Bir klasik müzik aşığı olan 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, anılarında bu müzikle Libya çöllerinde Fransızların terkettiği binada bırakılmış gramafon ve plaklar sayesinde nasıl tanıştığını, israrla dinleyerek nasıl alışıp sevdiğini anlatır. Tavsiyesi, fırsat buldukça dinlenmesi, konserlere gidilmesidir. Bu alışma ve hoşlanma süreci toplumun bir kesiminde klasik için hâlâ bir gereksinim olsa da, bu aşamayı geçmiş rutin klasik mlüzik dinleyicisi için aynı gereksinim “çağdaş” ya da “yeni” müzik için var.
21. yüzyılın müziğini anlamak, yorulmadan dinleyebilmek, sevebilmek için, bir miktar klasik müzik altyapısının bulunması şart. Nasıl iyi bir soyut resim yapabilmenin temelinde başta iyi desen olmak üzere klasik resim eğitimi-bilgisi gerekiyorsa, yeni müzikte ortaya bir sonuç çıkarabilmenin temelinde sağlam bir klasik kompozisyon bilgisi yatıyor.
Türkiye'de bu anlamdaki yolu İlhan Usmanbaş'ın açtığı söylenebilir. Elektronik müzikte de İlhan Mimaroğlu ile Bülend Arel öncü besteciler olmuşlardır. Günümüzde bu alanda başı Bilkent Üniversitesi MSSF Kompozisyon Bölümü (BK) çekiyor. Bilgi Üniversitesi, İTÜ MİAM akla gelen öteki akademik kurumlar.
Üç kişilik akademik kadrosuyla kapasite üstü çalışarak inanılmaz işler başaran BK, sadece kendi öğrencilerine değil, ilgilenen tüm müzisyenlerin yararlanabildiği ustalık çalışmaları ve konserlerle Ankara dışından pek çok insan için de bir çekim merkezi. İsviçre kuruluşu Prohelvetia'nın finansal desteğiyle Collegium Novum Zurich'le düzenledikleri 31 Mart 2017 akşamı verilen konser ile aynı topluluğun ustalık sınıfı örneklerden sadece biriydi.
Avrupa'nın önde gelen çağdaş müzik topluluklarından Collegium Novum Zurich ( latince kullandıkları adınTürkçesi Zürih Yeni Topluluğu) , Bilkent Kompozisyon’un davetilisi olarak ilk kez Türkiye'de bir konser verdi.
Dinleyiciden, meslekdaşlarından gördükleri ilgi, Bilkent'teki olanaklar işin olumlu tarafı ama gene de yedikleri “bürokratik darbe”yi kolay unutmayacaklardır. Çünkü seslendirecekleri ilk eserde kullanılacak Asyatik-Pasifik çan takımını gümrükten zor kurtardılar ve ancak konserin başlama saati olan 20.00'de kurmaya başlayabildiler. BK Bölüm Başkanı Tolga Yayalar fuayede beklemekte olan dinleyiciye durumu açıklayıp yarım saatlik bir gecikme olacağı için özür diledi. Bu tam da “Elimizde olmayan nedenler” sınıfına giren bir gecikmeydi.
Collegium Novum Zurich'in Bilkent konser programında yer alan üç yapıt da, Türkiye'de ilk kez seslendirildi. Topluluğun sanat yönetmeni Jens Schubbe'nin, amaçları ve eserler hakkında Almanca verdiği bilgiyi Türkçeye, uzmanlık eğitimini Avusturya'da tamamlayan besteci Ülkemin Akbaş çevirdi.
KİLİSE ÇANI DEĞİL, İNEK ÇANI
İlk yapıt Fransız besteci Hugues Dufourth'un (d.1943) 2008'de yazdığı “L'Asie d'apres Tiepolo / Asya Sonrası Tiepolo” başlıklı, bir kalede 15 yıl süreyle yaşayanTiepolo'nun 4 kıtayı bir araya getirme çabasını anlatan programlı bestesiydi. Gümrükten zor kurtarılan çan takımı da bu yapıtta kullanılacaktı.
İçinde Endonezya, Tayland, Çin ve Japonya'dan çeşitli küçük gongların da yer aldığı bu çan takımının yanı sıra, marimba, ksilofon ve vibrafon da aynı vurma çalgıcı tarafından kullanılıyordu. Yapıt, sesi İsviçre dağlarının simgelerinden biri olan, büyük ebatları ve çıkaracakları sese göre özel olarak üretilmiş “cowbel-inek çanı” da denilen çanlara vuruşlarla başladı. 20 dakika süresince topluluktaki en etkin kişi, vurma çalgı takımı içinde dolaşan Julien Megroz'du. Çanlarla uğraşmadığı anda onu, elinde çift arşe ile marimbanın, ksilofonun başında gördük.
Sanat yönetmeni Jens Schubbe'nın açıkladığı topluluğun başlıca amacı olan kültürlerarası iletişim kavramına uyan yapıtta, en önemli işlev seslendirme süresince birkaç kez yoğun biçimde kullanılan vurma çalgı takımındaydı.
İtalyan şef ve besteci Emilio Pomarico'nun yönetiminde hepsi de solist düzeyindeki flüt, ouba, klarnet ve piyanonun yer aldığı topluluk, bol ödüllü ve halen etkin olarak çalışan bestecinin spektral anlayıştaki bu kesintisiz müziğini ilgiyle dinlememizi sağladı.
KONTRABAS NASIL ÇILDIRIYOR?
İkinci olarak İsviçreli besteci Oscar Bianchi’nin (d.1975) “Contingency /Acil Durum” başlıklı ve
üç İsviçre fonunun katkısıyla kendisine topluluk tarafından sipariş edilmiş yapıtını dinledik. Yapıtın kahramanı kontrbasçı Alexsander Gabrys'di, çünkü yapıt kontrabasın sunduğu yoğun bir tema ile başlıyor ve bu temanın değişik hız ve bireşimlerle yeniden sunumlarına dayanıyordu. Kontrabas eser boyunca etkindi ama bazen tıpkı girişteki gibi önderliği eline alıyor ve coşuyordu. Tellerine arşe yanında bagetle vurularak ses elde edilmesi, aynı biçimde arka tablaya bir cisim sürtülmesi, işin görsel yanını da çekici hale getiriyordu.
Yapıtın seslendirilmesinde kontrabasın yanında iki keman, viyola, viyolonsel, flüt, obua, iki klarnet saksofon, fagot, trompet, trombon, üç tür klavye (piyano, klavsen, çelesta, akordeon, vurma çalgı takımı yer aldı. Akordiyoncu ve piyanist, iki vurma çalgıcıya ek olarak bu takımın parçası bazı aletleri de kullanarak ses çeşidinin artmasına yardımcı oldular. Toplam 13 çalgıcıydılar, 18 dakika boyunca tüm solistik özelliklerini gösterdiler. Düzensizliğin düzenini içeren, derli toplu, bestecinin yer yer ezgisellik kullandığı yapıt, çoğu yeni müzik örneği gibi tek bölümden oluşuyordu.
SEMPATİLER KUŞAĞINDA GİZLİ MAKAMSALLIK
Dinleyiciler arasındaki genç besteci ve öğrencilerin esas merakla beklediği, iki fonun katkısıyla gene topluluk tarafından sipariş edilmiş, Mithatcan Öcal'ın (d.1992) “Belt of Sympahies – Sempatiler Kuşağı “adını verip “Mini-Opera Without Words” diye nitelendirdiği yapıtıydı. Sözsüz mini opera nitelendirmesini görünce, müzisyenlerin yapıtın bazı yerlerinde işin içine insan sesini de katacağı beklentisi oluştu ama 15 müzisyenin ağzından hiçbir ses işitmedik.
Topluluğun sanat yönetmeni Jens Schubbe'nin “çok güçlü bir bestecilik diline sahip” diye nitelendirdiği Mithatcan Öcal, lise öğrenimini Ankara ve Yalova'da Anadolu liselerinde tamamlamış, İskenderun doğumlu, bir süre Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı'nda okumuş, yeni müzik bestecilerinin ustalık sınıflarına katılmış, 2012'den bu yana Avrupa'nın ünlü yeni müzik forum ve festivallerinde tanınmaya başlayan bir besteci. Notaları, Almanya'da Verlag Neue Musik tarafından yayınlanıyor.
Yaşamını bestecilikten kazanan en genç müzikçimizle topluluğun sanat yönetmeni Schubbe arasında geçen konuşma gerçekten esprili ve Öcal'ın kendine güvenini sergiler nitelikte. Schubbe, “Bugüne kadar bir besteciyle yaptığım en kısa konuşmaydı” diyor:
-Eserinizi çok beğendim.
-Ben de!
Bu konuşmadan sonra, Öcal'ın seslendirilmiş işlerinin kayıtlarının tamamını dinleyip, bu yapıtın siparişini vermişler.
Üç bölümlük yapıtın ilk bölümünde gizil bir makamsallık sezinleniyordu. İkinci bölüm, üflemeli çalgıların daha çok ezgisellik hissettirdiği, bu kez gizil halk havası sezinlenen, giriş kısmı sanki biraz Debussy çağrıştıran, hayli esnek tempoda ve giderek gösteriş kazanan bir yapıda. Üçüncü ve final bölümüne kesintisiz bağlanıyor. Yapıtta tompet ve trompet sürdinli olarak ustalıkla kullanılmıştı. Hepsi solist nitelikli 16 çalgıcı yapıtı icra ettikten sonra şef Emilio Pomarico, dinleyici sıralarını tarayarak Mithatcan'ı sahneye davet etti. İçtenlikli bir karşılıklı kutlama ve selamla konser sona erdi.
Mithatcan'ı kutluyorum. Şimdi siparişlerin birbirini kovalaması güzel ama askerlik, gelecekteki konumlanma gibi nedenleri de gözönüne alarak Mimar Sinan'dan Konservutavur lisans diplomasını bir an önce almaya da vakit ayıracağını umuyorum.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
01 Nisan 2017