Bu ikiliyi ilk kez 2012'de 13. Antalya Piyano Festivali'nde dinlemiş ve hayran kalmıştım. Özgür'ü (d. 1972) küçüklüğünden itibaren tanıyıp izlemekle birlikte, Midori'yle birlikte ilk kez görmüş, dinlemiş ve bu denli uyumlu müzikal birlikteliğe hayran kalmıştım. Üstelik Midori'nin uçaktan valizi çıkmadığı için, konsere yolculuktaki rahat günlük kıyafetiyle gelmek zorunda kalmıştı ama yaşadığı bu gerginlik icrasına yansımamıştı. Antalya'daki hayranlığım, 15 Şubat 2018 gecesi Midori-Özgür Aydın ikilisini Bilkent'te dinledikten sonra daha da arttı. Çünkü, uyum, tını kalitesi, eserlerdeki ruhu yansıtma, entonasyon yönleriyle gerçekten mükemmeli yakalamış bir ikili.
İkili, tam dört sonattan oluşan, iki saat süreli dolu dolu bir program hazırlamıştı. Açılışta W. A. Mozart'ın 1788 tarihli Fa Majör Kv.547 eser sayılı sonatını seslendirdiler. Piyanonun daha ön planda olduğu, kemanın temaları tekrarladığı sonatta, Japon Kökenli Amerikalı kemancının, niye tüm uluslararası turneleri için Özgür Aydın'la çalışmayı istediğini daha iyi anladım. İkilinin arasında takdir edilecek bir uyum sözkonusuydu. Girişler ve bitişler milimi milimine üst üste çakışıyordu.
İkinci eser Cesar Frank'ın La Majör M.8 eser sayılı sonatıydı. Oda müziği dağarında seçkin bir yeri olan, viyolonsel ve flüt için uyarlamaları da sıklıkla seslendirilen bu sonatın ilginç bir öyküsü vardır. Belçikalı besteci ve orgcu Cesar Frank eseri 1886'da, dönemin ünlü kemancısı Ysaye için düğün hediyesi olarak yazmıştır. Keman literatüründe Beethoven ve Brahms'ın sonatları ile aynı düzeyde yer alan sonatın dört bölümünde, evliliğin aşk dolu cicim ayları, ardından tartışmaları, durulması ve sonra gene başa dönerek ilişkilerin yumuşamasını anlattığı yakıştırılır. Frank’ın bu yapıtta müziğe getirmeye çalıştığı yenilik, eserin tüm bölümlerini ana temanın gelişimini kullanarak yapılandırılmasıdır. Dinleyiciyi sonraki üç bölüme hazırlayan etkileyici bir başlangıçtan sonra çoşkulu söyleşilerle süren yapıt, son bölümde içli bir temayla başlayıp coşkunun doruk noktasına ulaşmasıyla sona erer. Midori-Özgür Aydın ikilisini âdeta bir stüdyo kaydından dinler gibiydik. Hârika bir seslendirmeydi.
Aradan sonra sırada F. Schubert'in bestecilikteki ezgisel yaklaşımını, notalara yüklediği romantizmi yansıtan Sol minör D. 408 eser sayılı Si minör sonatı vardı. Dört bölüm olmasına karşın, süre olarak uzun olmaması nedeniyle sonatina olarak da tanımlanan üç keman-piyano yapıtından üçüncüsü olan D. 408, bestecinin 1816 tarihli, henüz 19 yaşında yazdığı bir yapıt olmasına karşın, renklilik, ezgiselllik ve neşeli havasıyla olgun bir söylemi yansıtır. İkilinin eseri icrasına gene diyecek yoktu.
Son eser ise İtalyan besteci, daha çok orkestra için Roma'nın Çamları, Çeşmeleri, Meydanları üçlemesiyle , kuş sesleri gibi eserleriyle tanıdığımız O. Respighi'nin 1917'de, Roma Çeşmeleri'nden bir yıl sonra yazdığı, x tek keman-piyano sonatıydı. Hayli yoğun bir dokuya sahip ve güçlük derecesi yüksek yapıtta çekici ezgilere yer veren besteci, eski İtalyan müziklerine yaptığı göndermelerle de dikkati çeker. Nitekim son bölüm bir “Passacaglia”ydı.
Hiç tanımadığım yapıtı ilk kez Midari-Özgür Aydın'ın mükemmel icrasıyla dinlemiş oldum. Konser sonrası Özgür'e sorduğumda “yapıtı ben de tanımıyordum, Midori önerdi, ilk kez çaldım” dedi. Kendisini piyanist Kamerhan Turhan'la birlikte kutladık. Öyle laf olsun diye değil, gönülden, içtenlikle kutlanmayı hak etmişti. Meraklısına Midori-Aydın ikilisinin Onyx Classics etiketi altında Bloch, Janacek ve Şostakoviç sonatlarından oluşan bir CD'sinin uluslararası raflarda olduğunu söyleyelim.
Midori'nin (d. 1971) niye tek adla tanındığını soranlar oldu gece. Soyadı Goto'yu 1982'de New York'a annesiyle birlikte taşınıp, keman çalışından çok etkilenen şef Zubin Mehta'nın, New York Filarmoni’nin geleneksel yeni yıl konserine sürpriz sanatçı olarak çıkarmasından sonra, kendine marka olarak ilk adını seçmiş.
Bilkent Senfoni Orkestrası'na, 17 Şubat akşamı Midori'yi solist olarak ağırlayacağı konserden önce, böyle önemli bir oda müziği konserini bizlere sunduğu için teşekkürler. Ama gerek BSO'ya, gerek Bilkent Müzik Günleri'ni düzenleyen MSSF'ye bir önerim var. El broşürlerini sadece sanatçı biyografisi ve programla sınırlamayıp, seslendirilen eserlerle ilgili kısa bilgi içeren program notu konulması çok yerinde olacaktır. Öyle uzun uzun bestecinin yaşamını, müzikal dönemini anlatmaya gerek yok ama dinleyici kısaca dinleyeceği eser hakkında da bilgi sahibi olmalı.
Bir diğer öneri de, dikkati çekebilmesi açısından nasıl ALKIŞ işareti kırmızı basılıyorsa, “Değerli Dinleyicilerimiz” diye başlayan notun ikinci paragrafının da KIRMIZI renkli basılmasında yarar var. Belki böylece dikkati çeker!
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
16 Şubat 2018
Fotoğraflar: Ş. Kahramankaptan