Merak; öğrenme ve bilgi sahibi olmak için önemlidir. Uluslararası “darbuka virtüozu” olarak tanıtılan Burhan Öçal’ın değişik müzisyenlerle yaptığı “proje”leri merak ediyordum. Bazı eski diplomat arkadaşlar da çok övünce, 6 Mart 2024 akşamı CSO Ada Ankara Ana Salon’daki, tanıtımında “Davullar, Piyano ve Çello” nun buluştuğu bu benzersiz proje: ‘Doğu Batı’yla Buluşuyor' (East meets West)” denilen konsere gitmeye karar verdim.
Boş sahnede serili bir halı üzerinde biri büyük, diğeri küçük iki darbuka, bir sea drum ya da ocean drum denilen dalga sesi veren iki tarafı kapalı içinde kum bulunan büyük bendir gibi enstrüman, önde üç tane çelik tencere, yanında iki tane tef, gene önde değişik tonlarda ses verecek sallanarak çalınan adını bilmediğim bir takım vardı. Ama konser sonunda iki darbuka ile kuş sesi veren bir alet ve üç tencere dışındakilerin mostralık olduğunu anladık, çünkü onlarla bir şeyler çalınmadı. Ayrıca tanıtımdaki gibi “davul” yoktu, belli ki çeviri sonucu bu deyim kullanılmıştı. Mâlum Türkçe’de davul, bateri takımı ile asma köy davulu için kullanılır.
Sahnede üç müzisyenin birbirini duymasını sağlayacak, ayrıca dinleyicilerin de neredeyse kulak zarını zorlayacak bir yığın hoparlör ve mikrofonlar yerleştirilmişti. Doğal olarak başrolde Burhan Öçal olacaktı. Piyanoda uzun yıllardır arkadaşı olduğu belirtilen Ukraynalı piyanist Alexey Botvinov, viyolonselde de bu ikiliyle ilk kez Sedef Erçetin yer alacaktı.
Gelin, Türkiye’de yaşayan herkesin sesini tanıdığı, görüntüsünü bildiği, çocukluğumda Eyüp Sultan’daki oyuncakçılar çarşısında renk renk, boy boy topraktan yapılmış örneklerinin satıldığı darbukanın tanımına bir bakalım:
“Dümbelek olarak da adlandırılabilen darbuka, genellikle eğlence mekânlarının vazgeçilmez çalgısı olarak bilinmektedir. El ve parmak marifetiyle çalınan darbuka iki temel ses üzerinden çalınmaktadır. Ritmi oluşturan bu iki sesten biri ince ve tiz, diğeri kalın ve tok bir sestir. Kalın ses darbukanın ortasına vurunca elde edilirken ince ses ise kenarlara vurularak elde edilir.”
Programın ilk iki parçası baroktan klasiğe geçiş döneminin ve tüm zamanlar için “klasik müziğin babası” kabul edilen Johann Sebastian Bach’tan İyi Düzenlenmiş Klavye’den, sonraki Bach parçası ise Goldberg Çeşitlemeleri’nden seçilmişti. Seslendirme başlar başlamaz, âdeta açık havada pop konseri gibi son derece yüksek bir sesle karşılaştık.
Burhan Öçal’ın büyük boy darbukasının önünde iki mikrofon vardı, kuyruğuna da bir mikrofon takılmıştı. Kalın ve tok sesleri elde etmek için ortasına vurduğunda darbukanın sesi top gibi patlıyordu!
Johannes Brahms’ın Viyolonsel-Piyano Sonatı için Sedef Erçetin’i komplimanlarla sahneye davet ettiğinde, Erçetin’in eşi Hakan Atala’nın arkadaşı olduğunu da vurgulayan Burhan Öçal, ritmik eşliklerine bu uyarlamada da devam etti. Mikrofon ve hoparlörler nedeniyle çellonun da, piyanonun da sesleri gayet mekanik ve yüksek çıkıyordu. Darbukanın sesi ise, viyolonseli bastırıyordu.
Programda L. v. Beethoven da eksik değildi, Patetik Sonat’ın birinci bölümünde piyano-darbuka ikilisi aynı yüksek volümde hoparlörlerden kulağımıza yüklendi. Ardından Musorski’nin “Bir Resim Sergisinden Tablolar”ından dört bölüm geldi. Sıra, Burhan Öçal’ın kısa da olsa dinlenmesindeydi. O kulisteyken. Schumann’ın Fantazi Parçalar’ından üçüncüsünü Sedef Erçetin ile piyanist, gene mikrofon-hoparlör işbirliğiyle seslendirdiler.
Piyano-darbuka ikilisi Philip Glass, Rahmaninov, Prokofyef yapıtlarından alınmış birer bölümle konser programını sonuna bağladılar. Son parça Piazzola’dan Grand Tango’ydu ve Sedef Erçetin enstrümanındaki ustalığını ses yükseltme dengesizliğine karşın gösterdi. Bu veda parçasıydı ama dinleyici miting meydanı ya da stadyum tribününde gibiydi, alkışlar, ıslıklar arasında, üçlü gene Piazzola’dan bu kez Liber Tango’yla bis yapmış oldu.
Bu arada üç tencereyi unutmayalım. Dinleyiciyle iletişim kurma ve sahne gösterisi bakımından yeteneklerini ince ince gösteren Öçal, tencerelerin öyküsünü anlattı. Malum, Brüksel lokantalarında midye yemekleri ünlüdür. Bir konser sonrası Türk diplomatların da bulunduğu yemekte, Öçal’ın bir gösteri yapması istenmiş ama ortada enstrüman yokmuş. Mutfaktan bu üç tencere getirilmiş ve Kraliçe’nin de bu tencerelerde birkaç kez midye yediği belirtilmiş.
Öçal’ın bu üç tencereyi marifetli parmaklarıyla tıngırdatarak yaptığı gösteri ve bunu tencerelerin yerlerini değiştirerek bir “bul karayı, al parayı” numarasına dönüştürmesini dinleyici gene büyük alkışlarla karşıladı.
Konserin tanıtım metnindeki cümlelerden biri şöyleydi:
“Bu konserde alanında virtüöz olan üç sanatçı piyanonun başyapıtlarında perküsyonun zirveye taşıdığı oryantal ritimlerin çellonun evrensel sesiyle buluşmasıyla ortaya çıkan müzikalite her saniyesinde dinleyicilerini bambaşka dünyalara doğru yolculuğa çıkartacak.”
Konser sonrası benim çıktığım yolculuk ise doğru evin yolunu tutmak oldu. Müzisyenlerin temsilcisi arkadaşımın “Nasıl keyif aldınız mı?” diye soracağını bildiğimden vereceğim yanıtı hazırlamıştım: “Bir keyif alacak idiysem de, ses mühendisliği faciasından dolayı alamadım!”
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
7 Mart 2024, Ankara