Birdenbire yıllar geriye saran bir film şeridi gibi hızla gözümün önünden geçti. Başkemancı koltuğunda Moskova Konservatuvarı mezunu, Server Ganiyev’in ( 1935-2010) yanında oğlu Toğrul’la Bilkent Senfoni Orkestrası’nın ilk rahlesinde oturduğu günler…
Server Ganiyev, bu orkestranın kurucusuydu, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nin kurucu dekanı piyanist Ersin Onay’la ( 1949-2023) birlikte… Ersin Bey, içindeki konser salonuyla fakülte binasının tamamlanması için hummalı bir çalışma içindeyken, Prof. İhsan Doğramacı’nın “Server, biran önce tamamla sen orkestrayı” diye sıkıştırdığı Server Ganiyev sıklıkla Bakü’ye gidiyor, bildiği iyi müzisyenlerle temas ediyor, önerilenleri dinliyor ve kadro oluşturmaya çalışıyordu. Gelen müzisyenler aynı zamanda MSSF’de enstrüman hocaları olacaktı. Orkestranın ilk adında “akademik” sözcüğü bu nedenle yer alıyordu.
Siyasal konjonktür elverişliydi, Sovyetler Birliği dağılmış, müzisyenlerin Batı’ya çıkışları yönünde bir engel kalmamıştı. Herkes kendine ve ailesine yeni bir gelecek aramakla meşguldu. Türkî Cumhuriyetler’de yetişmiş müzisyenlere kardeş ülke olarak gördükleri Türkiye’nin başkentinde, kendilerine lojman da tahsis edilen bu yeni iş olanağı çekici gelmişti.
O zaman kısa adı BASSO olan bu yaylı çalgı ağırlıklı topluluğu ilk kez 1993 sonbaharında Gazi Eğitim salonunda dinlediğimi anımsıyorum, çünkü MSSF binası daha yapım aşamasındaydı. Topluluk giyimleri, ayakkabı ve değişik renklerdeki çoraplarıyla tam bir göçebe görünümündeydi ama sahnedelerdi ve çalıyorlardı. Server Ganiyev, oluşturduğu yaylı dörtlüyle zaman zaman Doğramacı’nın konutunda oda müziği de yapıyordu.
Elvin, dedesi ve onun sınıf arkadaşı ünlü kemancı-eğitimci Victor Pikayzen'le
Topluluk, sinfonietta yapısından senfonik yapıya dönüştüğünde, “Birleşmiş Milletler gibi orkestra” tanımını yaptığımı anımsıyorum. İçinde yok yoktu, Azerbaycan Türkleri çoğunlukta olmakla birlikte, Özbek, Kırgız, Gürcü, Arnavut, Rus, Romen müzisyenler biraraya gelmişti, aralarında numunelik birkaç TC. Vatandaşı da vardı.
Lojmanlarda, adeta bir komün gibi yaşıyorlardı. Aralarında anlaşmazlıklar da doğuyordu, yeni aşklar da…
Annesi eşliğinde Rostropoviç müzesinde çalarken...
Server Beyin kızı piyanist Nermin Ganiyeva da, gönlünü Arnavut Çellist Hayrettin Hoca’ya (Hoxa) kaptırmıştı. Bu gelenlerin bir kısmı burada evlendiler, çoğunun çocukları Ankara doğumlu oldu. İşte onlardan biri de Elvin Hoca Ganiyev’di. (d.1997, Ankara)
Dedesi ve anne-babasıyla sohbetlerimizde, dizlerimizin dibinde elindeki oyuncaklarla vakit geçiren bu çocuk, şimdi günümüzün çok yetenekli, çalışkan, virtüoz kemancısı.
Server Ganiyev, Elvin, Dışişleri'nden rahmetli Necil Nedimoğlu'ya, 2007
Dedesinden aldığı ilk derslerden başlayarak gelişimini yakından izledim. Bilkent’teki çocuk kemancılar için düzenlenen Keman Günleri’nden itibaren, enstrümanına büyük bir sevgiyle bağlı olduğunu gözlemledim.
Öyle ki, çalmaya doyamaz, sahnede biraz daha kalıp bir parça daha çalmak isterdi. Yaşıtlarıyla pek çok yarışmada kapışıp, ipi önde göğüslemenin mutluluğunu yaşadı.
Hele bir fotoğrafını çekmiştim, pek ilginçti. Cihat Aşkın’ın CAKA projesi çerçevesinde Bilkent sahnesinde yaptığı çalışmada, Elvin, Cihat’ın karşısında adeta bir cüce gibi duruyordu! Sanki Guliver serüvenlerinden bir görünüm! Bugün ise boylu-poslu, ince, yakışıklı bir genç ve sahneye çok yakışıyor.
BSO işleiğinde 23 Mart 2024 akşamı Bartok 2. Konçertoyu yorumlarken...
23 Mart 2024 akşamı, Elvin’i dedesini anma amacıyla düzenlenen BSO konserinde Bilkent sahnesine çıktığında gözümünün önünden hızla geçen film şeridi işte buydu.
Daha bir ay önce Elvin’i Hacettepe Senfoni Orkestrası eşliğinde Sibelius konçerto seslendirirken dinlemiştik:
Bu kez keman dağarından, hem ezberlemesi, hem de icrası bakımından daha zor bir eserle karşımızdaydı. Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok’un (1881-1945) Si majör 2 No’lu Keman Konçertosu 20. yüzyıl müziğinin ders niteliğindeki örneklerinden biridir. Çünkü içinde hem dizisel, 12 ton örnekleri taşır, hem Bartok’un olmazsa olmazı halk müziği ezgilerine getirdiği yorumları. Çok farklı ritmler de cabası…Böylece Bartok, ezgiselliğin, 12 ton müziğiyle dinlenebilir niteliklerde kaynaştırılabileceğini kanıtlamış oluyordu. Elvin bu konçertoyu Türkiye’de seslendiren ikinci Türk kemancı oldu. Yıllar önce Çağıl Yücelen, 21 yaşındayken CSO ve İDSO ile seslendirmişti. Yapıt aynı zamanda Bilkent’te de ilk kez seslendiriliyordu, belleğim beni yanıltmıyorsa.
BSO’nun başkemancı sandalyesinde yıllardır konzertmeister yardımcısı ünvanıyla çalışan İrina Nikotina oturuyordu, şef rahlesinde ise İtalyan şef Claudio Vandelli vardı. Orkestra üyeleri, Elvin’in arkasında herhalde 7-8 yıldır çalmadılar. Bu performansı onların da takdir ettiğini sanıyorum çünkü Elvin, tonu, ajilitesi, mükemmel yay tekniğiyle Bartok’un zorluklar içeren keman yazısında olağanüstü bir başarı gösterdi.
Yoğun alkışlardan sonra kısa bir konuşma yaptı Elvin. İçinden yetiştiği Bilkent’in sahnesinde bulunmaktan ve dedesinin anısına bu konsere çıkmış olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi, Bilkent camiasına ve Doğramacı ailesine şükranlarını sundu. Arkasından bis olarak bir Bach çaldı, alkışlar dinmeyince, güç yapıtlara doymayan bir kemancı olarak bu kez bir Ysaye ile kendini gösterdi.
Konseri, orkestra şefleri Rengim Gökmen ve Naci Özgüç’le birlikte izledik ve ardından Elvin’i kutlamak için aşağı indik. Naci Özgüç, “Elvin’in ilk orkestralı konserinde şef bendim” dedi. 2003 yılında Naci Özgüç yönetiminde BSO, çocuk konserinde Carmen Fantesy çalmış, henüz 9 yaşında… Ben de “Çocukken hakkında ilk yazan da bendim” yanıtını verdim.
Hadi ikimize yakışır diyerek Elvin’le bir fotoğraf çektirdik. “Tam bir Ysaye ustası oldun” deyince “Altı sonatını da kaydettim, yakında yayımlanacak” diye hatırlattı. Bu gelişmeyi merakla bekliyorum. Umuyorum, uluslararası klasik müzik camiasında da ses getirecektir.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
24 Mart 2024, Ankara
Not:
1-Konserin ikinci yarısında Antonin Dvorak’ın, Yeni Dünya’dan adını taşıyan 9. Senfoni’sini dinledik. Bilkent’in yerleşik, yaş ortalaması yüksek dinleyicisi her iki yapıtta da aralarda hiç alkışlamadı. Takdirini yapıt sonlarına sakladı. Kimsenin konsantrasyonu bozulmadı.
2- Program kitapçığının ilk sayfasında, "Server Ganiyev Anısına" denilmişti, afişteki gibi... Ama içinde Server Ganiyev'den tek sözcük bile yoktu. Madem bu bir anma konseri, kitapçığa hakkında bir yazı konulmalıydı. Zaten salonda da, dış kapı girişindeki afiş dışında herhangi bir işaret yoktu.
3- Program kitapçığı biraz daha özenle gözden geçirilmeli baskıya gitmeden önce… Senfoniyi dinlerken İtalyan şefin özgeçmişini Türkçesinden okudum ve “Orff’un Carmina Burana operasını yönetti” cümlesiyle karşılaştım. Carmina Burana, Solistler, Koro ve Orkestra için bir sahne kantatıdır. Metnin ingilizcesini okuduğumda “opera” nitelendirmesinin geçmediğini gördüm. Artık bir çeviri hatası mı, yoksa “sehven” eklenmiş bir nitelendirme mi, bilemem.