Adını bilmekle ve bazı tablolarını görmüş olmakla birlikte, Turan Erol'u İstanbul'dan Ankara'ya taşındığımda, 60'lı yılların sonlarında tanıdım. Yeni açılmış olan Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda Resim ve Müzik olmak üzere iki zorunlu dersimiz vardı ve bu derslere Türk sanatının önemli isimleri öğretmen olarak geliyordu. Resim dersinin öğretmeni Turan Erol'du, müzik dersinde ise önce İlhan Usmanbaş, ardından Muammer Sun ile tanıştık.
Daha moda olup ODTÜ'den Ankara'ya, sonra da tüm yurda yayılmadan önceki yıllardı, pazarcıdan hizmetliye herkesin birbirine “Hocam” demediği yıllardı. Ama Turan Erol, daha ilk dersinde ciddiyetiyle, derse verdiği önemle dikkatle izlenip dinlenmesi gereken bir “Hoca” olduğunu ortaya koymuştu.
Çalışarak okulu da sürdürmeye çalışmama karşın, Resim ve Müzik derslerini hiç aksatmadım ve ders bitimlerinde Turan Hoca'ya koridorda sorduğum bazı özel sorularla ilk dostluk ilişkimiz de başlamış oldu.
Profesyonel gazetecilik yaşamım boyunca ilişkimiz hiç ara vermeden sürdü. Hürriyet Dergi Grubu'nun Ankara Temsilciliğini yaptığım yıllarda Cinnah Caddesi'nin başındaki ofisime sıklıkla uğrayan iki ressam Nuri Abaç ile Turan Erol'du. Her gelişinde duvarlarımda asılı tabloları gözden geçirir, yeni astıklarımı hemen fark ederdi. Bir ziyaretinde iki yeni suluboya dikkati çekmiş, incelemiş ve “Kimin bunlar?” diye sormuştu. Ziraatçi profesör, senatör Ziya Gökalp Mülayim'e ait olduğunu söyleyince, “Vallahi bravo, hiç amatör işi gibi değil bunlar” diye takdirini belirtmiş, bu konuşmayı Mülayim'e aktardığımda “Değerlendirmeyi yapan Turan Erol olunca önem kazanıyor” yanıtını almıştım.
Ben de zaman zaman Turan Erol'u Or-An sitesindeki atölyesinde ziyaret ederdim. Aynı blokta iki dairesi vardı, birinde oturuyor, diğerinde çalışıyordu. Haberli gitmiş isem, Türkân Hanımın hazırladığı bir ikramla karşılaşırdım. Bazen de aynı sitede oturan Bülent Ecevit'e veya Deniz Baykal'a gittiğimde kendisine uğrardım. Her defasında, yüzündeki ciddi çizgilerin sevecenlikle yumuşaması, içtenlikli yaklaşımı pek hoşuma gider, bu dostluğun sıcaklığını duyumsardım.
2000 yılında, Çağdaş Sanatlar Vakfı'nın 54 kurucusu arasında birlikte yer aldık. Başı çeken, o zaman T.C. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan Aydın Esen'in düzenlediği defalarca tekrarlanan toplantılar sonunda ÇAĞSAV'ın kuruluşunu tamamladık ve Turan Erol'u mütevelli heyet başkanı olarak seçtik. Vefatına kadar da, rahatsızlık dönemi dahil, uzunca bir süre fiilen katılamasa da bu unvanını koruduk.
ÇAĞSAV ofisinde bir buluşma sırasında...
Turan Hoca, geldiği genel kurul toplantılarında kısa bir konuşmayla yönetim kuruluna teşekkür eder, sıra yeni yönetim kurulunun seçimine gelince elini kaldırıp “Bu arkadaşlar iyi çalışıyor, aynen devam etsin” derdi.
ÇAĞSAV'ın, bir modern sanatlar müzesinin günümüzde CerModern'in bulunduğu yerde kurulması yönündeki girişimlerinin ilk fikir babası da oydu. ÇAĞSAV olarak girişimlerimiz tam istediğimiz gibi olmasa da, çeşitli engellemelere karşın sonuçlanarak bugünkü CerModern, eski cer atölyelerinde kuruldu.
Ankara'da bir dönem önemli sivil sanat derneği olan Helikon'un da kurucuları arasında olan Turan Erol'un kızları bir sanat galerisi kurduklarında adını bu dernekten esinle Helikon koymuşlardı. ÇAĞSAV olarak Ankara'da ilk sanat fuarını düzenlediğimizde katılan galeriler arasında Helikon da yer almış, her yıl bu katılımı sürdürmüşlerdi. Turan Hoca, bazen yalnız, bazen Türkan Hanım'la zaman zaman fuarı ziyaret eder, dostlarıyla görüşür, bizlere de varsa eleştirilerini söylerdi.
Resim sanatına ilginin arttığı 1990'lı yıllardan itibaren, bu alanda salt ticaret amacıyla bulunan baçı kişilerin de içinde bulunduğu sonradan ortaya çıkan sahtecilik olayları başlamıştı. İmzasına varıncaya kadar tabloları taklit edilerek satılan ressamlardan biri de Turan Erol'du. Asla “Boşver” deyip geçmemiş, savcılığa şikayette bulunarak, dava açarak sonuna kadar savaşım vermişti. Böylece sadece kendi hakkını değil, aynı davranışla karşılaşabilecek tüm ressamların hakkını korumuş oluyordu.
Bir küçük trafik kazası sonucu, başını ön cama çarpmıştı, canına bir olumsuzluk yaşanmadığına sevinmiştik. Ama aradan aylar geçtikten sonra kafatasında küçük bir çatlak olduğu ve sızıntı yaptığı bazı belirtiler üzerine anlaşılmış, acil müdahaleyle sağlığına kavuşmuştu.
Yaz aylarını Bodrum'daki evinde geçirirdi. Gitmeden önce bir telefon ederek haber verir, “yolun düşerse bekliyoruz” demeyi ihmal etmezdi. Bodrum'da gördükleri, edindiği izlenimler Turan Hoca'ya yeni esinler veriyor, enginar çiçeklerinden tekne iskeletlerine tuvaline bunları da döküyordu. Tıpkı gençlik yıllarında Ankara'nın toplumsal sorunu olan gecekonduları, doğum yeri olan Milas'tan görünümleri tuvaline boyadığı gibi...
Turan Erol ÇAĞSAV Onur Ödülü heykelciği ile sahnede...
2003 yılında, ÇAĞSAV'ın Onur Ödülü'nü Turan Erol'a vermiştik. Ödülün kaleme aldığım gerekçesi şöyleydi:
“Resim sanatının korunması, yaygınlaşması ve zenginleşmesi yönündeki çabaları, bir eğitmen olarak ortaöğretimden üniversiteye kadar değişik kurumlarda verdiği özverili hizmetler, yetiştirdiği başarılı öğrenciler, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kademelerinde geliştirdiği projeler ve sürdürdüğü katkıları, Türkiye coğrafyasının güzelliklerini kendine özgü soyutlama tekniği, renk ve leke anlayışıyla yansıtarak kişilikli bir resim dili geliştirmesi, Türk resim sanatını Paris’ten Tokyo’ya yabancı başkentlerde başarıyla temsil etmesi, sanatla ilgili gönüllü kuruluşlara katkıları ve resim sahteciliğine karşı kararlı savaşımı nedeniyle”, Devlet Sanatçısı (1990) ressam, Prof. Dr. Turan Erol’a verilmiştir.”
Yaşı ilerlediğinde de, Ankara'da resim-heykel çevresinden kopmadı. Sergilere kızı Elif getiriyordu Hoca'yı. Karşılaştığımız zaman duygusallaşıyordu. Birkaç kez boynuma sarılıp ağladığını hiç unutamam.
Bizler yaşadığımız sürece anacağız Turan Hoca'yı. Ama o, yetkin gözlerce incelenip, duygusallıktan uzak değerlendirmeyle yazılan ve yazılacak Türk resim tarihinde zaten unutulmazlar arasında yerini almış durumda...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
5 Ocak 2024, Ankara
Not: Bu yazıyı Turan Erol'un kızı Elif, benden yayımlanacak kitapta kullanılmak üzere istemişti. Kitap yayımlandı, içeriğinde tam 61 yazı yer alıyor; dostları, öğrencileri, aile yakınları ve hâtta torunlarının imzasıyla... Kitabı yayıma Elif Erol Demirbağ hazırladı, editörlüğünü İbrahim Karaoğlu yaptı. Kapakta Çerkes Karadağ'ın çektiği bir fotoğrafı yer alıyor. Yazıyı siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.
Anılarla Turan Erol, Bilim ve Sanat Yayınları,
222 sayfa, 150.- TL ( internetteki en düşük fiyat: https://www.simurgkitabevi.com/turan-erol-2 )