Yeryüzü, insanlık çözümlememizi güçleştiren bir hız ve karmaşa içinde değişiyor. Yazının işlevleri yeni biçimler kazanıyor. Acımasız bir dünya bu. Öyle karabasan zamanlar ki hiçbir ilerleme yokmuş algısı içindeyiz. Tüm insanlık çürütülmekte. Göçler, göçler… Aşağılanan kitleler. Bu çağda savaşlar. Gerici işgallerin hedefi ülkeler. Kadınlar, çocuklar… Öldürülmeyi göze alıp direnen kadınlar.
Usta Yazar İnci Gürbüzatik bu savaşlar için Deve Boku Savaşları diyor; ikinci romanı Deve Boku Savaşları (Epsilon, 2018) adını taşıyor.
“Görülüp bilindiği üzere, develerin hüküm sürdüğü, barıştan uzak coğrafyalarda savaşlar yüzyıllardır aynı canlılığıyla sürmektedir. Çünkü üreyip çoğaldıkları o kutsal, o sıcak ülke topraklarında henüz develerin nesli tehlike altında değildir. Silah üretimi sürünce, tüketmenin gereği malum olduğu üzere savaştır. Bu gerçeği bilen yukarımahallelilerle, aşağımahalleli çocuklar, cephanenin kapanın elinde kaldığı o sıcak ağustos günlerinde develeri gördüler mi, yeni düşmanlar yaratıp, savaşlarını kaldıkları yerden aynı heyecan, aynı hırsla sürdürür, deneyimlerini geleceğe aktarırlar. Kazananın olmadığı, olmayacağı, acıyla dolu, aptalca bir savaş için bahanenin deve boku kadar çok olduğunu bilirler.
Aşk?
Aşk zaten acı’dır, savaş’tır. Kazananın olmadığı, yaralılarla dolu bir savaş” (Önsözden).
Ne köylerimiz sağlıklıydı, ne kentleşmemiz sağlıklı. Kuşkusuz eskiye takılıp kalınmaz. Ne ki yerini alan yani bugün ve gelecek daha insancaysa, eşitlikçiyse, duyarlıysa yurtsama (nostalji) sürse de birey daha bir katlanılır bulur yaşamı. Gürbüzatik’in yaşamöyküsel romanı Misket (Goa, 2009) olağanüstü bir derinlik, birey olma sancısı taşıyor (*). Bu özgün yapıt mutlaka okunmalı, yeni baskıları yapılmalıdır. Ankara, çocuğun duyarlı gözünden, algısından (ki doğru yargılara ulaşan bir algı) sunuluyor. Toplumsal değişim yozlaşmaya götürüyor başkenti, Her alanda bu gerçek kırbaç gibi yüzümüze şaklıyor. Emeğin değerli kılındığı yıllardan, emeğin yoksulluk demek olduğu, toplumsal ilişkilerin çıkarcılık yönünde aktığı, her partinin fırsatçı ürettiği (her partinin, çünkü 1940’tan başlayarak CHP de sağcılaşmış, devrim karşıtı kanadı güçlenmiştir), rantçılığın alıp başını gittiği, semirdiği zamanlara geldik… Sürüyor hâlâ. Ülkeyi bindirmişler bir alamete… Tüm faturalar cumhuriyete kesiliyor. Büyük bir cinlikle yapıyorlar bunu. Bir de seçim yaparlar ki değmeyin gitsin. Önce bile isteye cahil bırak, seçim yap! Oh ne güzel! Yeme de yanında yat. Kursağından ve beyninden bağlananın neyi seçeceği sanki bilinmezmiş gibi. Her yanda Osmanlı artığı tipler. Kız çocuk bale sınavını kazanıyor, anne-baba imzalayıp izin veriyorlar da okul müdür yardımcısı olacak kızarana, çatlayana dek bağırıyor. Çocuğun ve yetiştiren güzelim öğretmenin duygularını yerle bir ediyor… Onyılların ardından sokağa, eve ziyaret. Bellek… Kadın evliyalarıyla (Tezveren Sultan, Karyağdı Sultan), delileriyle, siyahi menekşe Teyzesiyle, canına kıyan genç kızıyla, kocakarı ilaççısıyla, bürokrat ya da az varsıl aileleriyle, tayyarecisiyle… tüm bir mahallenin destanıdır Misket. Camsı, parlak, ışıl ışıl geçmişin bellek küresi. Bir misketten bunca yaşanmışlığın, hüznün, düşlerin, düş kırıklıklarının çıkarılması, bu yoğunluk, gerçekten inanılmaz. (Gerçekten de Tezveren Sultanın dut ağaçları yerinde mi?..)
İnci Gürbüzatik, yazın, sanat eğitimi gördü, tiyatro bölümünü bitirdi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesinde. Ardından, doğru yerde çalıştı. TRT’nin okul olduğu yıllarda, TRT’de başarıyla çalıştı. Senaryolar yazdı. Filme çekti. Oyunları Devlet Tiyatrolarınca kabul edildi, benimsendi. İşte böyle bir çalışmadan doğduğunu, yaratıldığını sandığım Deve Boku Savaşları romanının iizleği Aydın iliyle ilişkili. Yer Aydın. Bir yol romanı gibi başlıyor kitap. Hava sıcak… Yol boyu Sürücü Vural’ı ve yolcusu Feride’yi tanıyoruz; yolculuk Aydın’adır. Feride hayat kadınıdır, olgundur, çok acılar çekmiştir. Sevecendir, çocukları, doğayı sever. Zaman, 1950’li yılların başı. Adnan Menderes, ABD çıkarı için, Kore’ye asker göndermektedir. Vural Aydınlıdır, evlidir, Tek çocuğu küçük Coşkundur. Eşi Ayten küçük yaşta evlendirilmiştir. Tüm dünyası fotoromanlar, magazin, en basitinden kösnül aşk romanlarıyla sınırlıdır. Evliliğinin simgesi Coşkun’a ve Vural’a sürekli kötü davranır. Vural’ın aksayan ayağını yüzüne vurur, aşağılar… Bu koşullar içinde, Vural Feride’ye sevdalanır. Kişiliğine saygıyı Feride’de tatmıştır. Ağabeyiyle, annesiyle mülkiyet kavgaları, diğer kadınlarla bir anlamsız yarış (rekabet) içindeki Ayten bilgisizliğin, yaşantısızlığın yarattığı kötülükle sarmalanmıştır. (Her bilgili de iyidir denemez ya, neyse). Bu basit kadınlar ve erkekler “namuslu”dur, Feride karşıdadır. Ne ki sonuç çok acıdır. Gerçekçidir, mutsuzdur… Burada yapıtı anlatmayalım…
İnci Gürbüzatik aydındır, aydınlanmacıdır; ayrıntılara öyle bir iniyor ki kazıbilimci sabrı ve özeni duyuruyor okura. Misket’te olduğu gibi Deve Boku Savaşları’nda da çok belirgin bir çocuk dünyası, çocuk duyarlığı var. Ayrıca yan izlekler var. Örneğin Misket’te genç kızın kendine kıyışı çok etkileyicidir.
Gürbüzatik’in özellikle öyküleri için kötülük izleğinin varlığından ve özgün dillendirilişinden söz edilebilir. Her zaman ve koşulda insan yüceltisine yer verilmemesi bir üstünlük nedenidir. Yaşlı kadın köpeğe kötü davranır, taş atar… Çocuklar hayvanlara kötülük edebilirler. Ayrı bir inceleme konusu olmayı hak ediyor.
GÜNAY GÜNER
9 Temmuz 2022, Ankara
(*) Yıllar önce, memleketim Erzincan’da, doğduğum evi, çevresini yeniden gördüğümde, yaşadığım heyecan eşsizdi. İnci Gürbüzatik’i çok iyi anlıyorum GG.