İzmir, hep müzik etkinliği izlemek için geldiğim bir şehir olmuştur. Aylık bir müzik dergisinin Ekim 2021 itibariyle İzmir'de yayına başlayacağını duyduğumda bu nedenle hiç yadırgamadım. Yeni derginin “basılı” olması önemli. İnternet üzerinde yayın yapan ciddî sanat portalleri var, çok çeşitli kaynağa sanal olarak ulaşmak mümkün ama basılı bir kaynağı elinde tutmak, sayfaları çevirerek okumak ve biriktirmek isteyen hâlâ hatırı sayılır bir kitle de bulunuyor.
Her yıl yaklaşık yüz civarı yazım yayımlanmasına, bir yandan kitap çalışmalarımın sürmesine karşın, yeni bir müzik dergisinden yazı yazmam için israrlı öneriler gelince, kıramadım. Umarım ve dilerim, Music Hall dergisi uzun ömürlü olur.
Cumhuriyet öncesi dönem tarihine bir göz attığımızda, Saray payitaht İstanbul'da konumlu olmasına karşın müzik ve sahne sanatları alanında, İzmir'in hep rekâbet içinde olduğunu, hâttâ bazen öncelik aldığını görürüz. Çok katlı localarıyla kentin en seçkin salonu olan İzmir Tiyatrosu'nun, Donizetti, Bellini, Verdi gibi bestecilerin operalarına ev sahipliği yapmasını, Madama Butterflay'ın Milano prömiyerinin hemen ertesi yılı 1905'te İstanbul'dan önce İzmir'de temsil edilmesini örnek olarak gösterebiliriz.
Ne de olsa Fransız, İtalyan ve İngiliz asıllı tüccarlar, Sefarad Yahudileri ve Rumlar yerli Türklerle İzmir'de içiçe yaşıyorlardı. Kordon'daki lokantalarda her türlüsüyle klasik batı müziği yapılırken, fasıl heyetleri büyük kahvehanelerde, yazlık sinemalarda çalıyorlardı.
İzmir'in bu konumu, ekonomik anlamda dönemin ilk üç şehri arasında bulunmasından kaynaklanıyordu. Nitekim, Cumhuriyet Başkenti Ankara'da sanat devlet kurumları ve desteğiyle kurgulanıp yurda yayılmaya çalışılırken, İstanbul ve İzmir, kendi sivil ve sermaye gücünü de devletin yanına koyarak bu alanda varlığını sürdürebildi. İki kentin de burjuva aileleri vardı ve sanatla ilgileniyor destekliyorlardı.
Günümüzde İzmir kenti, Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi, Karşıyaka Oda Orkestrası, İBB El Ele Senfoni Orkestrası, klasik müzik ve caz festivallerini düzenleyen İKSEV, Devlet Tiyatroları, iki devlet konservatuvarı gibi kurumlarıyla Ege bölgesinin kültür başkenti.
İşte pandemi öncesi sık sık Ankara'dan İzmir'e gelmemin nedeni tam da buydu.
Özellikle, iki yılda bir düzenlenen Eczacıbaşı Beste Yarışması'nın final konserlerini bu yıla kadar hiç kaçırmadım. İzmir doğumlu Dr. Nejat Eczacıbaşı'nın adına iki yılda bir düzenlenen bu etkinlik, istikrarlı biçimde sürdürülebilen tek kompozisyon yarışmasıdır ve Türk müzik dağarına bugüne kadar pek çok yapıt kazandırıldı. Yeni yapıtları ilk dinleyenler arasında yer alıp hakkında yazmak kadar, jürilerde yer alan Yalçın Tura, Muammer Sun, Rengim Gökmen, Turgay Erdener, Hasan Uçarsu, Serdar Yalçın gibi dostlarla İzmir özelinde biraraya gelmek de ayrı bir keyifti.
Uluslararası alanda tanınan ve büyük çaplı yapıtları seslendirilen sayılı bestecilerimizin başında gelen Ahmet Adnan Saygun'un (1907- 1991) doğduğu kent olan İzmir'e yakışıyor bu yarışma... Bestecimizin adının, Ahmet Priştina'nın belediye başkanlığı döneminde Murat Katoğlu danışmanlığında kente kazandırılan kaliteli konser salonu yapısında yaşatılıyor olması da anlamlıdır.
İzmir'e gelişlerimde uğramayı âdet edindiğim yerlerden biri de, bu kentten yetişmiş değerli bestecimiz Necdet Levent'in (1923-2017) Konak'taki müzik-nota mağazasıydı. Yapıtları sık çalınmamakla birlikte, Necdet Levent'in ulusal çoksesli Türk müziği alanında önemli çalışmaları vardır.
Çoksesli müziğin kitlelere tanıtılmasında, kurduğu orkestralar, seslendirdiği Türk bestecilerinin yapıtları ve TRT'de yaptığı programlarla çok önemli katkısı bulunan rahmetli Hikmet Şimşek'le (1924-2001) yollarımız sıklıkla İzmir'de kesişirdi. Her seferinde, “Gel cancağızım, Topçu'da çöp-şiş yiyelim, sohbet edelim” deyişi kulağımdan gitmez.
Uzun süre Londra'dan gelip dönerek Yaşar Üniversitesi'nde ders veren ve etkinliklerinde yer alan viyolacımız Ruşen Güneş'le (1940-2020) de Ankara'dan çok İzmir'de buluşur olmuştuk.
Elhamra'da yeni sahneye konulan opera ve balelerin ilk temsillerinde, o daracık fuayede başta Önder Kütahyalı, Tuncer Olcay, Öcal Uluç gibi pek çok dostla karşılaşıp hasret giderme olanağı doğardı.
Üniversitelerin ve konservatuvarlarının gelişmesi de, hem cazibesi, hem de yasal zorunluluklar nedeniyle kimi akademisyenlerimizin İzmir'e göçüne yol açmıştı. Örnek olarak müzikolog Gültekin Oransay (1930-1989) tiyatrocu Özdemir Nutku (1931-2019), besteci İstemihan Taviloğlu (1945-2006), besteci Ahmet Yürür (1941-) ilk anımsadığım isimlerdir.
Ama artık İzmir'e pek sık gelemiyorum. Sanat kurumlarındaki içsel karışıklıklar ve yönetim değişiklikleri, ardından da pandemi nedeniyle, hem eski ısrarlı çağrılar kalmadı, hem de ortaya çıkan riskleri göze alacak bir yazar!
Not: Bu yazı Musichall dergisinin Ekim 2021 sayısında yayımlanmıştır. Musichall Ekim sayısı iyzico'dan 5 TL mukabilinde okunabiliyor, trendyol'dan fiziki dergi sipariş edilebiliyor.