Jakub Jósef Orliński :
Ankara’da breakdance ustası ünlü bir kontrtenor
Geçtiğimiz yıl, 50. İstanbul Müzik Festivali vesilesiyle Andante Dergisi tarafından hazırlanan Özel Ek için benden Jakub Jósef Orliński ile ilgili bir yazı istendiğinde, ünü almış yürümüş Polonyalı kontrtenoru iyi tanıdığımı söyleyemezdim. Televizyon kanallarında dinlemişliğim, hakkında magazin haberleri okumuşluğum vardı ama iyi tanımıyordum. Bu beni derinlemesine bir araştırma yapmaya itti; uzun süre kayıtlarını dinledim; çok sevdiğimi söylemeliyim. Bu bakımdan CSO ADA Uluslararası Orkestralar Konser Serisi kapsamında Ankara’ya geldiğini duymak heyecan verici oldu.
26 Nisan akşamı Jakub Jósef Orliński’ye Barok müziği dönem enstrümanlarıyla otantik şekilde yorumlayan Il Pomo d’Oro orkestrası müzisyenleri eşlik ediyordu. Pandemi öncesinde piyasaya çıkan Facce d’Amore (Aşkın Bin Bir Yüzü) kaydını tanıtmak için çıktıkları turnede Ankara da çok sayıdaki dünya duraklarından biriydi.
Facce d’Amore, Monteverdi, Cavalli, Frescobaldi gibi bilinen bestecilerden değil, Matteis, Predieri, Conti, Boretti gibi, çok da aşina olmadığımız Barok müzik bestecilerinin yapıtlarından oluşuyor. Bononcini, Haendel gibi son zamanlarda yapıtlarını daha çok dinlediğimiz bestecilerden eserler de kayıtta yerini bulmuş. Konserde söz konusu CD’deki 18 parçanın on ikisini seslendiren Orliński’yi canlı dinlemek bende farklı bir ruh hali yarattı. Kayıtların çok üstünde bir ses. İstisnai legatosuyla; parlak ama kadife sıcaklığında, renkli sesiyle; kontrollü hal ile doğallığın buluştuğu, inanılmaz rahatlığıyla; uzun müzik cümleleriyle; nüanslarıyla hayranlık yaratan bir kontrtenor.
Programda yer alan parçaların çoğu hüzünlüydü. Aşkın bin bir halini anlatan bu parçalarda, ifade zenginliği, yoğunluğu ( F.B.Conti : “Odio, vendetta, amor” ; J.A.Hasse “ Sempre a si vaghi rai”; L.A.Predieri : “Dovrian quest’occhi piangere” ) müthişti. Tizlerle, koyu sesler arasında kusursuz bir denge mevcuttu. Koyu tonlara indiğinde çok net, sesin kadifeliği kaybolmadan tizlere çıktığında da aynı oranda net. Programın son parçası, G.M.Orlandini’nin Nerone müzikli trajedisinden Johann Mattheson’un versiyonuyla “ Che m’ami ti prega” aryası, kıvraklık (ajilite) isteyen pasajlarıyla, İtalyanların sbattuta di gola dedikleri, düzensiz gırtlak ritimleriyle tam anlamıyla bir Barok opera gösterisiydi.
Il Pomo d’Oro 2012 yılında kurulmuş, Barok ve klasik döneme ait operaların ve enstrümantal müziğin yorumlarında uzmanlaşmış bir orkestra. Dönem çalgıları ve yorum biçimleriyle ünlü şancıların aranan eşlikçisi olarak ün kazanmış. Orkestranın daimi şefi Maxim Emelyanchev; lakin Ankara’ya şefsiz gelmişler. Topluluğun akşamki önderliğini yapan Birinci Keman Zefira Valova Orkestrayı müziğin gerektirdiği tüm incelik ve nüansla, çok yerinde tempolarla yönetti. Il Pomo d’Oro dönem çalgılarıyla icra edilen müziğin meraklıları için ideal bir Topluluk. Orliński ile harika diyalogları, uyumu; yaylıların da muhteşem bir ses dolgunluğu vardı. Fagot ile obua da çok başarılıydı. Her biri kendi alanında solo olabilecek nitelikte müzisyenler.
Kariyerinde az bilinen Barok eserleri dinleyicilerle buluşturmasıyla takdir toplayan Jakub Jósef Orliński aynı zamanda bir “breakdance” dansçısı. Çok sayıda ödülleri de var. 26 Nisan akşamı ısrarlar sonunda çalınan ilk “encore” parçası olan, İtalyan asıllı Fransız besteci Jean-Baptiste Lully’nin Türk Merasimi için Marş’ının icrası sırasında birkaç figür breakdance yaparak izleyicileri coşturdu.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim: salonun neredeyse tamamı doluydu ve genç, çok genç bir dinleyici kitlesi vardı. Sevgi ve beğeni tezahüratı güçlü, bilinçli ve yerindeydi. Yersiz alkışlamalar olmadı. İlk CD kaydı Anima Sacra’dan (Kutsal Ruh) iki ilave parçayla izleyici gençlerin kalbine iyice yerleşti.
Bir de anekdot: Ankara’da olduğu gibi, tüm turne boyunca Orliński’nin yeşil bir kostüm giydiğini biliyoruz. Bu konuda da bir açıklama yapma gereğini duyan sanatçı, kostümünü bir tasarımcının, konserin başlığıyla uyumlu bir tasarımla kendisi için özel olarak yarattığını kısaca açıkladı. Bizim gibi sahneye mesafeli yerde oturanlar göremedi tabii ama, kostümün üzerinde inişli çıkışlı çizgi ve çeşitli renklerin olduğunu, bunun aşkın hallerini yansıttığını izah etti.
Sahnede neşe ve rahatlığıyla da dikkat çeken ünlü kontrtenor, tekniği ve sesiyle beğeni kazanmış olmanın mutluluğuyla Ankara’dan ayrıldı, diyebiliriz.
AYŞE ÖKTEM
30 Nisan 2023, Ankara