Kamuya açık ya da sadece konuklara özel bir salonda giriş müziğini duyup işareti görünce ayağı kalkıp alkışlamaya başlayanlar, omuz omuza coşkuyla halay çekenler ya da herkesi piste davet eden sesle ara sıcak tabağını bırakıp dans etmeye geçen davetliler; hepsi kent alanında bir kültürel temsil olarak nikah törenlerinin farklı çehrelerini ve anlarını sunar bize. Kimi zaman yüzlerce insanı bir araya getiren nikâh törenleri ve düğünler, hazırlık aşaması ve gerçekleştirilme sürecini kapsayan tüm ritüelleri ve pratikleriyle, nikâh akdini kurumsal işlevinden sıyırarak kültürel düzleme taşır. Yöresel adetlerle daha uzun süreye yayılabilen ve farklı eylemlerle donatılabilen nikâh törenleri, kent alanında daha ziyade birkaç saat süren görece daha standart bir akış boyunca gerçekleşmektedir. Özellikle yorumsamacı antropologlar için birer kültürel drama/performans olan her tür nikâh töreninin vazgeçilmez bileşeni ve birleştirici gücü ise kuşkusuz müziktir.
Müzikologların Odağında Nikâh Ritüelleri ve Müzikleri
Bir toplumun ya da bir topluluğun anlam dünyasını, yaşama bakışını ve varlığını anlamlandırma biçimlerini yansıtan özgün toplumsal olaylar olarak nikâh törenleri, aile kurumunun temsil edilme biçimini ve işlevini okuyabileceğimiz, eski âdetler ile yeni edimlerin, gençler ile yaşlıların, hatta eski toplumsal statü ile yeni statünün karşılaşmasını görebileceğimiz -ilk bakışta ikili zıtlık gibi görünen fakat esasen yaşamsal akışın birbirini izleyen ve bütünleyen ögelerini içeren- kültürel ortamlardır. Ülkemizde bu konuyla ilgili bilimsel araştırmalara baktığımızda, aralarında Yörük köyleri, Tatar Türkleri, Dobruca Türkleri ve Türkmen düğünlerinin incelemesini içeren antropolojik araştırmalar ile belirli coğrafi bölgelere özgü küçük ölçekli etnografik araştırmalar ön plana çıkıyor. Tüm bu araştırmalar yalnızca nikah ve düğün ritüellerine değil, çalınan ve söylenen şarkı ve türkülere de değinmekte, hatta eşlik danslarının da analizini içermektedir. Benzer şekilde, dünyada çapında öne çıkan analizler arasında yer alan Tim Carter’ın “A Florentine Wedding of 1608” başlıklı sosyo-tarihsel incelemesi, Margarita Mazo’nun “Stravinsky’s ‘Les Noces’ and Russian Village Wedding Ritual” başlıklı hem müziğin kendisine hem kültürel ögelere odaklanan analizi, Duncan Bell’in İskoçya ve Polonya’daki evlilik ritüellerini karşılaştırdığı makalesi gibi örneklerin yanı sıra Asya’dan Amerika’ya farklı bölgelerde yapılmış düğün ritüelleri incelemelerinin hepsi müziğin nasıl kullanıldığına değindiğinden dolayı, nikâh törenlerinde müzik konusu etnomüzikoloji dergilerinde kendisine uzun süredir yer bulmaktadır.
Nikâh Törenlerinde En Sık Çalınan Eserler
Müzik ve dans üzerinden ritüel incelemeleri ile müzik antropolojisine konu olan nikâh törenleri ve düğünler, aynı zamanda sınıfsal atıfların, ekonomik, sosyal ve kültürel sermayelerin sergilendiği mecralar olarak müzik sosyolojisinin de araştırma kapsamına girer. Bu bakımdan kent alanındaki nikâh törenleri ve düğünler de pek çok açıdan incelenmeye değerdir. Örneğin, Avustralya’da Sydney ve Melbourne şehirlerinde halka açık kayıtları paylaşılmış 132 düğün videosunu mercek altına alarak düğünlerdeki iletişim ve etkileşim örüntülerini analiz edip, müziğin nasıl nikâh törenlerinin vazgeçilmez bir parçasını oluşturduğunu inceleyen 2019 yılında yayımlanmış bir makale, iletişim ve kültür sosyolojisi alanında çalışanlara ilgi çekici bir vaka analizi sunuyor. Ancak, dünyada ve ülkemizde büyük şehirlerde “Nikâh törenlerinde neler çalmaktadır?”, “Düğün şarkıcıları kimlerdir?” gibi sorulara cevap vermek, sosyo-demografik açıdan homojen olmayan bileşenler yüzünden neredeyse imkânsız gibi görünse de, konuyla ilgili birkaç genelleme yapmak olanaklıdır.
Bu bağlamda, duyulur duyulmaz zihinlerde nikâh imgesini canlandıran eserlerin başında kuşkusuz, Alman besteci, piyanist ve orkestra şefi Felix Mendelssohn-Bartholdy’nin (1809-1847) “Wedding March” eseri gelmektedir. Eserin yaklaşık 160 yıl önce ilk kez, Kraliçe Victoria’nın en büyük kızı Prenses Victoria Adelaide Mary Louise’in IV. Frederick Wilhelm ile St. James Sarayı Kraliyet Şapelinde 1858’de gerçekleşen nikâh törenlerinde icra edildiği pek çok kaynakta belirtilmektedir. Ancak bu eserin aslında bir nikâh töreninde çalınmak üzere bestelenmediği, esasen William Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununun 1843’deki bir temsili için bestelendiği bilinen ilgi çekici bir gerçek. Hatta dünyada neredeyse ‘kentsoylu’ nikâh törenlerine en çok arka plan oluşturmuş bu eserin ilk başlarda, Shakespeare’in oyunundaki pagan ögeler ve fantastik bileşenler sebebiyle özellikle Roman-Katolik kiliselerinde kıyılan dini nikâhlar için uygunsuz bulunmuş olması da eserle ilgili bir başka ilgi çekici yön. “Wedding March”tan sonra nikâh törenleriyle eş tutulan ikinci eser olan “Bridal Chorus” ya da “Here Comes the Bride” da doğrudan bir nikâh töreni için bestelenmemiş olup Richard Wagner’in (1813-1883) 1850 tarihli “Lohengrin” operasının korosundan bir kesit sunar bize. Kıta Avrupası’na coğrafi ya da kültürel açıdan yakınlığa sahip tüm ülkelerde özellikle nikâh giriş müziği olarak seçilen bu iki önemli eseri takip eden eserler arasında Johann Pachelbel’den “Canon in D, P.37” ve Johann Sebastian Bach’ın “Ave Maria”sı sayılabilir. Çok sesli Batı müziği dışında ise, dünyada en çok tanınan tango eserlerinin başında gelen ve Uruguaylı besteci ve müzisyen Gerardo Matos Rodríguez’in (1897-1948) bir sokak karnavalında çalınmak üzere bestelediği “La Cumparsita”, ülkemizde hayli yaygın olarak kentli düğünlerin açılış müziği ve ilk dans şarkısı olarak on yıllardır çalınmaktadır.
Nasıl ki cenazeler yas ve üzüntüyle eş tutuluyorsa, düğünler de neşe ve mutluluğun görünür kılındığı törenler olarak kabul edilir. Elbette bu neşeyi saatler boyunca havada asılı tutmada önemli bir görev de düğün şarkıcısına düşmektedir. Düğünde müziği icra eden, nikâh törenini takip eden organizasyonda sahne alan bir pop şarkıcısı, oda müziği topluluğu, rock grubu, türkücü, caz kuarteti, yurt dışında gelmiş yabancı bir müzik topluluğu, kendi seti ile gelmiş bir DJ, amatör bir müzik grubu, etnik müzik yapan bir grup, sesi güzel bir arkadaş hatta damat veya gelinin kendisi bile olabilir. Kent alanındaki düğünlerde ayrıca ‘liste başı’ olmuş ve ‘tanıdık’ romantik ve neşeli şarkıları içeren hayli standart bir listenin çalındığı rahatlıkla gözlemlenebilir. Bu durumun başlıca nedenleri arasında özellikle üst, üst-orta ve orta sınıf düğün mekânlarının çoğu kez anlaşma zorunluluğu getirdiği düğün organizasyon şirketlerinin, müziğe ilaveten menü ve süslemeleri de içeren standart eğlence paketleri sayılabilir.
İki Kişinin Şarkısı
Yazınının başında değindiğimiz gibi bir toplumun ya da bir topluluğun anlam dünyasını yansıtan nikah törenlerinin odağında aslında hayatta yolları kesişmiş iki kişi bulunur. Unutulmamalıdır ki dünyadan geçen çift sayısı kadar, yani milyarla ifade edilecek kadar fazladır hikâyeler ve zihinlerde çalan müzikler. Burada ağırlıklı olarak kent alanından yükselen nikâh müziklerine kulak verdik, ancak daha az tanıdık olan seslerin varlığı da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin, Sudan ve Etiyopya’da yaşayan Nuer kabilesindeki bazı evlilikler iki yaşayan kişi arasında bile olmamaktadır. Çünkü ‘hayalet evliliği’ pratiğiyle erkek birey, varisi olmayan ölmüş bir akrabası adına bir kadınla evlenebilmekte, bu durumda gelin canlı damat ise ölü bir kimse olarak kabul edilmektedir. Daha da ilginç bir evlilik türü bir insan ve bir objeyi içerendir. Hindistan’ın bazı bölgelerinde reşit olmayan genç kızlar belirli bir topluluğu temsil eden ok, yay, tahta pirinç kabı gibi objelerle evlendirilir; erkek akrabalarından biri bu objeyi temsil edecek şekilde bu sembolik evlilik töreninde hazır bulunur. Genç kız zamanı geldiğinde gerçekten evlenecektir, ancak bu öncü sembolik pratikle, hediye kabulü dışında tüm nikâh kutlama ritüelleri iki gün boyunca gerçekleştirilir. Öte yandan, 2021 yılı Dünya Nüfus Raporlarına (worldpopulationreview.com) göre, Endonezya, Pakistan, Nijerya, Bangladeş başta olmak üzere kırk yedi ülkede çok eşliliğin yasal olması ve bu durumdan kaynaklı güçlüklerle mücadele etmek zorunda kalan kadınların durumu müzikten ziyade ancak gürültü ile imlenebilir. Dünyanın neresinde olursa olsun herhalde en güzel şarkılar, Cemal Süreya’nın “Özür” şiirinde geçen “Kim istemez mutlu olmayı, mutsuzluğa da var mısın?” sorusuna evet diyebilen, iyi günde kötü günde yol arkadaşı olmayı başaranlar için hiç susmadan çalacaktır.
UĞUR ZEYNEP GÜVEN
15 Ağustos 2021, İstanbul