Oda müziğine olan ilginin “nicel” olarak arttığını görmek sevindirici. Tabii bu artış göreceli. 80 milyonu aşmış bir nüfusa sahip Türkiye'de, 5 milyonu aşmış Ankara'da 30- 150 kişilik salonları doldurabilmek başarı olarak görünüyor. Görecelilik işte burada. Ama büyük konser salonunun yarıdan fazlasını doldurma başarısı gösteren bir etkinlik de bulunuyor. Bilkent Müzik Günleri, özellikle son iki yıldır bir dinleyici istikrarı yakalamış görünüyor.
Sanat Yönetmenliğini Kağan Korad'ın yaptığı 4. Bilkent Müzik Günleri 20 Şubat 2019 Çarşamba akşamı başladı. İki ay süreyle çarşambaları düzenlenen bu etkinliğin en temel ilkesi, seçilen gruplar arasında en az bir Bilkent mezunu veya mensubu bulunması. Program hazırlanırken de orkestra konseri hariç, her konser için iki grubun seçilmesi. Böylece hem katılımcı grup sayısı artıyor, hem de program çeşitleniyor. Bkz:
http://www.sanattanyansimalar.com/bilkent-muzik-gunleri-20-subat-ta-basliyor/4263/
BOSPHORUS TRİO'DAN MÜKEMMEL İCRA
İlk gece, önce sözde değil özde istikrarlı biçimde geliştiğini gözlediğim Bosphorus Trio sahneye çıktı.
İstanbulDSO başkemancı yardımcısı Özgecan Günöz, BİFO üyesi çellist Çağlayan Çetin ve Uludağ Ü. Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi piyanist Özgür Ünaldı'dan kurulu piyanolu trio, bir senfoni uzunluğundaki Antonin Dvorak'ın Fa Minör triosunu seçmişti. Türünün en önemli eserlerinden biri olan, güçlü, sıra dışı müzikal fikirlerin çokluğu ile dikkati çeken eseri besteci 1883'de yazmıştır. Dvorak'ın 7. Senfonisinin oda müziğindeki kardeşi ve Op.34 Piyanolu Beşli'sinin akrabası olarak nitelendirilebilir. Annesinin ölümünden sonra özellikle Fa tonu üzerinden gittiği dikkati çeken bestecinin bu eserindeki yer yer karanlık düşünceler, belirsizlik, huzursuzluk egemendir. Sanki besteci bir şeylere meydan okumaktadır.
Bosphorus Trio, müzikteki tüm bu karakteristikleri yansıtma, üç enstrümanın solistik özeliklerini sergileme, ve mükemmel tını elde etme bağlamında çok iyi bir seslendirme çıkardılar. 40 dakika boyunca etkinliklerinde en ufak bir zafiyet sezilmedi. Bilkent Salonu'nun bazen orkestra için fazla gelen akustiği, oda müziği eserlerinde icracılara çok yardımcı oluyor. Bosphorus Trio da salon avantajını gayet iyi kullandı. Eğer bölüm araları alkışları zedelemediyse, alınan kayıt pekala yayımlanabilir nitelikte olmuştur diye düşünüyorum.
Kendilerini kutlarken üçünü de mutlu gördüm. Sonuçtan belli ki kendileri de memnundu. Minicik apartman salonundan bozma salonlarda bile çaldıklarını düşünürsek, Bilkent Salonu onlara mutlaka cennet gibi gelmişti. Hele Bilkent Lisesi ve Moskova Konservatuvarı mezunu Özgür Ünaldı, eski yuvasında olmanın, eski arkadaşlarından bazılarıyla hasret gidermenin sevincini yaşıyordu.
AGORA PİYANOLU KUVARTET
Oda müziğine ilginin yetişkin icracı ve müzik öğrencileri arasında da artmasıyla birlikte, bazı oluşturulan toplulukların çeşitli nedenlerle yeniden biraraya gelemediklerini de gözlüyoruz. Bir öğrenci topluluğu olan Agora piyanolu kuvartet, son üç yıldır varlığını korudu ve korumaya da kararlı gibi görünüyor. Agora adı eski Yunancada bakın hangi anlama geliyor: “Yunan klasik çağında, bir sitenin yönetim, siyasa ve ticaret işlerini görüşmek üzere yurttaşların toplandığı kent alanı”.
Topluluk Bilkent Müzik lisesi'ni bitirdikten sonra lisans öğrenimini AÜ. Devlet Konservatuvarı'nda sürdüren piyanist Arkın Akçagül, çellist Yaşar Köroğlu, Eskişehir Anadolu Ü. Devlet Konservatuvarı öğrencisi kemancı Korcak Köstük, Hacettepe Ü. Ankara Devlet konservatuvarı öğrencisi viyolacı Semih Tercan'dan oluşuyor. Oda müziği koçluğunu, üniversite ve konservatuvar yönetimince husumetle yok edildikleri hukuken sabit olan, ödüllü, eski Ankara Üniversitesi Solistleri'nden Prof. Çetin Aydar ile Doç. Sinan Dizmen. 2017'de Edirne'de mansiyon, 2018'de Beyşehir'de üçüncülük elde etmiş bir topluluk.
İkinci yarı için, süreyi gözönüne alarak iki eser ve bir eserden bir bölüm seçmişlerdi. Önce İspanyol besteci Joaquin Turina'nın ( 1882-1949) La Minör kuvartetini seslendirdiler. Müzik tarihinde pek çok örneğine rastlayacağımız türden bir İspanyol-Fransız karışımı, yaklaşık 19 dakika süreli bu müzik, Dvorak'a göre daha çağdaş yaklaşımlar içeren, ulusal kimi ezgileri daha yeni tekniklerle işleyen bir eserdi. Özellikle kemanın virtüozitesine önemli rol biçilen eserde, topluluğun kemancısı Korcan Köstük iyi bir sınav verdi. Daha önce gençlik orkestralarında keman grubunda rastladığım Köstük'ü ilk kez solo olarak dinledim ve beğendim. Solo diyorum, çünkü oda müziğinde her çalgı, solisttir.
Topluluk, kendi iç uyumunu sağlamış, birbiriyle çalma alışkanlığını edinmiş, dengeleri gözeten bir izlenim bıraktı. Daha sonra Mahler La Minör Kuvartetin birinci bölümünü, ardından da Alfred Schnitke'nin(1934-1988) Piyanolu Kuvartetini seslendirdiler. Schintke'ni bu günümüzün “yeni müzik” anlayışına giden yolun taşlarını döşediği çağdaş tek bölümlük eserinde, topluluk değişik dönem tarzlarına nasıl uyum sağladığını gösterdi. Arkın Akçagül, piyanonun aynı zamanda vurmalı çalgı olarak kullanımına örnekler taşıyan eserde, klavyedeki çağdaş teknik anlamındaki başarısını da gösterdi.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
21 Şubat 2019