Toplumların (ve toplulukların) belleğini taze ve sanatçılarına vefa duygusunu canlı tutması, o toplumun kalite ölçütlerinden biridir. Bu duyguların bir takım siyasal yönelimlere göre değil, sanatçının gerçek değerine göre yaşatılması önemlidir. Bu anlamda toplumumuzun son çeyrek yüzyılda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Siyasal yönelimler ön plana geçmiş, bir takım isimler gerçek değerlerinin üzerinde yüceltilerek topluma empoze edilmeye çalışılmış, buuna aracılık eden kimi vakıf ve özel kuruluşlara devletten para akıtılmış, eğitim sistemi de buna âlet edilmiş ve edilmektedir. Buna karşın, halâ ayakta durmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sanat kurumları ile sanatçıların oluşturduğu sivil toplum örgütleri, dernekler, vakıflar boşluğu doldurmaya çalışmaktadırlar.
Bu saptamayı yapmamın nedeni, geçtiğimiz Ekim ayında yapılan, idol kemancımız, İdil Biret’le birlikte “Hârika Çocuklar” yasasına konu olan Suna Kan ( 21 Ekim 1936- 11 Haziran 2023) için Ankara Devlet Konservatuvarlılar Derneği’nce (ADK-DER) 88 . doğum günü nedeniyle düzenlenen Keman Günleri ve anmadır.
Bu etkinliğin düzenlenmesine başta Çankaya Belediyesi olmak üzere, SCAMV, Medical Park, mekân ve orkestra tahsisiyle Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın destek olduğu anlaşılıyor. Keşke, Suna Kan’ın 65 yaşında yasalar gereği yaş haddinden emekliye ayrılana kadar solist sanatçı olarak kadrosunda bulunduğu ve konserleriyle önemli katkılar sunduğu T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da bu anlamda katkılar koyabilse, özel etkinlik düzenleyebilseydi.
SUNA KAN-ADK-DER İLİŞKİSİ
Gelelim ADK-DER Suna Kan ilişkisine… İlk keman çalışmalarına babası CSO kemancısı Nuri Kan’ın yönlendirmesiyle ADK’da başlayan Suna Kan, yeteneği saptanıp yurtdışına gönderildikten sonra diplomasını Paris Konservatuvarı’ndan aldı. Sonraki yıllarda da kısa bir süre ADK’da, emekliliğinden sonra da sağlığı bozulana kadar Bilkent’te ders verdi.
2007’de kurulan ADK-DER, 2011’den itibaren, pandemi dönemi hariç düzenlediği keman yarışmalarında Suna Kan’ı jüri başkanı yaptı. Suna Kan, sürekli olabileceğine inanınca, yarışmanın adıa yapılmasını birkaç yıl sonra kabul etti. Böylece Suna Kan Keman Yarışması doğdu ve dernek olanakları ölçüsünde yarışmayı uluslararası düzeye taşıdı, yani yabancı katılımcıları da kabul etmeye başladı.
Dernek yarışmaları beste ve icra bağlantılı olarak düzenlemeye başladı. Bir beste yarışması düzenleniyor, kazanan eseri enstrüman yarışmasında birinci gelen genç müzisyen, profesyonel orkestra konserinde solist olarak sunuyor. Beste ve icra yarışmaları bugüne kadar genel olarak keman, viyolonsel, oda müziği ve şan dalında yapıldı. Yarışmaların adandığı kişiler, Suna Kan’dan başka kemancı Necdet Remzi Atak, besteci Ulvi Cemal Erkin, kemancı İlhan Özsoy, kemancı Ulvi Yücelen, çellist Aziz Gürerk, kontrbassist Süleyman San, tenor Yalçın Davran oldu. Şu anda Viyola İçin Beste Yarışması ve Ruşen Güneş Uluslararası Viyola yarışması başvurulara açık bulunuyor.
SUNA KAN KEMAN GÜNLERİ
ADK-DER, son keman yarışmasında derece alanlara vaad ettiği konser düzenlemeyi, 2024’te yeterli desteği bulunca yerine getirdi. Keman yarışmasının birincisi Ilgın Top, ikincisi Zornitsa Ilarionova (Bulgaristan) ve Ece Namlı, Suna Kan Keman Günleri’nde Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde üç ayrı konserde sahneye çıkacaklardı. Yarışma üçüncüsü Ece Namlı, şef Burak Tüzün yönetiminde Opera ve CSO orkestrası müzisyenlerinden oluşan bir oda orkestrası eşliğinde sahneye çıkarken, Bulgar sanatçıya piyanist Cana Gürmen, Ilgın Top’a Çağdaş Özkan eşlik edecekti. Ancak bu iki konser, Tusaş'a terör saldırısında yaşamını yitirenler nedeniyle Çankaya Belediyesi'nce ertelendi. Bu ertelenen iki resitali 21 Kasım'da Zornitsa Ilarionova ve 2 Aralık'ta Ilgın Top tarafından piyanistleri eşliğinde verilecek.
Suna Kan Keman Günleri’nin favori konseri ise, müzik yönetmenliğini Burak Tüzün’ün yaptığı Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası ( HSO) tarafından verildi. Konser öncesi perdeye keman günlerinin tüm programı yansıtılmıştı. Sunuşu ADK-DER Başkan Danışmanı helden tenor Ünüşan Kuloğlu yaptı. Dernek Başkanı Ankara Opera Orkestrası viyolonsel grubu üyesi Arzu Gürerk Sugüneş, kendi tanıtım konuşmasından sonra, sahneye konuklar arasında bulunan 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün kızı Özden İnönü Toker’i davet etti. Özden Hanım 94 yaşına karşın gayet diri ve belleği son derece canlı. Perdeye ortada fraklı İnönü, iki yanında İdil Biret ve Suna Kan’ın bulunduğu Çankaya Köşkü’nde bir konser daveti öncesi çekilmiş fotoğraf yansıtılırken, Özden Hanım o günlere ilişkin birkaç anısını anlattı, bu iki müzisyenin tüm Cumhuriyet gençleri için birer idol haline geldiğini vurguladı. ADK Müdür Vekili Metin Munzur’un da kısa konuşması sonrası, başkemancılığını Burcu Zorlu’nun yaptığı HSO’nun yaylıları sahneye geldi.
SCHNITKE VE BOZOKLAR
Şef Rengim Gökmen’in yönettiği orkestra, eş kemancılar Derya ve Tayfun Bozok’a eşlik etti. Tayfun Bozok, keman yarışmalarında Suna Kan’ın yaşadığı dönemde jüri başkan yardımcısı olarak görev yapmış, vefatından sonra ise jüri başkanlığını üstlenmiş, Ankara Opera Orkestrası’ndan emekli, Bozok Quartet’in de kurucusu değerli bir kemancımızdır. Eşi Derya Bozok da CSO’da 1. Derece Keman Üyesidir.
Bozoklar, bu konser için Rus besteci Alfred Schnitke’nin (1934-1998) İki Keman İçin Konçerto Grosso No:1 başlıklı yapıtını seçmişlerdi. 20’nci yüzyılın ve çağdaş müziğin önemli bestecilerinden biri olan Schnitke ve yapıtıyla ilgili şef Gökmen kısa bir bilgi sundu. Besteciyi kimilerinin “dâhi”, kimilerinin “deli” olarak nitelendirdiğini, bu yapıtında da barok müzikten tangoya kadar değişik esintilerin yer aldığını anlattı. Tayfun Bozok da tangonun nereden geldiğiyle ilgili öyküyü nakletti. Bestecinin babaannesi her gün aynı tangoyu dinlermiş. Schnitke, çocukluğunda her gün duyarak belleğine nakşettiği bu tangodan yararlanarak yapıtının içine bir bölüm yerleştirmiş.
Seslendirilmesi hayli güç ve dikkat isteyen 6 bölümlü bu yapıtı Bozoklar başarıyla icra ettiler, eşlik temiz ve uyumlu biçimde yapıldı. Altı bölümlük yapıtta özellikle barok Vivaldi esintisi ile tango bölümü müziksever dinleyici tarafından rahatlıkla algılandı. Çocuk dinleyicilerin algısı ise biraz farklı oldu. Seslendirme bittikten sonra hemen arka sıramda oturan bir çocuğun yanındaki arkadaşına “ Korku filmi müziği gibi. Bazen arkadan bir yaratık çıkacak gibi hissettim” dediğine kulak misafiri oldum. Çağdaş müzik, bilgi, alışkanlıklar ve beklentilere göre dinleyici tarafından farklı algılanıp yorumlanabiliyor.
Konser sonunda fuayede Tayfun Bozok’la karşılaştığımda kendisini kutlarken “ Siz aynı evi paylaşan, çok prova olanağı bulunan karı-koca olmasaydınız, bu yapıtı bu denli iyi çalamazdınız” demekten kendimi alamadım. Tayfun’un “Kesinlikle” yanıtını yapıştırması içimi rahatlattı doğrusu. Yapıta hazırlanmak için hayli uzun bir süre çalışmışlar, bu süre içinde Tayfun Bozok bir zatürree atlatmış, ayrıca da ana damarına bir stent uygulanmış. Bu bâdirelere karşın yapıttan vazgeçmeyip iyi bir seslendirme çıkarmaları ayrıca kutlamaya değer.
ROMEO JULİET’E GÖRKEMLİ SESLENDİRME
Konser programında ikinci yapıt olarak şef Rengim Gökmen Sergey Prokofyef’in (1891-1953) Romeo Jüliet Bale Süitleri’nden bir seçki yapmış, böylece çok sevdiği, olanak varsa tercih ettiği geniş orkestra ile parlak bir seslendirme elde etmeyi amaçlamıştı.
Gene seslendirme öncesi kısa bir bilgilendirme yaparken, İngilizlerin hayli etkileyici öyküsünü anlattı: İngiltere Kraliçesine sormuşlar, “ Büyük İngiltere Donanması’nı kurtarırsın, Shakespeare ’i mi?” diye. Kraliçe “Tabii Shakespeare’i” diye yanıtlamış ve eklemiş, “ Büyük bir donanmayı her zaman yapabiliriz ama bir Shakespeare bir daha gelmez”.
Shakespeare’in bu eskimez, güncelliğini yitirmez aşk öyküsü günümüze kadar çok sayıda opera bestecisine ilham vermiş, baleler yaratılmıştır. Bunlar ortadayken Prokofyef’in yeni bir bale müziği yapmasının da bir öyküsü var. Besteci 1915’te İskit Süiti’ni yazdığında bir eleştirmenin “maymun sesleriyle dolu” diye yazdığını hiç unutmamıştı. 20 yıl sonra Romeo Jüliet’le hem görkemli bir bale müziği yaratmış, hem de iki süitle bu ezgileri ve anlatımını orkestra için ayrıca taçlandırmıştı.
İki süitten seçtiği toplam 7 bölümle Gökmen ve HSO, müzikteki dramayı dinleyiciye başarıyla duyumsattılar, istenen görkem sağlandı. Yapıttaki piyano ve klavsen partilerini de Elif Akar Kosman çaldı. Yoğun alkış ve tezahürat karşısında Gökmen, iki hasım ailenin karşılaşmasını anlatan Montegue ve Capuletler bölümünü bis olarak yeniden çaldırdı.
Bu arada doğaçlamadan bir durum da, piyanist Gülsin Onay’ın şef tarafından sahneye davet edilmesi oldu. Gülsin Onay, babası Joachim Reush ile ön sırada dinleyiciler arasındaydı. Sahneye gelince kısa bir konuşma yaptı, “İdil Biret ve Suna Kan bizim idollerimizdi” diyerek, kendisinin de aynı yasadan yararlanarak yurtdışında eğitim aldığını anımsattı. Kemancımız son yıllarını bir yaşlılarevinde geçirirken, ziyaretine gidip ona piyano çaldığını anlattı. Aslında bu ziyareti tüm müzik camiası biliyordu, çünkü Onay bunu videoya alarak sosyal medyalarından da paylaşmıştı. Piyano başına geçerek Suna Kan anısına kısa bir parça seslendirdi.
KAN’IN KEMANI FİLM MÜZİKLERİ TURNESİNDE
Şu sıralar Suna Kan’ı anımsamama yol açan, yurtdışında da bir topluluk turnesi bulunuyor. Suna Kan’ın kendi mülkiyetinde bulunan 1751 Nicolaus Gagliano kemanını devrettiği genç müzisyen Berfin Aksu, uluslararası bir turnede… İki Oscar ve üç Grammy ödüllü film müziği bestecisi Hans Zimmer’in oluşturduğu senfonik orkestraya solist kemancı olarak seçilmenin gururunu taşıyor.
"Hans Zimmer’ın Dünyası: Yeni Bir Boyut” adını taşıyan turne 10 Aralık’a kadar sürecek. 13 ülkeyi kapsayan turnedeki konserler bazıları 30 bin kişi alan büyük arenalarda veriliyor.
Bilkent sonrası Londra’daki Yehudi Menuhin Okulu, ardından Guildhall’de lisans eğitimini tamamlayan, halen Kraliyet Okulu’nda yüksek lisansa devam eden Aksu’yu orkestraya, bir dönem YMO’da öğretmenlik yapan Aleksey Igudesman önermiş. Zimmer ve arkadaşları kendisini dinlemiş ve seçmişler. Turne konserlerinde orkestranın önünde Berfin Aksu ile birkaç başka enstrüman solisti yer alıyor, çalınanlar ise Karayip Korsanları, Interstellar, Gladyatör gibi filmlerin müzikleri.
Suna Kan’ın emektar kemanı, dünyadaki genel gidişata uygun biçimde, bugünlerde bir Bach konçertosu değil, Zimmer film müziklerinin sololarında tınlıyor.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Bu yazı Konser Arkası dijital dergisinin Kasım 2024 sayısında yayımlanmıştır.