Sesini duymamış, nasıl konuştuğunu, konuşma tarzını görmemiştim. Bende uyandırdığı ilk izlenim ne değin bizden, doğal; ne değin dünyalı olduğuydu. Umberto Eco yazar, romancı, düşünür, eleştirmen, tarihçi, bilim adamıydı. Başlıca çalışma alanları göstergebilim, ortaçağ güzelduyusuydu. 1971’den bu yana Bologna Üniversitesi’nde profesördü.
Umberto Eco, “Genç Bir Romancının İtirafları”nda, yazın sürecine ilişkin ilginç, yer yer eğlenceli durumlar anlatır. Kendisini “gelecek vaat eden” bir “genç” romancı sayar. “Nasıl yazarsınız” sorusunu zaman zaman “Soldan sağa” diye yanıtlarmış. Ozanları ikiye ayırıyor: şiirlerini on sekiz yaşındayken yakan iyi ozanlar ve ömür boyu şiir yazmayı sürdüren kötü ozanlar!
“Gülün Adı” ile “Foucault Sarkacı” Eco adını en çok duyuran yapıtları oldu. Umberto Eco görkemli bir özen insanıdır; romanları, yapıtları öncesinde yıllarca araştırma, gözlem yapar. Örneğin sinemaya da uyarlanan, milyonlarca satılan “Gülün Adı”, Umberto Eco’nun uzmanı olduğu ortaçağ tarihi üzerine olağanüstü bilgi birikimine dayanır. Bu öyle bir özendir ki Eco, romandaki konuşmaların (diyalog) uzunluğunu, kısalığını bile iki yer arasında uzaklığı göz önüne alarak yazar. Yine gizemli bir anlatımla yoğunlaşan “Foucault Sarkacı” da Latinlerin, haçlıların Konstantinopolis’i talanını, yağmasını anlatan bölümle başlayan Baudolino da tarihçi yetkinliğinin üstün bir güzelduyusal ürünüdür. Birbirinden özgün, değerli onlarca yapıt…
Eco’nun her yapıtı anlak pırıltılarıyla, yeniliklerle doludur.
Yeryüzü ekini Eco’nun kitaplarının her okunuşunda ayrı bir bilince, duyunca ulaşacaktır. Böylesi yazarları “tüketmek” olanaksızdır.
19 Şubat 2016’da insanlık Umberto Eco’yu; “Kral çıplak” dercesine, çocuk bilsemesiyle sorular soran, kimsenin soramadığı sorular soran, yanıtlar sunan Umberto Eco’yu yitirdi. Toprağı bol olsun. Umberto Eco’lar tüm insanlığın varsıllığıdır.