Sayın Dostlar, bu yazım yazınla (edebiyat) ilgili değilmiş gibi görünebilir; ama sanıldığından da çok ilgilidir. Bir ülkede gericilik sinsice, en yaşamsal noktaları kanser gibi sarıyorsa, bilimi ortadan kaldırmaya, engellemeye çalışıyorsa, o ülkede yazın da sanat da felsefe de yontu da bale de çoksesli müzik de yapılamaz.
Sayın Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencilerin öğrenim hakkını engellemekle suçlandı; nasıl oluyorsa bu öğrencilerden hiçbirinin devamsızlığı yok. Öğretmenimizin tüm yaptığı tutanak tutup tutanağı rektörlüğe göndermek. yasaların gereğini yaptığı, bilimin ilkelerini koruduğu için hapse atılmak isteniyor. Pekünlü Türkiye'nin Galileo Galileisidir, Brunosudur.
Bu kararı veren yargıçların hangi çağın yargıçları olduğunu iyi anlamak gerekir. Ortaçağın, engizisyonun, İslamcılığın, kilisenin... Prof. Dr. Rennan Pekünlü hapsedilemez! Pekünlü'ye saygılarımı, sevgilerimi, gönül borcumu sunuyorum.
Gericilik her koldan saldırıyor. İmam hatiplerde Türkçeyi yasaklamaya çabalarken, genel ölçekte de Dil Devrimine saldırıyor. Dil Devriminin altyapısını sağlayan en değerli eylem Harf Devrimidir. 1 Kasım 1928’de, Atatürk’ün başöğretmenliğinde başlayan Harf Devrimi ile altı yüz yıllık buyurganlık, eşitsizlik düzeninin simgesi Arap abecesinden, eleştirel, bilimsel dünyanın kullandığı, kolay öğrenilir, Türkçenin yapısına uygun Latin abecesine geçilmiş; devrim kısa zamanda benimsenerek, okuryazar oranı hızla artmıştır. Harf Devrimi öncesinde, içinde ne Türkün ne de kadının olduğu, yerlerde sürünür durumdaki okuryazarlık oranı unutulmamalıdır. Kaldı ki 1920’li yılların sonuna doğru Arap abecesiyle de okuryazarlık seferberliği başlatılmış; ama başarı sağlanamamış, bu abeceyle halka okuma yazma öğretilememiştir.
Devrim karşıtları bir yandan öz Türkçeyi kullanmaktan kaçınamazken bir yandan da bir söylem aracı olarak bazı sözcükleri kullanıma sokmayı amaçlıyorlar. Örneğin fıtrat, meal, ensar, takiye gibi sözcükler, kullanıma bilerek sokan çevrelerin dışındakilerce de yazılıp söylenmeye başlıyor. Bu tuzağa düşmemek gerekir. (Konu üzerine söyleşme olanağı sağlayan, düşünceler esinleyen Prof. Dr. Yakup Kepenek Öğretmenime gönül borcumu sunuyorum).
Şu gerçek de sıklıkla sıklıkla gözden kaçırılıyor: Gerçek anlamda roman, öykü, oyun, özellikle de sahne sanatları, çoksesli müzik cumhuriyetle Türk ekinine birer yaratı alanı olarak girmiş ve geliştirilmiştir. Cumhuriyetin özgürlükçü koşullarıdır romanı, öyküyü, oyunu… doğurup besleyen. Bu başarının sığdığı zaman dilimi topu topu yirmi yıldır. Salt köy enstitüleri yazarlarının yarattığı birikim bile sözkonusu gerçeği göstermeye yeter.
Kısa zamanda yaklaşık 600 doğu-batı klasiği kitap sayısına ulaşan çeviri (çeviri kurulu, Hasan Âli Yücel) tansığı Türk yazınını eşsiz nitelikte beslemiştir.
Attila İlhanların, Kemal Tahirlerin onca birikimlerine karşın nasıl olup da bu gerçekleri görememelerine hâlâ şaşarım.
Ağırlaşan yurt gündemi, insanın kanını donduran bir duruma erişmiş savaş, kıyım, acı dolu. Geçmişte, günümüzde buduncu, dinci siyasayı savunanlar, yaşanan us almaz acının, sözkonusu siyasanın beklenen bir sonucu olduğunu hiç düşünüyorlar mı? Olmadık tümcelerle yakınırlarken, kendi dünya görüşlerinin, kıyımı yöntem olarak seçmiş olmalarının, sözkonusu acı durumu yarattığını anlamlarını beklemek, bugüne değin uyarmış, karşı görüşleri savunmuş aydınların hakkıdır. Dişlerine değin silahlı olanların barıştan söz etmeleri inandırıcı mı? Onlarla aynı dili de konuşsak, “Dilleri var bizim dile benzemez!”
Dilimiz devasa cumhuriyet yazınını yaratan onurlu, soylu, namuslu yazarlarımızın, aydınlarımızın yürekli dilidir. Talip Apaydın ile Metin Demirtaş’ı yakın zaman önce yitirmiştik. Onların acılarıyla doluyuz. Işıklar içinde yatsınlar. Melih Cevdet Anday, Orhan Veli Kanık, Sadri Ertem, İlhan Erdost’u yitirişimizin yıldönümünde saygıyla anıyorum.
İlhan Erdost, 12 Eylül faşist darbesinin karanlık günlerinde, işkenceye birlikte alındığı ağabeyi Muzaffer Erdost’un gözleri önünde dövülerek öldürülmüştü. Unutmayacağız… Toplumculuğun bilimi olan Marksizm klasiklerini, o aşılamayan birikimi Türkçemize Erdostlar kazandırdılar. Canları pahasına…
Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün, Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Söylevini okuması, anımsatması boşa değildir. Çok anlamlıdır…