CSO’nun 30 Ekim akşamı verdiği Cumhuriyet Bayramı konseri, sadece çalınan eserler bakımından değil, besteci ve icracılar bakımından çok anlamlıydı. Çünkü Cumhuriyet döneminde yetişmiş dört iyi müzisyeni bir araya getiriyordu:
Muammer Sun (d.1932) : Saygun’un öğrencisi, halkın anlayıp hoşlanacağı bestelere imza attı, Kurtuluş ve Cumhuriyet dizi müzikleriyle televizyon aracığıyla büyük kitlelere ulaştı.
Hüseyin Sermet (d.1955) : 6666 sayıyı Üstün Yetenekleri Çocukların Yurtdışında Eğitilmesine Dâir Kanun hükümlerinden yararlandırılarak Paris’e eğitime gönderilen son yetenekti. Fransa vatandaşı olması tekliflerini hep reddedip T.C. Vatandaşlığını korudu. Uluslararası dolaşımda seslendirme kalitesiyle dikkati çekiyor.
F. Orhun Orhon (d.1977) Çıkışını istikrarlı biçimde sürdüren, genç kuşağın önemli şeflerinden. Tüm orkestraların sezon listelerinde yer alıyor. Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası’nın kurucusu. Müzikle Yaşayan Gençlik Derneği - Müzgender’in başkanı.
Hasan N. Tura ( d.1982) Verimli besteciliğini, iyi kemancılığı ve şefliğinin önüne geçirdi. Ulusal, tarihsel konularda programlı müziklerinin yanı sıra, solo, oda müziği toplulukları ve orkestra için kıvamlı, dinlenebilir nitelikte beste yapan, son kuşağın önemli isimlerinden biri.
NASIL BİR EŞLİK?
Açılışta Hüseyin Sermet’ten F. Chopin’in Fa minör 2. Piyano Konçertosu’nu dinledik. Başkemancı sandalyesinde Menevşe Aydoğdu oturuyordu, yanına Hasan N. Tura’yı almıştı.
Sermet, eşlik edilmesi kolay olmayan bir piyanisttir. Bazen coşar temposunu hızlandırır. Orhun Orhon, Sermet’le ikinci kez konser yapıyordu. İlki sanırım geçtiğimiz yıl Antalya Piyano Festivali’ndeydi ve Akdeniz Filarmoni’yi Mozart 24. Konçertoda yönetmişti.
Chopin 2. Konçertoda, ülkemizin deneyim birikimini kuşaktan kuşağa aktarmış orkestrasını yönetirken, son derece dikkatli olduğunu, kurduğu iyi iletişim ve net vuruşlarıyla sonuca gittiğini gördük. Orkestra da dikkatini yoğunlaştırmıştı, özellikle kendi çaldığı bölümlerde iyi bir tını elde etti. Tahta üflemeliler her zamanki gibi iyiydi. Bu kez birinci kornoyu çalan Utku Ünal’ı ise özellikle kutlamak isterim, konçertonun duygusal etkisini arttıran uzun zeminleri pürüssüz üflediği için...
SERMET’İN OLGUNLUK DÖNEMİ
Hüseyin Sermet, olgunluk döneminde tuşlarla âdeta bütünleşen yumuşak tuşesiyle, esasen bir piyano bestecisi olan Chopin’in henüz 19 yaşındayken ruhunda gezinen aşk rüzgârlarının duygusallığını bizlere fevkalâde bir yorumla taşıdı. Orkestralı girişlerde doğal olanı yaptı, şefle birbirlerini kolladılar, sonunda da içtenlikle kucaklaştılar.
Sermet büyük alkış aldı, piyanonun altına sürdüğü tabureyi geri çekip, heyecanlı ve mimikli biçimde dinleyiciye seslendi. “Bis olarak Chopin konçertodan sonra gene Chopin’den bir etüd çalmayı planlamıştım. Ama Cumhuriyet Bayramı’na yakışacak bir parçayla değiştirdim. Aslında bislerimi anons etmem. Şimdi yüzde 90’ınınızın bildiği bir parçayı çalacağım. Sevgili hocam Ulvi Cemal Erkin’den Küçük Çoban” diyerek klavyeye eğildi. Bu mis gibi Anadolu kokan, hüzünlü parçayı müthiş bir duyarlılıkla seslendirdi, sonunda son notanın titreşiminin salonun en ücra köşesine yayılmasını sağlayacak ve erken alkışı önleyecek tedbiri de sağ elini 20 saniye kadar havada tutarak aldı.
DEDENİN TÜRKÜSÜNDEN SENFONİK DESTAN
Konserin ikinci eseri, Hasan N. Tura’nın “Şehidin Türküsü” başlıklı eseriydi. Eser Ankara’da ilk kez seslendirildi. Dünya prömiyeri geçtiğimiz 31 Mayıs’ta 43. İstanbul Müzik Festivali’nin açılışında BİFO tarafından yapılmıştı. Eseri, İKSV Tura'ya Çanakkale Utkusu'nun 100. yılı dolayısıyle ısmarlamıştı.
Hasan N.Tura'nın dedesi, adını da taşıdığı Mustafa Niyazi Bey de Çanakkale gazisi bir müzisyendi. Bu yapıtın doğum sancılarına kısmen de olsa tanıklık ettim. Tura’nın orkestra dışındaki tüm zamanını bu yapıta nasıl hasrettiğini, aile yadigârı belgeleri babası değerli bestecimiz Yalçın Tura'nın (d.1934) titizlikle saklamasına nasıl müteşekkir olduğunu, eserin programını nasıl titizlikle hazırladığı biliyorum. Ayrıca Hasan Tura, benim projelendirip librettosunu yazdığım Aspendos balesinin de bestecisiydi. Yazı tarzını bildiğim bu yetenekli genç adamın, iyi bir iş çıkaracağına güvenim tamdı.
Dedesinin sözlerini yazıp ezgileştirdiği ve babasının notaya aldığı bir türküyü de kullanan Hasan N. Tura, “senfonik şiir” olarak nitelendirilen, kendi içinde birbirine bağlı 11 bölümden oluşan yapıta “Şehidin Türküsü” adını vermişti. Bence ortaya “şiir”den ziyade “senfonik destan” diye nitelendirebileceğimiz bir müzik çıkmıştı. Dinleyene savaşın dehşetini, Çanakkale'de yaşanan kimi olağanüstü kahramanlıkların ve duygusallıkların öyküsünü, mistik dayanışmayı yaşatan bu senfonik destan, tenor Serkan Bodur'un seslendirdiği dede yadigârı türküyle nihayete eriyordu. Hasan Tura sıkı dokulu yoğun bir orkestrasyonla, özellikle savaşı anlattığı bölümlerde çağdaş tonal uygulamalarla anlatımcı müziğe güzel bir örnek yaratmıştı.
CSO’nun seslendirmesi, İstanbul’daki BİFO seslendirmesinden daha iyi oldu. Orhun Orhon, kuşkusuz Sacha Göetzel’e göre eserin tarihsel geri planını, ruhunu daha iyi analiz etmişti. Savaşı anlatan bölümler daha dinamik, askerlerin şehâdet öncesi manevi ortamı daha içten seslendirildi. Şehidin Türküsü’nü söyleyen tenor Serkan Bodur da CSO salonunda daha iyi duyuldu. Şehidin Türküsü, Hasan N. Tura’nın Çanakkale’yi konu alan ikinci eseri. Daha önce de Çanakkale Şehitleri başlıklı bir senfonik şiir yazmıştı.
ÖZLENEN MÜZİKLE ÜÇ BİS
Konserin sonunda sıra Muammer Sun’un Kurtuluş ve Cumhuriyet film müziklerinden üç marşa gelmişti. Ulusal günlerde orkestraların âdeta can simidi olan bu müziklerin korolu olanlarından üç parçalık bir buket, üç adet kırmızı gül gibi dinleyiciye uzatılıyordu: Özveri ve Direniş, Denizcilerin Şarkısı, Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa!
Seçilen koro da anlamlıydı. Muammer Sun’un hocası Adnan Saygun’un adını taşıyan Filarmoni Korosu. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın verimli hocaları Çiğdem Aytepe ile Atilla Çağdaş Değer’in kurup çalıştırdıkları bu koro, Ankara’daki çeşitli korolardan gelen gönüllülerle amatör meraklılardan oluşuyordu. Marşları nasıl da yürekten söylediler.
Salonu dolduran dinleyici de özellikle son marşı öylesine alkışladı ki, şef Orhon Orhun tam üç kez yeniden çaldırmak zorunda kaldı. Sonrası sahne üstündeki mutluluk görüntüleri, karşılıklı kutlamalar, çiçek teatileriydi.
Nice ve gerçek Cumhuriyet Konserlerine...