Rahmaninov denilince akla öncelikle gelen piyanistimiz, bestecinin tüm yapıtlarını kaydetmiş olan İdil Biret'tir, O zaten her türlü sınıflandırmanın üstündedir. Genç kuşakta ise iki isim Gökhan Aybulus ile Emre Yavuz'dur.
Aybulus'un Moskova Konservatuvarı'ndaki eğitimi nedeniyle bir Rahmaninov ustası haline gelişi belki de kaçınılmazdı. Ama Emre Yavuz (d.1990), Fransız ekolünden gelen rahmetli Kamuran Gündemir'in ellerinde biçimlenmeye başladı. Ben de onu, etrafına hep meraklı gözlerle bakan küçücük haliyle tanımış, hatta ilk fotoğrafını da Konservatuvardaki küçük çalışma odasında Kamuran hocasıyla birlikte çekmiştim. Sonra da tüm gelişimini izledim.
25 Mart 2022 Cuma akşamı Yavuz'u, şef Rengim Gökmen yönetimindeki CSO eşliğinde Rahmaninov'un Paganini'nin Bir Teması Üzerine Rapsodi'nde dinledik. Son söylenecek sözü, başta söylemekte yarar var: Emre olağanüstüydü.
Peki, başlangıçtan itibaren hiç Rus ekolünden gelen hocası olmamış, hep Fransız-Alman ekollerinin seçkin öğretmenleriyle çalışarak nice uluslararası yarışma kazanmış olan Emre, nasıl böyle sıkı bir Rahmaninov yorumcusu oldu? Kendi kendine!
Piyano konçerto literatürünün zorluk derecesi yüksek önde gelen birkaç yapıtı arasında bulunan Rahmaninov 3. konçertonun notalarını edinmesiyle başlayan Rahmaninov serüvenini değerli gazeteci arkadışımız Serhan Yedig'e geçtiğimiz yıl bakın nasıl anlatıyor:
“Chopin’ciydim, Rahmaninov’cu oldum. Piyanoyu kullanışı, enstrümanı taşıdığı nokta o kadar ilerideki ki ondan etkilenmeden piyanist olmak neredeyse imkânsız. Eserlerini seslendirirken, repertuvardaki diğer örneklerde olmadığı kadar güçlü şekilde piyanistliğinizi hissediyorsunuz ve enstrümanın hâkimi konumuna geldiğinizi fark ediyorsunuz.”
Peki ya Paganini Rapsodi ile tanışması? Bratislava Senfoni Orkestrası, Viyana'da vereceği bir konserde solistin Viyana Konservatuvarı'ndan olmasını isteyince, okul jürisinin yaptığı eleme sonucu seçilerek bu eseri ilk kez çalışıyor Emre. O konserden sonra da repertuarının önde gelen bölümünde yer buluyor bu yapıt.
Paganini'nin 24 kaprisinden sonuncusu üzerine varyasyonlar biçimindeki yapıtı da iyi analizi sayesinde ortaya, CSO eşliğinde dinlediğimiz yorumu çıkartıyor:
“Fark ettim ki besteci Paganini Rapsodisi’nde virtüoz kavramını sorguluyor. Ayrıca Paganini’nin teması ile cenazelerde çalınan ‘Dies Irae’yi karşı karşıya kullanıyor. Bale versiyonundaki kurgunun sonunda Paganini’nin sahnede parçalandığı düşünülürse bestecinin yaklaşımı ortada: Paganini’nin temasını alıp, akla ve hayale gelmeyecek şekillere sokup sonunda paramparça yapıyor. Şimdi eseri bu yaklaşımla çalıyorum, suikastçının rolünü üstlenip keyifle, eğlenerek yorumluyorum.”
Emre, Ana Salon sahnesine kulis kapısından adım attığı andan itibaren, yürüyüşü, yüz ifadesi ve dinleyiciyi selamıyla, kendine güvenli bir genç sanatçı portresi sergiledi. Değişik pek çok piyanistten dinlediğim rapsodinin bu denli saydam ve neşeli çalındığına sanki ilk kez tanıklık ediyormuşum hissine kapıldım. Mükemmel tekniğini, Kamuran Gündemir'in ta başlangıçta kazandırdığı “tuşun kökü ile iyi ve ölçülü ilişki”yi Rahmaninov'a uygulayışını, pedalda milimetrik yaklaşımla tınıyı hiç kirletmeden yakalayışını hayranlıkla izledim-dinledim. Bu piyano ve orkestra için rapsodide alınan sonuçta, kuşkusuz CSO'nun duyarlı eşliğinin payına da değinmeden geçmemek gerek.
Emre Yavuz, aldığı büyük alkıştan sonra piyanoda ilginç, rahat dinlenen bir parça seslendirdi. İkinci bis parçasını anlatırken, bunların pandemi döneminde kendi yaptığı bir beste olduğunu anlamış olduk. İkinci bis Luigi Bocherini'nin Re majör gitarlı beşlisinin fandango bölümüne yaptığı solo uyarlamasıydı. Bunları, CSO'nun yeni salonunda çalmak hayaliyle yazmış, böylece pandemik ertelemelerden sonra o hayaline kavuşurken, biz de keyifle dinledik.
Programdaki ikinci yapıt, Johannes Brahms'ın Op. 98, Mi minör 4. Senfoni'ydi. Bestecinin “bundan âlası can sağlığı” mantığıyla 1885'de tamamlayıp primöyerinde orkestrayı kendisinin yönettiği son senfonisi, bu alandaki en olgun yapıtıydı. Böyle olduğunu kendisi de bildiği için, bir yenisini yazmaya hiç teşebbüs etmemişti.
Yapıt için 64 kişilik kadrosuyla orkestranın iyi hazırlandığı alınan sonuçtan belliydi. Başkemancı sandalyesinde Menevşe Aydoğdu oturuyordu. İyi prova saatleri geçirilmiş olmalıydı. Orkestra gayet bütüncül bir icra sergiledi Rengim Gökmen'in batonu altında. İkinci bölümdeki yaylıların tel çekmeleriyle (pitzicato) ilerleyen ölçülerde bu bütüncüllük çok önemliydi. Hem bakır, hem üflemeli çalgılar yüksek etkinlik gösterince senfoninin tümü başarıyla seslendirilmiş oldu.
Salon sahne arkası balkonu hariç dolu sayılırdı, yaklaşık 1600 civarı dinleyici vardı ve güçlü alkışlarıyla hem orkestrayı, hem şefi ödüllendirdi. Ama bölüm aralarında da alkışlayıp, sonraki bölüme geçişi geciktirmeyi, dikkat dağıtmayı da ihmal etmedi bu dinleyici...
Bakalım bakanlık onayı çıktıktan sonra CSO'nun yeni yönetim kurulu bu konuda önlem almayı, dinleyiciyi eğitmeyi kabul edecek mi, yoksa konserlerin tadını kaçıran bu alkış düzeninin devamına göz mü yumacak?
Bekleyip göreceğiz..
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
27 Mart 2022, Ankara