Kimi besteciler için önemli olan eserlerinin çalınıp geniş kitleler tarafından beğenilmesi, hâttâ kişinin sokakta yürürken ezgiyi diline pelesenk edip ıslıkla tekrarlayıp durmasıdır. Kimileri ise, kendi tarzı içinde sürekli bestelemeye önem verir, âdeta beste yapmayı yaşamının nedeni gibi görür. İşte 12 ton müziğine kendine özgü bir yorum getirerek serbest atonal tarzda çalışan Ateş Pars (d.1942) , beste yapmayı bir yaşam biçimi olarak gören bir bestecimiz. Ama kuşkusuz eseri seslendirildiği zaman, yoğun çalışmasının semeresini görmek onu mutlu ediyor. Tıpkı, 6 Mart Cuma akşamı şef Burak Tüzün yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde, anıtsal piyanistimiz İdil Biret'in 1. Piyano Konçertosu'nu Dünya'da ilk kez seslendirişinde olduğu gibi.
Peki, besteci kadar, eseri seslendiren de mutlu oldu mu?
İşte İdil Biret'in konser sonrası söyledikleri:
“Ateş Pars’in 1. Piyano Konçertosunu zevkle çaldım. Son derece girift harmonisi olan, zekâ dolu parlak bir yapıt. İyi bestelenmiş eserlerin ortak yönü sırf hesapla değil içten duyularak yazılmış olmalarıdır. Ateş Pars’in konçertosu da bunun kanıtıdır. Böyle özgün ve ustaca yazılmış bir eser kazandığımız için çok mutluyum.”
Biret'in “girift” nitelendirmesini biraz açarsak, eserin hem solist, hem şef, hem de orkestra için güçlüklerle dolu olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, Türkiye'deki orkestraların pek çoğu alıştıkları klasik çizgiden ayrılmaktan ve bu tür çağdaş eserleri çalmaktan çekiniyorlar. Ama Antalya Devlet Senfoni Orkestrası bu cesareti göstererek konçertoyu sezon programına aldı.
Aslında eser alışılmış konçertolar gibi içi kadanslarla bezeli değil. Piyanistin kendisini, orkestrayla birlikte göstermesine olanak veren, piyano ile orkestra arasında karşılıklı konuşmaların yer aldığı, bir nevi konçerto grosso, ya da konçertant senfoni. Çünkü piyano kadar orkestra bütünüyle işin içinde.
Duraksamadan çalınan üç bölümlük eser, bakır üflemelilerle vurma sazların ön planda olduğu, orkestranın âdeta bir volkan patlamasını andıran girişiyle başlıyor. Bölüm üç tonlu hızlı başlangıçla, bir çizgi üzerinde, piyano ve orkestra çalgıları arasındaki diyaloglarla canlı, ritmik biçimde gelişerek, klasik çalışmalarda genellikle görüldüğü gibi bir kodayla değil, sönerek tamamlanıyor. Bölümün matematiksel yapısı dinlerken gayet iyi duyumsanıyor. Değişik değerdeki notaların sıklıkla peşpeşe kullanılması ve keskin ritmik değişikler içermesi nedeniyle bölümün güçlük derecesi hayli fazla.
Yavaşça tempodaki ikinci bölümde kısmen ezgisellik ve sanki karamsar bir duygusallık var. Kemanların, daha sonra viyolonsellerin geçişleri, klarnetin sergilediği ezgi bu havayı pekiştiriyor. Dinamik bir tempoyla başlayan final bölümünde, birinci bölümdeki kadar olmasa da keskin ritmik değişiklikler gene algılanıyor. Piyanonun orkestrayla birlikte ve kendi başına sergilediği virtüoz çeşitlilik, birlikte geçtikleri büyük bir yükselişle, tıpkı başlangıçtaki gibi bir patlamayı andırır biçimde sona eriyor. Eserin bütününde, gizil bir gerginlik duyumsanıyor. Seslendirmede 6 vurmalı çalgıcının görev aldığını, ksilofonun da eser boyu partileriyle konçertoya renk kattığını söylemeliyim.
Yaklaşık 35 dakika süren konçertonun sonunda, Antalya AKM'nin Aspendos Salonu'nu tümüyle dolduran dinleyicinin bu çağdaş eseri fazla yadırgamadığını gördük. Yükselen alkışlar arasında şef Burak Tüzün ve İdil Biret , salondan Ateş Pars'ı davet ettiler. Bir delikanlı mahcubiyeti içinde sahneye çıkan Pars, dinleyiciyi selamlayıp Biret ve Tüzün'e teşekkür etti. Pars sahneden indikten sonra da alkış yoğun biçimde devam etti ve Biret ilk sürprizi “ Size birinci bölümü tekrar çalacağız” diyerek yaptı. Bu tekrarın aynı zamanda dinleyicinin eserle daha iyi tanışmasını sağladığını düşünüyorum. Ardından da 19. yüzyıl Fransız bestecilerinden Charles-Valentin Alkan'ın, demiryolunda bir treni betimlediği “Şimendifer” başlıklı parçada ne denli formda olduğunu sergiledi.
Bu dünya prömiyerinin hazırlanışına provalarda da tanıklık ettim. İdil Biret ve Burak Tüzün ilk kez birlikte çalışıyorlardı. Besteci, solist ve şef arasında nasıl olumlu bir diyalogun kurulduğunu, fikir alışverişleri sonunda verdikleri bir kararın nasıl uygulamaya yansıdığını gördüm.. Konser sonrası Biret'in, başka proje ve konserlerde de bir arada olabilme temennisi de, kurulan olumlu diyalogun yansımasıydı.
Arada karşılaştığım Akdeniz Üniversitesi GSF Müzik Bölümü Başkanı Prof. Abdullah Uz, “Bravo İdil Hanıma” dedi, “ Bu eseri hazırlayıp seslendirmek cesaret işi... Gençlerden çıkar mı acaba böyle cesaretli kişi?”
Aslında bu İdil Biret'in, Paris yıllarından arkadaşı Ateş Pars'ın eserlerini ilk seslendirişi değildi. O yıllarda Prelüdler'ini çalmış, uzun bir kopukluktan sonra tekrar bir araya geldiklerinde ise hemen bir piyano-viyola sonatı yazmasını istemişti. İstanbul ve Ankara'da Ruşen Güneş'le birlikte seslendirdiği bu sonatın canlı kaydı, ÇAĞSAV Müzik'ten yayımlanan “Oda Müziğinde Atonal” başlıklı CD'de yer alıyor.
İki eski arkadaşın müzikal işbirliği bununla da noktalanacak gibi görünmüyor. Pars'ın gene Biret'e ithaf ettiği 2. Piyano Konçertosu da tamamlanmış durumda. İkisinin de huzurlu, verimli çalışmalarında eşlerinin payını da önemsemek gerek. Şefik Büyükyüksel, İdil Biret'in sadece müzikle yaşaması için elinden geleni yaparken, Neşe Demirdeş Pars da hoşgörüsüyle Ateş Pars'ın gününün tamamını beste çalışmalarına ayırmasına gerekli ortamı yaratıyor.
Çalışmalarını yaşadıkları Almanya'nın Coburg kentinde sürdüren Ateş Pars’ın yapıtları arasında iki piyano için parçalar, piyano sonatları, piyanolu triolar, yaylı kuartetler, piyano ve yaylı için beşli, piyano viyola sonatı, keman ve piyano sonatı, viyolonsel ve piyano sonatı, soprano ve piyano için 20 tane lied, org için prelüdler ve dokuz senfoni bulunuyor.
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan