14 Şubatlar, Ankara Öykü Günleri başlıklı etkinlikleri düzenleyen yazarların girişimiyle, yıllardır Dünya Öykü Günü olarak kutlanıyor, değerlendiriliyor. Dünya Öykü Günü bu nedenle Sevgililer Günüyle de örtüşmektedir. İki güzel yaklaşım birbirini tamamlamakta, beslemektedir. İnceyazın da, sevda da insanlığın üzerinde yükseldiği temel yapılardır. Arthur Schopenhauer’un Aşkın Metafiziği adlı yapıtındaki savının tersine sevda aynı zamanda yoğun tinsel durumdur, tutkudur.
Her sevda biriciktir, öykülüdür. Tarihin eski dönemlerine değin uzanır. Gılgamış Destanı’nda Enkidu’yu duyarlı duruma dönüştüren, insanlaştıran bir kadındır; kadınla ilişkisidir. Homeros’un destanlarında öyküler, sevda öyküsü vardır: Paris ile Helen’in sevdası. Birleşik Yunan ordusu Helen’in “kaçırılmasını” saldırısına gerekçe diye kullanır. Binbir Gece Masalları’nda sevda da, cinsellik de eksik olmaz. Boccaccio’nun Decameron’unda (on günün öyküsü) veba salgını döneminde bir eve kapanan kadınlı, erkekli bir öbeğin anlattığı yüz öyküden oluşur. Bu öykülerde neler yoktur ki… Sevda ve cinsellik başta olmak üzere izlekler pek çoktur. Bağnazlığa, ikiyüzlülüğe, sömürüye, din sahteciliğine, baskıya, zorbalığa tepki varsıl yazınsal dünya içinde dillendirilir.
Dünya gibi Türk ekini de öyküye uzak değildir. Dede Korkut anlatıları, halk öyküleri, masallar, giderek türkülerin öyküleri bugünkü çağdaş öykü birikimine kaynaklık etmiştir. Dünya öykücülüğünün ustalarından Edgar Allan Poe “Kompozisyon Felsefesi” başlıklı çalışmasında öykü türünün a-Bir defada okunacak kısalıkta, b-Tek etki yaratacak özellikte, c-Şiirsel bir yapıda; bir sözcük bile eklenemeyecek ya da çıkarılamayacak bir dengede, nitelikte olması gerektiğini belirtir (Firdevs Cambaz Yumuşak, “Kısa Kısa [Küçürek] Öykünün Tanımı, İmkânları ve Sorunları”, Erdem derg., S. 65, 2013).
Yaşadığımız çağın hıza, teknolojiye dayalı koşullarında öykünün de kısa türleri oluşturuldu. “’flash fiction’, ‘short-short story’, ‘anlık kurmaca’ olarak tanımlanan küçürek öykü, Türk edebiyatında minimal öykü, çok kısa öykü, öykücük, kısa kısa öykü, kıpkısa öykü, sımsıkı öykü, kısa kurmaca, minik öykü, mini öykü, küçük ölçekli kurmaca, mesel gibi isimlerle adlandırılmıştır” (Ramazan Korkmaz’dan akt. Yumuşak, 2013). Cemal Süreya’nın şiir için yazdığı gibi, öykü de geldi sözcüğe dayandı. Türkçede Ramazan Korkmaz’ın türettiği “küçürek öykü” adı benimsendi. Unutmamalı ki bu aynı zamanda Türkçenin yeni kavramları karşılamadaki yeteneğini de gösterir, dolayısıyla çok değerlidir.
Ernest Hemingway’in küçürek öyküye örnek olarak gösterilen bir öyküsü vardır ki yaygınlığı etkililiğinden, çarpıcılığından da kaynaklanır. “Satılık Bebek Patikleri: Hiç Giyilmemiş” (“For Sale: Baby Shoes, Never Worn”). Dünya Savaşı sonrasının acı çağrışımlarıyla yüklüdür bu öykü. Neden bebek patikleri? Neden satılık? Neden hiç giyilmemiş?..
Antoine de Saint-Exupéry’nin bir sözü vardır, Rodin’in yontu için yaklaşımına da benzer. Yaklaşık şöyledir: Yapıt, fazlalıklar atıldıktan sonra kalandır. Küçürek öykü belki de bu anlayışın öyküdeki uç deneyimi sayılabilir.
Küçürek öykü okura geniş çağrışım alanı sunar. Bu yanıyla şiire yakınlaşır. Ne ki sözcük kullanım yönünden yoğun tutumluluk, dilde çölleşmeye, çoraklaşmaya yol açmamalıdır.
19 Şubat 2021, Ankara