Usta Ozan Nâzım Hikmet’i 3 Haziran 1963’te yitirmiştik. Yarım yüzyılı geçmiş.
Nâzım Hikmet, üzerine yazılan onca yapıta, yazıya karşın yeterince anlatılabilmiş değil. Böyle olmasında dolu dolu yaşamının, savaşımcı, yılmaz, onurlu kişiliğinin etkisi kadar şiirinin yeni, kapsamlı, uzun soluklu olmasının da payı vardır. Giderek bu etkenin daha büyük olduğu bile söylenebilir.
Düşünsel birikiminin genişliğiyle, şiirini, deyim yerindeyse senfonik bir yapıyla kurmuştur. Bir ırmağın aldığı yolu izler okur. Çavlanlar, dingin akışlar, heybetli dağlar, kayalıklar, uzayıp giden ovalar…
Nâzım Hikmet’in Türk yazınının dünyada tanınmasındaki büyük başarısının ardında Türkçeye duyduğu derin sevgi yatar.
Hikmet’in yaratımı, Atatürk’ün Dil Devrimiyle eşzamanlıdır. Ozanımız dilde özleşmenin, devrimin anlamını, gerekliliğini hemen kavrar. Öz Türkçenin kararlı savunucusudur. Pırıl pırıl devrimci bilinciyle bu konuda açıklayıcı yazılar yazar. Örneğin Orhan Selim takma adıyla 1934’te, Dil Devriminin hemen ilk yıllarında yazdığı “Öz Türkçe Düşünceler” başlıklı yazısında her zamanki görkemli şiirsel diliyle şöyle yazar:
“Türkçe bir dönüm yerindedir. Er geç bu dönümü dönecektir. Dilimizin temizliğe, güneşli su gibi ışıklılığa doğru akışının önüne geçilemez.
Dönüm yerleri köpüklü olur, bulanık olur… Dönüm yerinde su dalgalıdır…
Dilimiz de dönümünü dönerken köpüklenecek, bulanacak, dalgalanacak… Bu köpüklenmeden, bu bulanmadan tiksinenler, korkanlar olacaktır… Tiksinenleri böğürtüleriyle, korkakları korkularıyla baş başa bırakalım…
Dibinin derinliklerini karıştırarak dönümü geçen büyük akarsuda gemisini kullanamayanlar, batacaklardır… Yırtık yelkenleri Acem atkısından dokunmuş, hurma ağaçlarından işlenmiş tekneleri delik deşik gemiler, batacaklar!...
Onlar ağır kokulu, durgun, ışıksız sularda yüzmeye alışmışlardır. Ne bu doğudan esen delikanlı yele yelken tutabilirler, ne de bu köpüklü, kaynayan, baş döndürerek akan sulara dayanabilirler… Dönüm yeri acımak bilmez…
Dilimiz, dibinin derinliklerini karıştırarak suyun yüzüne birçok sözler çıkardı… Bunların içinden gerisin geriye, dibi boylayacaklar yok değildir… Birkaç söze takılıp köpükleneni, akanı görmeyenler var… Ne yapalım? Anadan doğma körlere gözlüğün yararlığı dokunmaz ki, takalım…
Dilimizin, bugün içine girdiği dönüm yeri, konuşma diliyle yazı dilinin arasındaki derin ayrılığı kaldıracak; yalnız, ikisini de temizleyerek, ışıklandırarak bu işi yapacaktır…
Ben, kendi payıma, ne yeni sözlerden korkuyorum, ne de birçoklarını yadırgıyorum… Becerikli bir yapıcı, kurulan yeni yapıda, onların birçoğunu yadırgatmadan kullanabilir. İş becerikli olmakta…
Dil yürüyor… Yürüyenin önüne durulmaz…” (Orhan Selim, Akşam, 12.11.1934)
Ancak bu değin güzel anlatılabilir…
Bu yazısında günümüze; gericilere olduğu değin, aymaz yazarlara, bilerek ya da bilmeyerek dile özensiz yazarlara da çarpıcı yanıtlar, dersler var. Nâzım Hikmet için Türkçesi, anadili, ekeneğini işleyen köylünün sabanı, orağı gibidir. Demircinin örsüdür, çekicidir… Öylesine tutkuyla sever dilini. Daha 1934 yılında edebiyatçı sözcüğü yerine yazıcı sözcüğünü kullanır. Yazıcılarca Türkçe,
“…Biraz daha özenip bezenip yazılsa, biraz daha konuşulan dille düşünülse, dilin titizliği, ayıklanması çok kolaylaşırdı…
Damlaya damlaya göl olur…
Her yazıcı elinden geleni yapsa, taşlı tarla ayıklanırdı. O ayıklandı mı, ondan sonra dil toprağımızın verimliliği artardı… İyice ayıklanmış, sürülmüş, nadas edilmiş tarlaya dilediğimizi daha kolaylıkla ekebilirdik.” (Biraz Daha Özene Bezene Yazsak, Orhan Selim, Akşam, 13.11.1934)
Nâzım Usta türetmenin gerekli olduğunu, aydının, yazının diliyle halkın dili arasındaki ayrımın ortadan kaldırılmasının zorunluluğunu görür ve savunur. O ilk yıllarda gerçekleri bu yalınlıkla görmek ve izleyen dönmelerde de sapmamak, düşünce değiştirmemek devrimci, aydınlık kişiliğinin sonucudur. Birikimin, yurt sevgisinin, giderek alçakgönüllülüğünün tutarlı sonucudur sözkonusu tavır.
Belirttiğimiz gibi, Nâzım Hikmet anlatmakla bitecek gibi değil. Ne çok yazılsa, söylence, dillendirilse azdır.
Nâzım Hikmet, Türkçemizi varsıllaştırdı. Ulusal birikimimizi insanlığın ekin ailesine öylesine güzel ekledi ki o yüz akımız ozanımızın şiiriyle yeryüzü şiirinde varlığımızı duyuruyoruz.
Nâzım Hikmet’i, içtenliğiyle, büyük şiiriyle başta Türk ulusunun gönlünde, yüreğinde yer etmiş ozanımızı, yitirişimizin yıldönümünde saygıyla, sevgiyle anıyoruz.