Ankara’da oturduğum için, Türkiye’nin her yerinden arkadaşlar, benden başkentte neler olup bittiğini sorarlar hep. Üstelik, başkentteki durumları neden yazmadığımı da sorarlar.
Arkadaşlar, ben 82 yaşında biraz yaşını başını almış bir insan olarak Ankara’nın gülü bülbülü değilim ve başkentte her yere burnumu sokuyor da değilim. O kadar ısrar ediyorsanız işte buyurun, önceki hafta Ankara’da nerelere gidip nelere tanık olduysam yazmaya çalışayım:
Birincisi, perşembe akşamı, İsmet Paşa’nın ikametgâhı olan “Pembe Köşk”te “Hocaların hocası” olarak bilinen Prof. Dr. Nermin Abadan’ın Cumhuriyet Dönemi’nde Eğitim” başlıklı bir konuşması vardı. Pembe Köşk’teki bu tür etkinliklerin ev sahibesi Sayın Özden İnönü Toker’in her davetine katılmak istediğim için, bu ilginç konferansı da kaçırmadım.
İkincisi, cuma günü Mülkiyeliler Birliği’nde “Vecihi Timuroğlu’nun Anısına” yapılan düzeyli bir panel vardı, ona da gittim. (Nevzat Helvacı, Ahmet Özer, ve Hasibe Ayten konuştular).
Üçüncüsü, cumartesi günü Mülkiyeliler Birliğinde benim konuşmam vardı: Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde, köklü ve derinlikli bir aydınlanma programı olan “Klasik eserlerin Türkçeye çevrilmesi” hareketi üzerine bir konuşma yaptım.
Dördüncüsü, aynı günün akşamı, Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından çok değerli iki sosyal bilimci olan Prof. Dr. Bilsay Kuruç ile Prof. Dr. Sîna Akşin’e ve oğlum Fazıl Say’a törenle “Emek Ödülü” verildi. Bu ödülü yurt dışında koşturan Fazıl adına ben almak durumunda kalınca birkaç dakikalık bir konuşma yaptım. Ne var ki konuşurken önde oturan Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer ve eşini görünce heyecanlandım, sesim titreyip de boğazım düğümlenince konuşmamı birkaç cümlede sonlandırdım.
Burada, cumhuriyetimizin ilk yıllarında törensel etkinliklerin yapıldığı ünlü mekân olan ve hâlâ canlılığını koruyan Ulus’taki Ankara Palas salonlarında yer alan ödül törenini özetleyeceğim: Tören, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın konuşmasıyla başladı, ardından Fazıl Say, Bilsay Kuruç ve Sina Akşin’e zarif bir şilt ile onur belgesi verildi. Sonra da halk dansları kapsamında bir “Seğmen gösterisi” izledik.
Tören, bu akşama çok yakışan bir şan-piyano resitaliyle son buldu: Soprano Aslı Sesal Kıyıcı ve bas Mithat Karakelle, piyanist Duygu İnandık’ın eşliğinde 35 dakikalık çok düzeyli bir akşam konseri sundular.
Evet, her şey tadındaydı, “halk işi”, ama incelikliydi. Yani “görmemişin oğulları” yoktu Ankara Palas’ta.