Bir Öncü Kent Tarihi Birikimi : “Erzincan Belgeliği Müzesi”
İnsanlık tarihi, özellikle insan-insan çelişki ve çatışmalarının tarihidir. Her üretim ilişkisi bir aşamada tıkanır; bir üst boyutta yeniden kurulur. Postmodern bakıştakiler ne kadar yadsırsa yadsısın, aşamalar sürekli ilerleme, görece özgürleşme yönündedir. Bu bağlamda, endüstrileşme, sanayileşme, işçileşme, uluslaşma derebeylik ilişkilerini çözmüş, dağıtmış, görece bireyi, yurttaşı yaratmıştır. Birey, giderek yurttaş, kent yaşamıyla örtüşür. Birey eleştireldir, kendi kararlarını olabildiğince kendi alabilendir.
Türkiye sağlıksız köyleşmenin ve sağlıksız kentleşmenin ülkesi. Sağlıksız köyleşme; çünkü köy her zaman yoksullukla, çaresizlikle eşanlamlıydı. Sağlıksız kentleşme; çünkü kentler altyapısızdı. Yetmezmiş gibi gecekondu bölgeleriyle kuşatıldı. İnsanlar kentsoylu ahlakı edinemedi; fırsatçılaştı. Yaşam her anlamda değersizleştirildi. Söz konusu kötülük oy deposuna dönüştürüldü. Demokrasi sözcüğü ise soru imsiz yazılamaz oldu.
İnsanlığın tarihsel ve evrensel birikimi bilgiyi, erdemi, eleştirelliği en başta tutar. Felsefeye bakıldığında “ahlak”ın bile bilgiye bağlandığı, çıkar ardında koşana insan denmediği, böylesi bir yaşamın “anlamlı” bulunmadığı görülür.
Anılan felsefesel yaklaşımla (dünya ölçeğinde de) alabildiğine örtüşen dönem Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Devrimi ve cumhuriyet dönemidir ve Türkiye’nin büyük ve tek şansıdır. Konumuz kent yönünden bakalım: Kentlerimiz planlanmaya başlandı. Yurttaş kimliği çağdaş ve geliştiren bir kimlik olarak eşitleyici ve özgürleştiriciydi. Kentlerin “bellek”leri oluşturulmaya başlandı. Tarih, insanbilim, kentbilim, kazıbilim, coğrafya bireyin eleştirel bilincini yarattı (evet, yarattı. Bu belirlemede abartı yok. Her engele karşın maya tutmuştur ve gelişerek sürmektedir.)
Daha yirmili yılların başında Anadolu Medeniyetleri Müzesi kurulur, Maarif Kongresi yapılır. Hemen ilk anda anımsanabilenleri sıralayalım: Dil Devrimi, Tercüme Bürosu (Doğu-Batı klasik yapıtlarının çevrilmesi, köydeki koyun güden kızın heybesine kadar ulaştırılması), çağdaş üniversiteler, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, millet mektepleri, eğitmen kursları, Halkevleri, dergiler, dergiler…, çoksesli müzik, opera ve bale, köy enstitüleri, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, kültür treni uygulaması, ressamlara Anadolu resim gezileri uygulaması, “İdeal Cumhuriyet Köyü”… Kurulan ağır sanayi kurumlarını ve ilgili kuruluşları bir yana bıraktık; ilgilenenler hemen onlara da ulaşabilirler; (bu devasa işler ne kadar sürede mi yapıldı? On beş yıl!). Kültür devriminin sonuçlarından birinin, ülkede okur oranının, yazıya geçme, kayıtlama isteğinin belirgin biçimde gelişimi olması önemlidir.
Cumhuriyetin köy enstitüleri ile “İdeal Cumhuriyet Köyü” adı verilen projesi ve uygulaması konumuz yönünden büyük önem taşıyor.
Konumuz, bir öncü birikim niteliğindeki “Erzincan Belgeliği Müzesi”dir.
Marco Polo. Dünyaca tanınan gezgin. Gezi kitabının daha başında nereden söz eder dersiniz? Erzincan’dan. Çok önemli bir merkez olduğunu yazar. Erzincan’dan güneye, İskenderun tarafına inecek, oradan doğuya yönelecektir.
Erzincan Belgeliği Müzesi tasarısı (ki gerçekleşeceğine inancım tamdır), Erzincan’ın Selüke köyünden, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-iş Eğitimi Bölümü Resim Eğitimi Anasanat Dalında Yardımcı Doçent olarak görevini 1991’den bu yana sürdüren Usta Ressam H. Avni Öztopçu’nun öncülünde, bilgisunar (internet) ortamında yayımlanan “Ders Belgeliği”, Selüke Belgeliği dergilerine dayanır.
Anılan dergiler çok kapsamlıdır, ayrıntılıdır, varsıldır. Türk düşününün, aydınlanma birikiminin usta adlarının yazılarına yer verildiği gibi, Erzincan özelinde, hiçbir kaynakta bulunamayacak fotoğraflar, mektuplar, belgeler, anlatımlar… yer alır.
Bunu belirtmişken aydınların bir bölüğünü eleştirmeden, kınamadan geçilemez; Ders Belgeliği, Selüke Belgeliği yayımları onyıllardır başarıyla sürüyor ama üzerinde duran, bu başarıya dikkat çeken, bu az rastlanır kültür olayından etkilenen aydın-yazar var mı? Yanıtı kuşkuludur. Kaldı ki aydınların bir kesimi de “sözlü tarih”e, “yerel tarih”e çok önem verdiklerini söylerler…
Biz yine Erzincan Belgeliği Müzesine dönelim. Belgeliğin, krokilere, planlara kadar ayrıntılandırdığı açıklamasına göre:
“Erzincan Belgeliği Müzesi, kendisini bir müze olarak sınırlamayacak, o bölgede yaşayan insanlara olanaklar sağlayacak, eğitim verecek, bünyesinde kuracağı atölyelerle, enstitüleriyle sanat eğitimine katkı üretmeyi amaçlayacaktır.
Bu müzenin yerleşkesi SELÜKE köyünde olacak. Selüke köyünün geleneksel yapısını koruyarak örnek bir köy olmasına katkı verecek.
Müze, tarım yapılmayan 60 dönüm üzerinde kurulacak. Bölgenin bitki örtüsü ve ağaç çeşitliliği dikkate alınarak arboretum oluşturulacak. Arboretum için ders BELGELİĞİ mezunları çalışacak. Bölgenin yerli fidanlarını üretecek, ücretsiz dağıtılacak.
Resim, desen, heykel, metal, seramik, tekstil atölyeleri kurulacak. Üniversitelerin sanat alanında eğitim gören başarılı öğrenciler bu atölyelerde çalışabilecek. Yurt içinden ve yurt dışından davetli sanatçılarla ve sanat eğitimcileriyle birlikte çalışma ortamları sağlanacak. Bölgenin yetenekli öğrencileri için özel çalışma programları yapılacak.
Erzincan Belgeliği Araştırmalar Enstitüsü ve Sanat Eğitimi Araştırmalar Enstitüsü kurulacak.”
Belgelik, insanın kendini yetiştirmesi, özüne emek vermesi (üniversite bile bu yönde yalnızca araçtır, sıçrama alanıdır), halkla iç içe olmak, dayanışma, ortaklaşa davranış geliştirme üzerinde yoğunlaşıyor. Bunlar çok anlamlı ve derinlikli bir yaklaşımı ortaya koyan dayanaklar. Aynı zamanda yitirilmiş değerler. Yitirilmiş ama önemini her zaman koruyan söz konusu değerlerin çağdaş dünya gerekleri gözetilerek canlandırılması Türk ulusunun büyük gereksinimidir. Gereksinimden de öte bu bir zorunluluktur.
Erzincan Belgeliği Müzesi, Türk Devriminin, aydınlanmayı başat amaç olarak belirleyen eğitim dizgesiyle birebir uyum içindedir. Belgelik Müze tasarısı 1920’li, 1930’lu yılların inancını, bilgisini, uygulama anlayışını, ortak özveri ve başarı ruhunu taşımaktadır. Bu bağlamda dünyaya örnek olmuş köy enstitüleriyle ve “İdeal Cumhuriyet Köyü” uygulamasıyla güçlü koşutluk bulunduğu söylenebilir.
Felsefenin, sanatın, yazının (edebiyat), hem de güçlü yapıda yer almadığı, hak ettiğince önemsenmediği bir eğitim ve okul anlayışından başarı da gelişim de beklenemez. Kaldı ki uygulayımbilim (teknoloji), sibernetik, bilgisayar bilimi üzerine kurulu, günümüz hız ve değişim dünyasında salt okur olmakla, okur olmamak arasında bile fazla fark kalmamıştır. Okuduğunu derinlemesine, çok boyutlu anlamak gerektiği gibi, felsefeyi, sanatı bilmek, çağın bilişim yeteneklerini en azından bir düzeye değin edinmek gerekmektedir. Bu ise ancak tutarlı, anlamlı, insanlığın tarihsel birikimine dayalı, usçu ve bilimsel eğitim-kültür bütünüyle sağlanabilir. Bunun dışında ya da tersi uygulamalarla en ufak başarı olasılığı yoktur. Bu, kesin bilgidir. “Biraz şundan, biraz bundan olsun” denemez.
Erzincan tarihini genellikle deprem acısıyla anımsıyoruz. Erzincan Anka Kuşuna benziyor; her defasında küllerinden yeniden doğuyor. Başı bulutlu Kazankaya Dağı’nın görkemli güzelliğinin sürekli kucakladığı Erzincan kendine has nitelikler barındıran bir tarihsel kent. Belgelik tasarısında somutlaşan anlayış, birçok yazar, sanatçı yetiştirmiş; dergi, kitap yayımlamış Erzincan’a, Erzincan halkına, toprağına çok yakışıyor.
İşte “Erzincan belgeliği Müzesi” tasarısı örnek bir kültür-sanat girişimi olarak gerçeğe dönüşecek, gelişerek tarihimizdeki yerini alacaktır.
Bilimsel, sanatsal çalışmalarını bilgece sürdüren H. Avni Öztopçu Öğretmenimi ve Türk ve dünya gençliğine örnek saygın öğrencilerini yürekten kutlarım, saygıyla selamlarım. Sağ olsunlar.
GÜNAY GÜNER
13 Mayıs 2018