konserde, dönemin önemli piyanisti, Konservatuvar Müdürü Mithat Fenmen, Muammer Sun'un Yurt Renkleri'nden bir parçayı seslendirmiş, Sun kendisine parçayı bir Chopin bestesi gibi çaldığını belirterek, “Hocam, ben köylüyüm, köylü gibi yazdım. Biraz daha kaba, etli ve canlı çalar mısınız?” ricasında bulunmaktan çekinmemişti.
Muammer Hoca yıllar sonra, bu kez 12 Eylül askerî darbesi sonrası, yazdığı bir eserin CSO tarafından seslendirilmesi sonrasında verilen kokteylde kendisini öven Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren'e onlarca kişinin ortasında “Güzel sözler söylüyorsunuz, sağolun ama ben açım, bakın ayakkabımın altı delik, işsizim” demekten çekinmeyecekti. “Neden?” sorusunun yanıtını ise “Konservatuvar öğretmenliğine dönmek istiyorum fakat güvenlik soruşturması olumsuz geldiği için atamam yapılamıyor” şeklindeydi. Ekledikleri ise Muammer Sun'un dik duruşu ve doğruculuğunun dışa vurumuydu: “ Her ülkenin istihbarat birimi vardır ve olmalıdır da. Ama ben sizin başında bulunduğunuz Türkiye Cumhuriyeti devletinin istihbarat teşkilatına güvenmiyorum, benim için sakıncalı diyen görevliler benden daha yurtsever olamazlar!”
Alman Kültür'de bir toplantıda, Ahmet Say, Muammer Sun ve Ş. Kahramankaptan
Tüm bu bâdireleri atlatıp Konservatuvara dönebildikten sonra, günümüzde çoğu yetkin birer besteci ve eğitmen olan öğrenciler yetiştirdi, yaş haddinden emekliye ayrıldıktan sonra da müzik yazmaya ve devlete yaptırtamadıklarını, kendisi yapmaya girişti. Yayınevi kurdu, müzik kitapları ve nota yayımlamaya başladı. Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği Derneği-BESOM'u kurarak bu kesimi dayanışma içinde hakları ve müziğin gelişimi için çalışmaya yönlendirmeye çalıştı. BESOM'un, vefatı üzerine yayınladığı mesajda kullandığı “Cumhuriyet Türkiyesinin büyük kültür neferi” nitelendirmesi, yaşamı incelendiğinde tam da Muammer Sun'un üzerine oturan bir tanımdır.
Muammer Hoca'yı 1967'de başlayan SBF-BYYO öğrenciliğim sırasında, İlhan Usmanbaş'ın bırakması üzerine Müzik derslerimize geldiğinde tanımıştım. İlerki yıllarda pek çok konuşmalarımız oldu. Yazdığım kitaplar için tanıklıklarına başvurduğumda hep bellek gücüne, temiz Türkçesine, açıksözlülüğüne hayran kalmışımdır. En önemli özelliklerinden biri de, tartışılırken bile sesini hiç yükseltmemesi, kızgınlığa kapılmaması, hep yumuşak tonla görüşünü açıklamaya devam etmesiydi.
Muammer Sun, Sinemis Adige Sun ve SCAMV Başkanı Mehmet Başman
Doğaldır ki, Muammer Hoca'ya ilgili söylenecekler, anılar böyle kısa bir yazıya sığmaz. Ama onu ve yaşadıklarını öğrenmek isteyenlere, SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası nedeniyle, eşi Sinemis Adige Sun'un kaleme aldığı 2011'de yayımlanan “Karnında Güneş Olan Adam” kitabını mutlaka okumalarını öneririm. Hem Muammer Sun'un, hem de Cumhuriyet tarihimizin bir bölümünün gerçek hikâyesidir bu kitapta anlatılanlar.
Bakın Muammer Hoca bu kitabın sonsözünde nasıl veda etmişti hepimize:
“Bu film bir gün bitecek, bütün öteki filmler gibi; bazı düşüncelerim akıllarda kalabilirse, bazı müziklerim kulaklarda kalabilirse ve son yolculuğuma uğurlayanlar içtenlikle 'iyi bilirdik' derlerse ne mutlu bana.”
İyi bilirdik Muammer Hoca. Işıklarda uyu...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
17 Ocak 2021