Genelde klasik yazın yapıtları, özelde ise Rus klasikleri adeta dünya yazınının ortadireği gibidir. Klasik denmesinin de nedeni bu olsa gerek, hiç eskimezler. Ilyada Odysseia destanlarının, Don Quijote’un… eskimediği gibi…
“Üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen (yapıt ya da sanatçı),” diye tanımlanan klasikler, sözkonusu niteliklerini ortak insanlık birikimi, acıları ve kaygılarını izlek edinmelerinden ve bu güç işi yenilik getirerek, dil işçiliğine önem vererek ortaya koymalarından kazanırlar. Evet, bu gerçek hem yapıt hem yazar düzlemindedir. Yazarın önemini yadsımak anlamlı olmadığı gibi, zaman zaman yapıtların öne çıktığı, özneleştiği, canlanıp yaşam sürdüğü de yadsınamaz.
Kuşkusuz, Rus ve dünya yazınının ustalarından biri, klasikler yazarı Fyodor Dostoyevski’dir. “Klasikler yazarı” dememiz bugünden bakışla ilgilidir; Dostoyevski ve öbürleri, “klasik yazıyorum” diye yazmadılar. Anılan ve hak edilmiş değeri zaman ve tarih verdi o yapıtlara.
Dostoyevski’nin kitapları toplu birikim olarak düşünüldüğünde, nasıl geniş, derinlikli bir yapı oluşturduğu, nasıl sarsıcı sorunsalları irdelediği görülür. “İnsancıklar”, “Suç ve Ceza”, “Karamazov Kardeşler”, “Budala”, “Ecinniler”, “Beyaz Geceler”, “Kumarbaz” ve daha nice yapıtı hem yapılarını, diriliklerini; hem de tartışma açan, sorular yaratan niteliklerini korumaktalar. “Suç ve Ceza”da soru(n) simgesel olarak, yoksul bir öğrenci gencin, Raskolnikov’un, tefeci benzeri ev sahibesini öldürmesi; ardından yaşadığı iç gerilim, vicdan azabı olarak ortaya atılır. Oysa biçimsel yönden Raskolnikov’un eylemi, suçu anlaşılabilir neden sonuç ilişkisine dayanır. Dayanır ama sorunu çözmez. (“Suç ve Ceza” üzerine iyi bir deneme yazamayan hiçbir öğrenciyi hukuk fakültelerinden mezun etmemek gerekir.) “Budala”nın Mişkin kişiliğinde de idam cezası üzerinden suç-ceza sorunu işlenmez mi?.. Dostoyevski’nin yaşamının en bilinen yanıdır, çarptırıldığı idam cezasının yerine getirilmesinden, kıl payı, Çarın son andaki, sürgüne çevirme kararıyla kurtulur. Yaşam-yazın ilişkisi Dostoyevski’de üst düzeydedir. Yoksulluk, mutsuz çocukluk, ileri yaşta içine düşülen kumar illeti…
Dostoyevski’nin yaşadığı dönemde Rus toplumu dönüşümün, kırılmanın eşiğindedir; tüm bunalımı ona yansır. Üstün yazın yeteneğiyle sözkonusu gerçeklikleri özümser, benliği kaygıyla dolup taşar. Onun yapıtlarına yoğun kasvet, keder, deyim yerindeyse karanlık egemendir. Dine önem verir gözükür ama buna Dostoyevski’ce bir din demek çok da yanlış olmaz.
Çok anlamlı olmasa da bir dönem, Dostoyevski mi Tolstoy mu tartışmasına da tanık olunmuştur. Tolstoy’un daha gerçekçi, özdeksel bir düzlem üzerinde yükseldiği, sorunlarının daha belirgin bulunduğu söylenebilir ve yanlış olmaz. Örneğin “Diriliş” böyle bir yapıttır.
Dostoyevski’nin romanlarında “mektup” öğesi önemli yer tutar. Dostoyevski yazınının DNA’sı diye nitelenen İlk yapıtı “İnsancıklar” mektuplarla örülmüştür. “Ezilenler” adlı kitabında ise “İnsancıklar”a göndermeler vardır.
Dostoyevski günümüz yazınını etkiliyor. Örneğin J. M. Coetzee’nin “Petersburglu Usta” adlı romanı Dostoyevski üzerinedir.
Türk yazınında Dostoyevski’nin yapıtları önemli bir alandır, birikimdir. Yeni bir kitap, Prof. Dr. Birsen Karaca’nın “Dostoyevski Okumaları” adlı yapıtı (Hece Yayınları, Eylül 2018) sözkonusu birikimi ve çok bilinmeyen ayrıntıları okura sundu. Alt başlığı “Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ve İlk Dönem Eserlerinin Karakteristik Özellikleri” olan kitapta ilk dönem üzerine çözümlemelerin yanı sıra, Dostoyevski üzerine Türk, Rus, İngiliz, Fransız, Ermeni ve Polonya dillerinde yapılan çalışmalar başlığı altında, taramalar sonucu oluşturulmuş grafiklere dayalı bilimsel incelemelere de yer verilmiş.
Dostoyevski okumak arınmadır. Okurun sarsılması, bir başka duyarlık kazanmasıdır, boyutlanmasıdır.
“Budala”yı Türkçeye çeviren Usta Ozan Cemal Süreya’nın “Dostoyevski'yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende” demesi boşa değildir.
Dostoyevski erdemli bir huzursuzluktur. Bir koca huzursuzluk…
GÜNAY GÜNER
29 Nisan 2019, Ankara