Opera dağarının önde gelen yapıtlarından Tosca'nın 26-27 Nisan'da sahnelenecek yeni yapımının afişinde karşımıza gelecek olan Florian Tosca'yı canlandıran yüz, bu rolü Türkiye'de ilk oynayan soprano olan Semiha Berksoy'un ( 1910-2004) 17-18 yaşlarında çekilmiş bir fotoğrafından alınma. Afiş uygulaması Mersin'den Büşra Nazlıcan Karabıyık'a ait ama kullanılan fotoğrafı bizzat Karahan seçmiş, sağ gözdeki kırmızı lekeyi de Tosca'nın Scarpia'yı öldürdüğü bıçağı temsilen kullanılması için önermiş.
Giacomo Puccini'nin Tosca' operasının 2022 versiyonunu ise Ankara'da sahneye, Semiha Berksoy'un kızı, sahne alanında gerek, oyuncu, gerek rejisör, gerekse eğitmen olarak tam bir “deneyim küpü” olan Zeliha Berksoy (d. 1946) koyuyor. Bu görevi kendisine önermek, öz-biçim ilişkisi açısından çok yerinde bir davranış olmuş.
Uluslararası tenorumuz, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan, Tosca kadrosundaki sanatçıları iki yanına alarak düzenlediği basın toplantısında “Tosca prömiyerimizin manevi çok değeri var” dedi ve bunu Tosca'nın Büyük Atatürk'ün en sevdiği opera olması ve şimdi de ilk Tosca'mız Semiha Berksoy'un kızının yapıtı sahneye koymasıyla açıkladı. Prof. Zeliha Berksoy'u “hocaların hocası, bizim çok değerlimiz” diye nitelendirdi.
Bu basın toplantısını ben de Büyük Tiyatro sahnesinde izledim ve Zeliha Berksoy'u, Karahan'ın solunda görmek, dinlemek, bir magazin muhabirinin “Daha önce hiç opera sahneye koydunuz mu?” sorusuna verdiği âdeta ders gibi cevabı dinlemek doğrusu pek keyifli oldu. 55 yıllık sahne geçmişine sahip rejisör, Operanın tüm sanatların bileşimi olduğunu, sadece ses ve müzikten ibaret olmadığını, sahne, tiyatro ve dramaturjinin önemini vurgulamak, kendisinin de Mimar Sinan İstanbul Konservatuvarı'ndaki eğitmenlik görevi sırasında pek çok oyun ve operayı sahneye koyduğunu anlatmak zorunda kaldı.
Berksoy pek keyifliydi, “Benim için paha biçilmez” dediği çalışmayla ilgili duygularını “Gerçekten Tosca'lar, diğer roller müthiş. O kadar mutluyum ki sahnede bu kadar güzel sanatçılarla çalışmak beni daha da heyecanlandırıyor. İçim içime sığmıyor diyebilirim. Burada olmaktan çok mutluyum” tümceleriyle ifade ediyordu.
Geçmişe atıf yaparken de şöyle diyordu Zeliha Berksoy:
“Tosca opera tarihimizde bambaşka bir yere sahip. 1941 Tosca'sı her zaman hiç unutulmayan bir sanat olayıdır. 1949'da kuruluyor opera. Bu Tosca temsili böyle büyük bir coşku ve büyük bir heyecanlı sahneye konuluyor ilk 1941 Tosca'sı. Şimdi bunun tekrar böyle annemin adına teveccüh gösterdiler. Onun onuruna bu temsil gerçekleşiyor. Benim için büyük bir mutluluk.”
Bunu biraz açtığımızda, 1936'da konservatuvarın kuruluşu ve Carl Ebert'in gelişiyle başlayan opera oyunculuğu-şarkıcılığı eğitimi devam ederken, Atatürk'ün, ardından İsmet İnönü ve Hasan Ali Yücel'in ortaya birşeyler konulması için sabırsızlandığını görüyoruz. Nihayet Ebert, 1941'de, Atatürk'ün ölümünden üç yıl sonra, O'nun çok sevdiği üç perdelik Tosca'nın 2. perdesini öğrencilere sahneletiyor ve Florian Tosca rolü için de İstanbul'dan Semiha Berksoy'u davet ediyor.
Yapıtı esas olarak başında müdür olarak eski Tosca'lardan soprano Feryal Türkoğlu'nun bulunduğu Ankara ekibi hazırlıyor. Herkes kısaca duygularını söze dökerken, Türkoğlu “Ayrı bir gurur, çok heyecanlıyım. Bu Tosca ile zirve yapıyoruz” derken, Mario Cavaradossi'yi Karahan'la paylaşan Aykut Çınar, “ İnsana ayrı bir sorumluluk hissettiriyor. Türk operasının ve sanatçılarının düzeyini dünyaya gösterecek bir yapım” sözleriyle omuzlarındaki yükü anlatıyordu. Herkesin ortak sözcükleri “heyecan”dı. Tosca'lardan biri olan Selda Aracı Ayazlı, “Daha önce oynamıştım ama bu kez bambaşka” dedikten sonra hazırlık sırasında, Zeliha Berksoy'un kendilerine oynadığı bir oyundan söz etti. Açıklansın mı, açıklanmasın mı derken, Zeliha Berksoy yaptığı bu şakayı tatlı üslubuyla kendisi anlattı.
Belirlenen görev listesinde yer alan şarkıcılılarla toplantı yaparken, ters bir şekilde konuşmuş:
- Bu ne kalabalık kast böyle? İki soprano, iki tenor yeter, ben böyle kalabalık kadroyla çalışamam!
Buz gibi bir hava esmiş toplantıda, sanatçıların yüzleri düşmüş, bembeyaz olmuş hepsi. Aykut Çınar, “Tansiyon 19 oldu” diyordu gülerek. Berksoy, sonunda “şaka yaptığını” söyleyince renkler yerine gelmiş, tansiyonlar düşmüş!
Peki kastta kimler mi var? Burada tam listeyi vermek farz oldu:
Floria Tosca: Feryal Türkoğlu / Seda Aracı Ayazlı / Tuğba Mankal
Mario Cavaradossi: Murat Karahan / Aykut Çınar/ Şenol Talınlı / Faik Mansuroğlu / Emre Akkuş
Baron Scarpia: Eralp Kıyıcı / Erdem Baydar / Kamil Kaplan / Gürhan Gürgen
Cesare Angelotti : Emre Uluocak/ Vedat Dalgıran / Yiğitcan Tatlıoğlu / Emin Özdemir
Bir Zangoç : Mehmet Yılmaz / Mert Özdemir / Mahir Kat
Spoletta: Cem Akyüz / Okan Başel / İbrahim Halil Turgut
Gardiyan: Mahir Kat / Kaan Çelikcan
Bu listeden Türkoğlu, Kıyıcı, Talınlı önceki Tosca'larda izlediğim isimler.
Sezon prömiyerinin yapılacağı 26 Nisan 2022 Salı akşamı sahnede sanırım Karahan, Türkoğlu, Kıyıcı üçlüsü olacak.
Sahne tasarımı Congressium'daki ilk iki temsil, gelecek sezon opera sahnesindeki temsiller ve Haliç Kongre Merkezi bahçesinde kurulacak sahne için Özgür Usta hazırlıyor. Giysiler Serdar Başbuğ ve Aydan Çınar tarafından tasarımlanırken, dramaturg olarak Gülümden Alev Karaman görev yapıyor. Reji asistanı olarak Mehmet Boran Savran ve Cansın Nehir Mansuroğlu çalışıyorlar. Koroyu Çiğdem Aytepe, Çocuk Korosu'nu Hülya Kazan Günay ile Öykücan Yavşan hazırlıyorlar. Orkestrayı da dönüşümlü olarak Raoul Grüneis, Andrea Solinas ve Sunay Muratov yönetecekler.
***
Toplantı sonrası fuayede Karahan'la ayaküstü biraz sohbet ettik. Tosca'nın İstanbul Festivali'nde Haliç Kongre Merkezi'ndeki temsillerine çok önem verdiğini, arkada Haliç'le bambaşka bir atmosfer olacağını, sonraki yıllarda ise Haliç'in üzerine yüzer sahne ile temsilin yapılmasını hayâl ettiğini anlatırken heyecanlıydı, “Tıpkı Bregenz Festivali'ndeki gibi” diyordu. Tosca'nın İstanbul temsilleri için “sürpriz” bir yabancı soprano da gelecekmiş.
Şimdi bize de tıpkı sanatçılar gibi “heyecan”la 26 Nisan'da Congressium sahnesindeki sezon prömiyerini beklemek düşüyor.
***
Operadaki basın toplantısında dikkatimi çeken bazı saptamalarımı da paylaşmak isterim. Gelen muhabirlerin 13'ü genç kadın gazetecilerdi, kameramanlar ve foto muhabirleri ise erkekti. Tüm salonda kravatlı iki kişiden biri sahnedeki Karahan, biri de salondaki bendenizdim. Sonradan bir televizyon muhabirinin de spor giyiminde kravat kullandığını gördüm.
***
Atatürk, Tosca operasını yurt dışında bulunduğu yıllarda izlemiş, hem de pek çok kez. Özellikle Cavaradossi'nin “E luceven le stelle / Ve yıldızlar parlamaktaydılar" aryasına çok sevdiği, bu ezgiyi farklı yerlerde pek çok orkestraya çaldırttığı biliniyor. Kemancı Necdet Remzi Atak'ın (1911-1972) bir anısı çok ilginçtir. Atak, bu aryanın ezgisinin notasını cebinde taşırmış, Atatürk istediğinde çalmak üzere. Bir keresinde Atatürk notasız ve yüzünü kendisine dönerek çalmasını istemiş, daha sonra da “kemanın sapını omzuma daya da öyle çal” demiş. Atak'ın anlattığına göre üst üste birkaç kez çalarken, Atatürk de gayet duygusal biçimde aryanın sözlerini mırıldanmış.
İşte bu ünlü aryanın Türkçe sözleri:
"Ve yıldızlar parlamaktaydılar
ve mis kokuyordu toprak,
Gıcırdardı kapısı bahçenin
ve bir ayak sesi gelirdi topraktan.
O gelirdi, mis kokusuyla,
kollarımın arasına düşerdi...
Ah, tatlı öpüşler, yumuşak okşayışlar...
Heyecandan titrerken ben
güzelliklerin örtüsü açılırdı!
Sonsuza dek kayboluyor aşk hayalim...
Zaman uçtu gitti...
Bense ölüyorum, çaresiz!
Hayatı hiç bu kadar sevmemiştim!"
Bakalım 26-27 Nisan'da hangi yıldızlar nasıl parlayacaklar?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
2 Nisan 2022, Ankara