Türk yurttaşı olarak çoğu zaman özgüven sorunu içinde bocalar dururuz. Bu olumsuzluğu besleyen etkenler de az değildir doğrusu. Sıradan insanın hiçbir zaman iyileşmeyen geçim derdi, tarihimizde, günümüzde hiç dinmeyen kıyım acıları; usun, bilincin yol gösterdiği hemen hiçbir işimizin olmaması…
Özgüven sorununun, doğallıkla yukarıda belirtilen ağır sorunların yaşanmadığı öyle bir dönemimiz var ki o dönem “altın çağ” sayılsa yeridir. Bilge Önder Mustafa Kemal Atatürk daha Bağımsızlık Savaşı sürerken, geleceğe olan sarsılmaz güveniyle eğitim kurultayını toplamış, deyim yerindeyse cephedeki savaşçılığıyla “Öğretmenler gelecek sizin yapıtınız olacaktır” diye seslenmiştir. Yine aynı günlerde Anadolu Uygarlıkları Müzesini kurmuştur.
Temelde bir ekin (kültür) devrimi olan Türk Devrimi yeni insan yetiştirmeyi amaçlıyordu. Bu amaca yaşamını adamış kişilerin başında Hasan Âli Yücel gelir. O köy enstitülerinin kurucu düşünürüdür, öncüsüdür. Eğitimdeki yaşamsal devrim bir bütün olarak Dil Devriminin, Harf Devriminin, Giysi Devriminin, sanayileşmenin ayrılmaz parçasıdır.
Hasan Âli Yücel, Yüksek Öğretmen Okulunda okudu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla Hasan Âli Yücel etimoloji kolu başkanlığına getirildi. Milletvekilliği yaptı. 28 Aralık 1938’de Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. Türkiye’nin UNESCO’ya üyeliğini, Üniversiteler Yasasının çıkarılmasını sağladı. Ankara Üniversitesi bu olumlu koşulların sonucunda kuruldu.
Hasan Âli Yücel’in önderlik ettiği aydınlar, Türk ulusunun aydınlanma ülküsünün gerçekleştirilmesinde hiçbir özveriyi esirgemeyen serdengeçtilerdi. İsmail Hakkı Tonguç, Ferit Oğuz Bayır, Yücel’le sonuna değin büyük bir uyumla çalışmışlar, köy enstitüleri tasarısını başarıya ulaştırmışlardır. Giderek Sabahattin Eyuboğlu, Ruhi Su, Âşık Veysel, Sabahattin Ali, Orhan Burian, Hikmet Birand, Vedat Günyol gibi önemli aydınların köy enstitülerinde özveriyle, gönülden öğretmenlik yapmalarında Hasan Âli Yücel’in kişiliğinin etkisi de büyüktür. Köy enstitüleri öylesine eşsiz bir yapıttır ki izleyen dönemlerde Hindistan, Meksika, Kanada gibi ülkeler o eğitim yöntemini, o kurumları örnek alıp uygulamışlardır.
Hasan Âli Yücel onca emek gerektiren eğitim, köy enstitüleri yapıtını kurarken kırkın üzerinde değerli, yetkin kitap yazabilmiştir. Bu yapıtların neredeyse hiçbirinin baskısı yoktur. İşte bu yapıtların birkaçı: Bilimler Felsefesi (1947), Davam (1947), Mantık Dersleri (1952), Mevlana (1952), İyi Vatandaş-İyi İnsan (1956), Edebiyat Tarihimizden (1957), Hürriyet Gene Hürriyet (1966), Kültür Üzerine Düşünceler (1974)…
Yücel’in bir diğer olağanüstü başarısı da kurduğu Çeviri Kurulunda (Tercüme Bürosu) gönüllü aydınlarca doğu-batı klasiklerinin çevrilmesini sağlamasıdır. Bu kurulda Sabahattin Eyuboğlu, Nurullah Ataç, Vedat Günyol, Orhan Burian gibi birçok yetkin yazar-aydın-bilim insanı gönüllü çalışmış, günümüzü de geleceğimizi de aydınlatan çeviriler yapmışlardır. Sözkonusu dönemde yapılan çeviriler kısa zamanda yaklaşık altı yüz kitaba ulaşmıştır. İvmesi düştüğü yıllardaki süren etkisi de düşünüldüğünde sözkonusu yapıtların sayısı bine yaklaşır. İsmet İnönü, bir yurt gezisinde köyün girişinde rastladığı, koyun güden bir kıza heybesinde neler olduğunu sorar. Aldığı yanıtta Hasan Âli Yücel’in klasiklerinden bir kitap da vardır.
Yine İsmet İnönü’ye, ulusu hızla eğittiğini, eğitilen ulusun gelecekte yönetimi eleştirebileceğini söylerler, bu durum için ne düşündüğünü sorarlar. İnönü’nün yanıtı anlamlıdır, “Bilinçlensin de varsın bizi beğenmesin, eleştirsin” der.
Köy enstitülerinin iç yapısı, öğrenci öğretmen, öğrenci öğrenci ilişkileri, nasıl bir ülke ve ulus tasarlandığının göstergesidir: Olağanüstü eleştirel ve eşitlikçi bir ortamdır, ilişkiler bütünüdür. Yine öğrenciler birlikte yemek yedikleri Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye “Size neden başka yemek verildi” diye sorabilmişlerdir. O an düşünemedikleri neden, perhizdir kuşkusuz. (Bir an günümüzde bu sorunun sorulduğunu düşünür müsünüz?).
Burada sıralanması gerekmeyen, belki ayrı bir yazının konusu olabilecek etkenler nedeniyle İnönü yönetimi Hasan Âli Yücel’e ve ülküsüne yeterince, devrimci bir kararlılıkla sahip çıkmadı, çıkamadı.
Bu durumu dillendiren öğrencilerine “İ. İnönü’yü eleştirmek yerine biz ne üretiriz, yaratırız, ulusa daha nasıl yararlı oluruz, ona bakalım” dediğini biliyorum.
Usta Ozan Can Yücel’in işi hep acele olan, ulusumuza, bugünümüze eşsiz bir yapıt bırakan, köy enstitüleriyle onlarca usta yazar, romancı, ozan, bilim insanı yetiştiren babası Hasan Âli Yücel’i büyük saygıyla, sevgiyle anıyorum. Bu arada kızı Canan Eronat’ı da özlemle anıyorum. Işıklar içinde yatsınlar…