Salih Bolat, otuz beş yıldan bu yana tanıdığım, izlediğim bir şairdir. 1977’de Cemal Süreya, Öner Ünalan, Vecihi Timuroğlu gibi edebiyatçı dostlarımla yayımlamaya başladığımız ve 1983’te kapanan Türkiye Yazıları dergisinde yayınlanan şiirlerden başlayarak “şair” yönüne değer verdiğim bir arkadaşımızdır. İnsan olarak da severim onu. Yumuşak biçemiyle efendiliği hiç elden bırakmayan bir dost, konuşurken ses gürlüğü giderek eriyip neredeyse duyulmaz hale gelen, çekingen, duyarlıklı bir Anadolu çocuğudur.
Sanıldığı kadar içe dönük bir insan değildir Salih Bolat. İçinden geleni, usturuplu biçimde dışa vurmasını bilmese şair olamazdı zaten! Üstüne üstlük, edebiyat sanatına ilişkin beş deneme ve derleme kitabı vardır. Bunlar arasında özellikle “Duygusal Düşünceler” ile “İletişim ve Edebiyat” başlığını taşıyanlar, edebiyatseverlerin başucu kitapları arasında yer almıştır. Ayrıca şu gerçeği de belirtmek isterim: Ülkemizde şair ya da yazar olarak tanınmanın koşullarından biri, ödüller kazanmak olduğuna göre, Bolat bu yönden oldukça zengindir: 1984’te Akademi Kitabevi Şiir Ödülü’nü, 1986’da Yaşar Nâbi Nayır Şiir Ödülü’nü, 1990’da Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, 2002’de Ahmet Arif Şiir Ödülü’nü, 2007’de Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü almıştır. Ve bugün onu tam anlamıyla “profesyonel bir edebiyatçı” olarak görüyoruz: Akademik kariyerinde doktora çalışmasını tamamlamış, bir İstanbul üniversitesinde “Sinema ve Edebiyat”, “Dramatik Yazarlık”, “İletişim Yazarlığı” dersleri vermektedir.
*
Varlık Yayınları’nın şiir dizisinden yakınlarda çıkan son kitabı “Atların Uykusu” başlıklı 9. şiir kitabında, şairin kişisel stilini tam anlamıyla oturtmuş olduğunu gördüm. İmgeleri, çoğunlukla izleyen dizelere çanak tutan birinci dizeyle başlayan, bu yönüyle okuru hem merak ettiren hem de sözü uzatmadan sonuca ulaştıran bir tekniği içeriyor. Kitaptaki “Uğultu” başlıklı ilk şiiri örnek vereyim:
rüzgârın koyduğu adlarla öğrendik ağaçları
çınarı uğultuyla tanıyoruz
darağacını sessizlikle.
gece yanlış biliyor her şeyi
ışığın bir boşluktan geldiğini söylüyor
yolların bir ayrılıktan.
artık taş kendini öne sürüyor
törenlerin kovulmuş çocukları
ölülerine tutunarak güçleniyor.
Bu şiir yapısının anlatım açısından bence güzel tarafı, “kapalı şiir” anlayışına prim vermemekle birlikte, sözünü lambur lumbur söylemekten de kaçınan bir anlatımda karar kılmasıdır. İkinci Yeni’nin kimi ender şairlerinde rastladığımız “anlaşılmazlık” özelliği, şiir olarak “değerli” izlenimi bırakmasına karşın, şairin neyi anlatmak istediğini kilitli tutar. Söz konusu özellik, bana kalırsa pek marifet değildir; çünkü anlaşılmaz sözler şiir sanatının yaygınlaşmasını engeller.
*
Salih Bolat, “Atların Uykusu” adlı kitabındaki şiirlerini dört ayrı bölümde sunuyor okura:
“Düşlerin Ayrımı” başlıklı uzun bölüm, ayrı başlıklar altındaki yirmi yedi şiiri kapsıyor. İkinci bölüm olan “Atların Uykusu”, tek şiir gibi gözükmesine karşın, Romen rakamlarıyla ayrılmış yedi şiirden oluşuyor. Ardından gelen “Belirsizlikler” bölümü, yine Romen rakamlarıyla belirtilen yirmi altı küçük şiiri kapsıyor. “Suluboya Resimler”de yer alan yirmi üç kısa şiir ise her an değişik renkler sergileyen canlı bir bölüm.
Kitabın ilk bölümü olan “Düşlerin Ayrımı”ndaki “Hamburg Şiiri”, hem yazımın başlarında belirttiğim “ilk dizenin, izleyen dizelere anlam bakımından çanak tutması” tekniğini örnekliyor hem de şiirin içeriğini apaçık ortaya koymayı:
kirli bir ay var hamburg göğünde
ludwigshafen baskınında kırılmış ayna gibi.
hitler’in fotoğrafına bakıyorum
bir balkondan sesleniyor halka
alnına düşmüş siyah saçı
karga kanadı gibi güneşin altında.
bize bir şey anlatmaz onun sözcükleri
kafesin önünde şaşkınlık içinde
vahşi bir hayvanı seyreden insanların
yedikleri çerez gibi.
kirli bir ay var hamburg göğünde
ludwigshafen baskınında kırılmış ayna gibi.
Kitabın adını da taşıyan “Atların Uykusu” bölümünden Romen rakamlarıyla “III.” başlığını taşıyan ve şiirseverler için dikkate değer bulduğum şiiri buraya alıntılarken yazımı şiir örnekleriyle doldurmaktan kaçınmak amacıyla (okurlarım kusura bakmasın) şiirin orta bölümünü buraya aktaramayacağım:
siyahı çıkarıyorum geceden
geriye uğultulu bir uzaklık kalıyor
bununla bir at tamamlanabilir belki
belki bir düş kurulabilir ondan
mesela çöl olmayı deniyorum
içinden çıkılmaz bir sorun olmayı
tehlikeli bir sarmaşık, iğrenç bir hayvan
kötü bir koku, bir kan sızıntısı
onların yaptıklarından.
gündüzün yanına koyuyorum geceyi
bir utanç oluyor dağların sessizliği
ürkütücü bir beyazlık
bir halk eksikliği
Sevgili şiirseverler, gördüğünüz gibi Salih Bolat’ın bu şiiri, kolaycılığın körüklediği hızlı bir tempoda değil, ama yeterince akıcı özellikte. Böylece, şiiri okurken hem anlatılanın tadını alıyoruz hem de akıcılığın…