Bizim orkestralar program yaparken, İngiliz besteciler denilince akıllarına öncelikle Gustav Holst ile Edvard Elgar gelir. Holst’un Gezegenler başlıklı programlı müziğini, Elgar’ın viyolonsel ve keman konçertolarını geleçek yabancı soliste göre programa hemen alıverirler, orkestra müziği olarak da bestecinin Enigma Varyasyonları’na öncelik verirler… Eh, ara sıra da Benjamin Britten’ı dikkate alırlar. Son zamanlarda sıkça Film Müziği Konserleri yaparak dinleyici tutmaya çalışan orkestraların aklına Malcolm Arnold’un Kwai Köprüsü müziği bile ender gelir!
Bazı şefler de, defalarca çaldırdıkları için bildikleri yapıtları önerirler orkestralara.
Peki başka İngiliz besteci yok mu?
Olmaz olur mu? Yirminci yüzyılın önemli senfonistlerinden biri olan Ralp Vaughan Williams (1872-1958), nedense bizim orkestraların uzak durduğu bir büyük ustadır.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 5 Ocak 2024 programında Williams’ın Re Majör 5. Senfoni’sinin yer aldığını görünce, “Mutlaka gidip dinlemeyelim, bakalım yapıtı nasıl çıkartacaklar?” diye düşünerek konsere gittim.
Doğrusu CSO, şef Can Okan’ın yönetiminde iyi bir seslendirme çıkarttı. Üstelik Can Okan da bu yapıtı ilk kez yönetiyordu.
Orta blokta dokuzuncu sırada oturduğum için tüm sesleri duyma olanağım oldu. Belli ki, şef Can Okan, olumlu diyalogunun avantajını iyi kullanarak orkestrayı yapıta iyi hazırlamıştı. Klasik dört bölümlü fakat neredeyse tüm bölümleriyle insana huzur veren, dingin, ince ve zevkli ezgilerle örülü senfoniyi, 118 yaşındaki CSO “ilk kez” çalıyordu.
Bestecinin ikinci dünya savaşının sürmekte olduğu 1943 yılında tamamladığı yapıt, sanırım onun geleceğe ilişkin “dileklerini” anlatıyordu. Barış, huzur içinde bir dünya…
Zaten pek çok senfoninin aksine, bitişi zarif bir sönüşle tamamlanan yapıt, dinleyicinin büyük alkışlarıyla karşılandı. Şef Can Okan defalarca sahneye çağrıldı. Şefin de, Orkestra üyelerinin de bir kısmı geçirdikleri influenzanın etkilerine karşın yüzleri gülüyordu.
Şimdi dileğim, gelecek yılın programına, CSO’nun şef Can Okan’la da danışarak ve şimdiden Devlet Çoksesli Korosu’yla zaman ayarlaması yaparak, Ralp Vaughan Williams’ın “Antraktika” başlıklı 7. Senfoni’sini 2024-25 sezonu için programa almaları. Koroya düşen görev sözsüz, sadece vokal seslendirme olduğu için hazırlanması fazla süre almayacaktır.
Can Okan’ı ve CSO yönetimini Williams’ın 5. Senfonisini programa alıp 118 yıllık geçmişinin yüklediği içsel sezgiyle seslendirdikleri için kutlamak istiyorum.
FAZIL SAY’IN AFFEDİLMESİ
Konserin ikinci yarısında ise Fazıl Say’ın (d.1970) Senfoni No:5 başlıklı yapıtı “Türkiye’de ilk seslendirme” notuyla programdaydı. Genellikle orkestra ve oda müziği yapıtlarına birer ad koyan besteci, bu kez adı yapıtın bütününü oluşturan üç bölüme birer başlık koymayı yeğlemişti. Zaten dinlediğimiz de, kendi yazdığı program notundaki başlıkları yansıtır nitelikteydi:
1- İsyanlar ve Özlemler, 2- Elegie 3- Hayat Ağacı.
Genellikle programlı müzik yazan bestecinin aslında senfoni adı altında topladığı bu üç bölüm, orkestraların ayrı ayrı çalabileceği bölümler.
İsyan pandemiye, son savaşlara, ülkelerdeki karışıklıklaraydı, dolayisiyle vurmalı çalgılar her biri ayrı ayrı gümbürdüyordu. İşin içine kudüm de dahildi ama bu geleneksel çalgının sesleri bu kez, esas amacındaki tınıları değil, daha şiddetli vuruşları içeriyordu. Çalanı da, konuk olarak gelen, bestecinin seslendirmelerinde genellikle yer alan, halen kadrosu SamsunDOB’da bulunan Aykut Köselerli’ydi. Mutluluğa ve huzura özlemi anlatan son kısımda öz-biçim ilişkisi sağlanmıştı.
Ağıt (Elegie) ise bestecinin doğumundan 15 yıl önce, 1955 yılında İstanbul’da devletin hazırladığı bir komplo olarak başlamış sonra kendiliğinden çığrından çıkmış, aslında Rumlar hedef gösterilmişken, tüm gayrı müslimlere yönelerek büyük bir yağmaya dönüşen 6-7 Eylül olaylarında yaşamını yitirmiş 11 (bazı kaynaklarda 15) kişinin ardından yakılıyordu
Hayat Ağacı’nda makamsal yaklaşımlar sezinleniyordu. Besteci bu bölümü de “yaşamayı bilen insanlar”a adamış. Kastının her türlü duyguyu birlikte yaşayan insanlar olduğunu belirten besteci, seslendirmede piyanist olarak Kuzey Amerika-Kanada turnesinde olduğu için salonda yoktu.
Bu yapıtın programa alınıp seslendirilmesini, “CSO’nun Fazıl Say’ı affetmesi” olarak yorumlamak mümkün. Yakın geçmişte sosyal medya üzerinden orkestraya ve “memur sanatçılar” diye nitelendirdiği orkestraya, o dönemdeki şefine hakaretamiz, küçümseyici ifadelerle saldıran piyanist-besteci, işi sonunda “ben sizi tanımayrum” türü bir tavra kadar getirmişti. Ama kimi CSO üyelerinin bestecinin kendi organizasyon şirketi aracılığıyla İstanbul’da oluşturduğu toplama orkestralara gidip çaldığını da görmüştük. Ne de olsa işin ucunda ek bir kazanç var!
CSO’nun, önceki yönetiminin Gürer Aykal’ı affederek kendisine konser vermeye başlaması gibi, şimdiki yönetimin de Fazıl Say’ı affederek yapıtını seslendirmesi “barışcıl” bir adım olarak nitelendirilebilir.
Yeter ki, herkes bazı alışkanlıklarından vaz geçsin… Bu dileğe, neyi nerede alkışlayacağını öğrenmek zorunda olan dinleyici, partisini “ya duyulmazsa” endişesiyle olsa gerek, tiz çalan üflemeli sanatçı da dahil!
Bakarsınız CSO, bundan önce İstanbul ve İzmir’de gene Can Okan’ın hazırlık süreciyle seslendirilen bestecinin daha büyük ölçekli, “100 Yaşında Bir Çocuk” adını verdiği 6. Senfoni’sini de gündeme alır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
6 Ocak 2024, Ankara